TBMM göz ardı edilmemeli
Utku ŞENSOY Konut kirası, ev, arsa ve otomobil fiyatlarının yükseldiği, gıdadaki fahiş fiyatların kontrol edilemez bir hal aldığı ekonomimiz seçim öncesi hassas bir dönemd...
Utku ŞENSOY
Konut kirası, ev, arsa ve otomobil fiyatlarının yükseldiği, gıdadaki fahiş fiyatların kontrol edilemez bir hal aldığı ekonomimiz seçim öncesi hassas bir dönemden geçiyor. Bu olumsuz tabloda seçimlere 4 hafta kala, Dünya Bankası’ndan olumlu bir haber geldi. Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya bölgesi için hazırladığı Ekonomik Güncelleme Raporu’nda, Türkiye'de yaşanan depremlerin yaklaşık 34 milyar dolar doğrudan hasara yol açtığı vurgulanırken, Türkiye’nin 2023 büyüme tahminini 0,5 puan artırıp, 3.2’ye yükseltildi.
Bir yanda Erdoğan’ın liderliğindeki Cumhur ve Kılıçdaroğlu’nu destekleyen Millet ittifakları diğer yanda, HDP ve HÜDA PAR olmaksızın, sandık küskünlerini, apolitik yurttaşları ve Z kuşağının oylarını hedefleyen İnce ve Ata ittifakının adayı Ogan. Bu dörtlü arasından ilk turda 50 artı bir alıp ipi göğüsleyen olabilecek mi bunu 14 Mayıs akşamı göreceğiz.
Öte yandan meclis aritmetiğinin de büyük öneme sahip olduğu unutulmamalı. Orada da öncelikli hedef 300 artı bir sandalye. Mecliste salt çoğunluğu sağlayabilmek için 301 sandalye şart. Anayasal değişiklikleri referanduma götürebilecek sayıya ulaşabilmek için ise gerekli olan sandalye sayısı 360. İttifaklardan en doğru hamleyi yapabilen toplamda yüzde 50 oya ulaşamasa bile, ülkemizle birlikte 25 ülkede kullanılan “D’Hondt sisteminin” sağladığı avantajla yüzde 45-46 oy oranıyla TBMM’de 301 sandalyeye ulaşıp salt çoğunluğu elde edebilir. Bu durumda bir ittifak Cumhurbaşkanlığı’nı kazanmış olsa bile, TBMM’yi kazanan diğer ittifak, yargı, bürokrasi, güvenlik birimleriyle, medyaya ve ekonomiye ağırlığını koyup karşı bloğun elini zora sokabilir hatta bir sonraki seçimi kazanabilecek direnci bile gösterebilir.
[caption id="attachment_272681" align="alignright" width="700"] TBMM genel kuruluna veda[/caption]
Seçim öncesi yapılan bu kritik hesaplardan dolayı, bir oyun bile önemi artınca, ittifaklar arasında emekliye bayram ikramiyesi üzerinden tartışma yaşandı. Çözüm bekleyen çığ gibi sorunların başında, gelir eşitsizliği ve sosyal adaletin sağlanması için emekli ve dar gelirlinin durumunun iyileştirilmesi geliyor. Deprem felaketinin 65’nci gününde çadır ve konteynerlerde yaşam mücadelesi veren 11 ilimizdeki yurttaşların sorunları, yaz sonuna kadar çözüm bekliyor. Mutfaklardaki yangın ivedilikle söndürülmeyi beklerken, çiftçi kolaylık ve destek istiyor. Ekonominin sağlıklı zemine oturması lazım. Dış Ticaret ve Cari açıklar, Kamu maliyesi rayına girecek ki dövizdeki tansiyon dizginlenip paramızın itibarı artsın, ülkede istikrarı gören dış yatırımlar gelsin, istihdam sağlansın, ihracatın önü açılsın. Toplumsal barışı tehdit edecek düzeylere tırmanan barınma sorunu, konut kiraları, ev ve araç fiyatları hızla dizginlenip yasal sınırlarla yeniden belirlenmeli. Son olarak tabii ki de hukukun üstünlüğü konusu. Taviz verilmeden, yargı bağımsızlığı güçlendirilmeli, basın özgürlüğü konusunda hassas olunmalı.
