Ülkemizin başına gelen felaketlerde bile birlik ve beraberlik içinde hareket edemiyoruz.
Bizi bir arada tutan, kenetleyen milli tutkal eridi. Tuhaf bir toplum olup çıktık. Çağdaş, saygın bir milletken, bugün Cumhuriyeti tartışan, hilafeti arzulayan, Atatürk’e düşman gürültülerin arasında, tarikat ve cemaatlerin rüzgarında sersemlemiş durumdayız. Koruyacağımıza namus yemini ettiğimiz Anayasa’mızı her gün çiğniyor, paspasa çeviriyoruz. Kindar ve dindar(!) bir nesil yaratmanın çarkları, acımasızca dönüyor Türkiye’de. Aklı başında milyonlar çaresizlik ve büyük bir endişe içinde seyrediyorlar gelişmeleri.
Toplumun en değerli kurumuna bile gerekli özen, ilgi ve hassasiyeti gösteremiyoruz. Askeri vesayete son veriyoruz diye kolunu kanadını kırdığımız, iyi yetişmiş personelini dağıttığımız Ordumuza, şu çok kritik günlerde dahi destek olamıyoruz. Doğru yanlış tartışılacak siyasi politikalar olabilir. Ama bu politikaların orduyla ilgili bölümünde çok hassas ve dikkatli olmalıyız. Şu kara kışta, buzların içinde devletimizi ve milletimizi korumak için canını dişine takan askerimizin arkasında kale gibi durmalıyız. Haklı sebepleri de olsa, milli birlik ve beraberliğimizi yansıtan bildirilerin altına hele şu günlerde imza atmaktan kaçmamalıyız.
Siyasetçiler birbirlerini çelmeyeceklerine, oy kaybetmemek için planlar yapacaklarına, devletin ve milletin gücünü arttırmak, Türk’ün itibarını yüceltmek için, hiç değilse şu kritik günlerde buluşsalar, birleşseler, uğraşsalar ya…İçimiz dışımız düşmanla dolu. Hem ben bu kürtçülük işini de, öteden beri ülkeyi saran ve zorlayan tehlikelerin arasında gördüğümü söylemeliyim. Çeyrek asırdır kendisini Kürt görenlere ne istediler de vermedi bu devlet? Geçmişte ihmaller, yanlışlar yapılmış, bölgeye gerekli yardım, yatırım ve destekler gitmemiş olabilir. Ama günümüzde böyle mi? Ana dillerini rahatça konuşuyorlar. Ana dillerinde TV’leri var. Parlamento’nun üçte ikisi Kürt kökenli mebuslardan oluşuyor. Bakmayın siz HDP-DEM mebuslarına, onların dışındaki tüm partilerde de çok miktarda kürt kökenli üye var. Belki inanmazsınız, o takdirde Meclis albümüne bir bakın.
Türkiye’nin en güçlü iş adamları, zenginleri, fabrikatörleri, çiftçileri, işçileri, avukat ve doktorları, mühendisleri, yargı ve eğitim, güvenlik dahil tüm resmi kadrolarının büyük bir çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu’lu. Bunu memnuniyetle karşılıyor, Kürt’lerin Türkiye’de ezildikleri masalına katılmıyor, günümüzde artık biz Türk’lerin ezildiğini söylemek mecburiyetinde hissediyorum kendimi. Aslında Türk-Kürt ayırımına şiddetle karşıyım. Hepimiz de karşı olmalıyız. Ben (12 milyonluk son mülteciler yaması hariç) 85 milyonun tümünün kardeş olduğuna inanıyor ve her geçen gün bu kardeşliğin daha da güçlenmesini arzuluyorum. Siyasetçilerin hatalarının Türk-Kürt diye millete fatura edilmesinin yanlışlığını artık farketmeliyiz.
Kürtçülük tehlikesi kadar, tarikat ve cemaatçilik tehlikesi de Türkiye’yi felakete iteliyor. Bir FETÖ’nün Türkiye’ye verdiği büyük zararı hepimiz gördük yaşadık. Şimdi bundan hiç ders almamış gibi, FETÖ gücünde yeni tarikatların ülkeye ve devlete musallat olmasına gözyumuyoruz. FETÖ’yü tam temizliyememişken, şimdi de aynı tehlikedeki yenileriyle tanışıyor, yaşıyoruz. Devleti güya FETÖ’den temizledik (!), bu kere de Menzil tarikatının kucağına attık. Bu tarikat ve cemaatler işini mutlaka gündeme almalı, disipline ve kontrol etmeli, hatta gücümüz yeterse faaliyetlerini durdurmalıyız. Atatürk’ümüz boşuna kapatmamış bunları. Bakın aradan kaç yıl geçti, hala zararını görüyoruz.
AKP Genel Başkanı, özellikle Sağlık ve Milli eğitim Bakanları ve diğer bakanlar çok dikkatli olmalılar. Ne istedilerse verdikleri FETÖ gibi, Menzil ve diğer tarikat ve cemaatlere de ne istedilerse verdiler, ne istiyorlarsa hala veriyorlar. Son pişmanlık fayda etmez. Türkiye’yi bu tarikat ve cemaatlerin gölgesinden, Kürt’çülük rüzgarından mutlaka korumalı ve kurtarmalıyız. Milleti birbirine kenetlemek, kaynaştırmak, kardeşlik yaşamını güçlendirmek iktidarın ve tüm siyasi partilerin asli görevi ve hedefi olmalıdır. Kindar ve dindar(!) değil, Türk-Kürt değil, ayrıştırılmış ve ötekileştirilmiş bir millet değil, yumruk gibi bir Türk milletini görmek istiyoruz artık. Bunu başaramazsak, geleceğimizin parlak ve aydınlık olduğunu söyleyemeyiz.