Bitlis'te 50 bin dekar alana ekilen patateste bu yıl verim yüksek Bitlis'te 50 bin dekar alana ekilen patateste bu yıl verim yüksek

DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA- Gazeteciler Cemiyeti’nde gerçekleşen “Çay Sohbetleri” söyleşi dizisinin en son etkinliği, “Ankara – Washington Hattında Son Durum” başlıklı oturumla iki duayen isim, emekli diplomat-siyasetçi Namık Tan ve gazeteci Yılmaz Polat’ın katılımlarıyla gerçekleşti. Deneyimli gazeteci Nursun Erel’in moderatörlüğünü yaptığı söyleşide, Türkiye ve Amerika arasındaki siyasal ilişkiler ele alınırken Türk dış politikasının geldiği son durum değerlendirildi. İki duayen isim Türkiye’nin dış ilişkileri hakkında bilgilendirmelerde bulunurken, ülkenin dış politikasında yaşanan değişimlerden bahsetti.
353535353534444Gazeteciler Cemiyeti Basın Evinde gerçekleşen hibrit katılımlı etkinlikte açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, “Ankara – Washington Hattında Son Durum” başlıklı çay sohbetinin konuklarından Yılmaz Polat ile 50 yıla dayanan bir dostlukları olduğunu belirterek Amerika’da hayatını sürdüren Polat ile aralarında binlerce kilometre olsa da yakınlıklarının hep sürdüğünü söyledi. Bilgin konuşmasında, “Polat gazetecilik mesleğinin her alanında başarılar göstermiş bir meslektaşımız. Radyoculuk, muhabirlik ve televizyonculuğun yanı sıra, Beyaz Saray’a akredite olmuş, uluslararası özel deneyimi olan sayılı gazetecilerden biridir. Bu kadar başarıyı hayatına nasıl sığdırdı diye merak ederken kendisi mesleki deneyimlerini ve yaşadıklarını kayda alıp mesleki bilgi süzgecinden geçirerek kitaplaştırdı. On yedi kitabı da Türk basınında çok yankı getirdi” dedi. Emekli diplomat Namık Tan’a katılımları için teşekkür eden Bilgin, Tan’ın genç diplomatların hayalinde olan her şeyi gerçekleştirdiğini vurguladı. Bilgin devamla, “Namık Tan, başarılı bir diplomasi hayatının ardından bir siyasetçi olarak deneyimlerini doruğa taşımış bir arkadaşımız. Dış politikadaki engin bilgilerini bizimle paylaşacak. Bilgi dağarcığımıza önemli noktaların ekleneceği bir sohbet olacağına inanıyorum” diye konuştu.
Polat: “Gazetecinin en önemli görevi gizli kalmış bilgileri ortaya çıkartmaktır”
Erel, ilk olarak Polat’ın on yedinci kitabı olan “Sinagogda Diplomasi ABD - İsrail Hattında Erdoğan”dan  bahsederek Türk Amerikan ilişkilerinin perde arkasının ele alındığı son çalışması üzerinden lobi faaliyetlerini soru sordu.  
Polat, 1980’den beri Türk Amerikan ilişkilerini dört yıllık periyotlar halinde yazdığını belirterek, kitaplarının Amerikan kongresinde de yer aldığını söyledi. Polat açıklamasında, Bill Clinton, Baba Bush, oğul Bush, Donald Trump ve Joe Biden dönemlerini kitaplara aktardığını ve bu kitapların her birinin ilgililer için referans çalışması olduğunu bildirdi. Joe Biden döneminin Türkiye’deki iktidarla ilişkilerini ele aldığı son kitabından bahseden Polat, “Sözde soykırım bu dönem siyasetinin en büyük yüz karasıdır. Bence bir gazetecinin en önemli görevi gizli kalmış bilgileri ortaya çıkartmaktır. Bu nedenle hikaye değil gerçekleri anlatıyorum. AK Parti yönetiminin İsrail ve Yahudi lobisi ile ilgili faaliyetleriyle içerideki söylemleri çok farklı. Yahudi lobisiyle iç içe olunan durumlarda bu kitapta yer alıyor” açıklamasında bulundu.