***
DAİRE ve ARAZİ SATIŞLARI
Yukarıda ana hatlarıyla çizdiğimiz ülkenin başat sorunları, sınırlı imkanlara rağmen çözülebilir. Yeter ki siyasi kadrolar liyakat sahibi derinliği olanlar arasından seçilmiş olsun. Adam kayırma ve liyakatsizliğin olduğunda sorunlara çözüm bulunamıyor, dertler çığ gibi büyüyor, dar gelirli yurttaş daha da çaresiz kalıyor. Ne kurumlar tam olarak görevlerini yapabiliyor ne de iktidarların borazanı haline gelen basın sorunların üzerine gidip dertlere parmak basabiliyor.
Basından söz etmişken, değerli hocamız İlber Ortaylı’nın sosyal medyada dolaşan bir görüntüsü aklıma geldi. Hoca bir söyleşide yabancılara ev ve toprak satışlarına ilişkin sorunlara dikkat çekerken, “basın neden bu sorunların üzerine gitmiyor” diye serzenişte bulunup, anormal artan kira ve daire fiyatları nedeniyle yurttaşların sağlıklı bir evde oturamadığını, ev alamaz hale geldiğini, “çok korkunç bir ülke oldu” sözleriyle yorumluyor. Komşu ülkelerden gelen birinin 20 tane daire alabildiğini, bazı yabancı firmaların da arazi kapattığına dikkat çeken değerli hoca, “sen orayı sulamak için iki nesil enflasyonda yaşamışsın Keban Barajı yapacağım, Atatürk Barajı yapacağım diye, onlar beleş olmuyor enflasyonda yaşadık hepimiz, sulanmaya hazır araziden gelip toprak alıyorlar, menşei belli olmayan devletlerin şirketleri ve buna ses çıkarmıyorsun, böyle bir ortamda tabii ki basın ilgilenmiyor böyle konularla.”
Aslında sayın Ortaylı, haksız değil ancak basın ülkedeki sorunların hangi birine değinsin ki? Nereye dokunsanız cerahat akıyor sıkıntı bin, bunları dile getirebilecek sınırlı sayıdaki mecranın imkanları kısıtlı.
***
YURTTAŞ OLMANIN BİLİNCİ
Geçtiğimiz günlerde bir iftarda rast geldiğimiz güneyde bir beldemizin belediye başkanı, yabancılara daire satışlarından konu açılınca, gün gelip sahillerimizin bizim için yaşanamaz hale geleceğine vurgu yaptı. 2022 yılında yabancılara 6 milyar dolarlık konut satıldı, bu yılki hedef 10 milyar dolar. Arazi satışlarıyla bu meblağın çok daha ciddi boyutlara ulaşacağı düşünülürse, gün gelecek, kendi ülkemizde yabancı mal sahiplerinin kiracısı durumunda kalacağız.
Yatırım ve istihdama yönelik yabancı sermayeye evet ancak nesiller boyu alın teri döküp atalarının kanıyla sulanan bu topraklara 400, 500 bin doları bastıranın bir çırpıda eşit haklara sahip olmasının adil olmadığını düşünenlerdeniz. Kademeli vatandaşlık, süresi uzatılmış ya da çok daha çetin süreçlerden geçip, ekmeğimizi paylaşmayı hak edenlere verilecek vatandaşlıktan yanayız. 10 yıl yaşayıp eğitim gördüğüm Fransa’da o dönem tarafıma gelen “vatandaşlığa başvurunuz” belgesine ve valiliğin ilgili biriminden defalarca yapılan baskılara rağmen Türk vatandaşlığında kalma ısrarım nedeniyle bugün gurur duyduğum ülkemin vatandaşlığının ve pasaportunun, parayı bastıranın ya da elini kolunu sallayıp sınırı geçenlerin alabileceği sıradan bir belge olarak görülmesini asla içime sindiremiyorum.