Erel, konuklarına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Monşerler” deyimiyle beraber Türk dış işleri yapısında bazı değişimlerin gözlendiğini hatırlatarak üst düzey dış işleri çalışanlarının dışarıdan atanması üzerinden yaşanan dönemle ilgili fikirlerini sordu. 
Polat, dış işlerinde yaşanan tepeden atamaların itibar düşüklüğüne sebep olduğunu belirtti. Polat devamla, “İtibardan tasarruf olmaz deniyor fakat itibarımız düşüyor. Benim Amerika’yı ele aldığım 40 yıllık dönemin başlarında itibarımız üst düzeydeydi. Kariyer dışı ve devlet tecrübesi olmayan bir kişi özel atamayla Washington’a geldi. Kendisinin akredite oluşu bir restoranda gerçekleşti. Kitabın adının Sinagogda Diplomasi olmasının sebebi görevlendirmelerin bir misyonla yapılmasıdır. Türkiye’nin tanıtımı değil AK Parti’nin tanıtımı görevlendirmesidir. Son dönemlerde politikalar Türkiye’nin milli meselesi değildir, kendilerini yerli ve milli olarak tanıtanların saraydan verilen talimatla ilk müracaat ettikleri adres Yahudi lobisi olmuştur. Bu dönemde söz konusu kişi Cumhurbaşkanından aldığı talimatla, New York’taki en önemli sinagogun meşhur hahamına giderek özel bir görüşme gerçekleştirmiştir. Dışarıda bunlar olurken ülke içinde tamamen farklı politikalar ve söylemler sürdürülüyor” ifadesini kullandı.
1716330033120Erel, emekli diplomat, siyasetçi Tan’dan Amerika ve Türkiye arasındaki ilişkilerin son durumu üzerinde görüşlerini açıklamasını istedi. Tan, bu ilişkilerin Türkiye’nin ilk yüzyılıyla ikinci yüzyılını birbirinden ayrılarak açıklanması gereken bir mesele olduğunu belirtirken, 22 yıldır görevde olan hükümetin de belli evreleri üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.  Tan konuşmasının devamında, “21. Yüzyıl büyük bir felaketle başladı. 11 Eylül bu sürecin dönüm noktasıdır. 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika mutlak güvenliği sağlamaya yönelik politikalarla yönetilmeye başladı ve Amerika kendisini koruma iç güdüsüyle olağanüstü tedbirler aldı. Bu süreçlerden sonra Irak olayı, Arap Baharı gibi çeşitli olaylar gerçekleşti. 11 Eylül’den sonra bambaşka bir Amerika gördük. Fakat Amerika dünyanın en güçlü ülkesi. Türkiye olarak ona tepki duymamız bunu değiştirmez. Avrupa ile geçmişten gelen büyük hesaplaşmalarımız var. Fakat Amerika’yla yok. Bu nedenle Amerika’yla doğru ilişkiler kurmak gerekir. Tüm unsurlarla sürekli ve mantıklı iletişim ile iş birliği olmalı. Amerikalıların ön yargıları Avrupalılara göre çok daha az. Geçen yüzyılın sonunda ve yeni yüzyılın başında Amerika’da görev yaptım. Amerika’yla ilişkilerimiz şu an çok karmaşık. Amerika 11 Eylül’den sonra değişirken aynı zamanda dünya da Türkiye de değişti. Eski siyasetçiler -Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız- derlerdi zaman içerisinde Amerika büyük Türkiye oldu” dedi. 
Tan: “Türkiye’de beka sorunu var”
Erel konukları Tan ve Polat’a, Türk kamuoyunda tartışılan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bahsettiği, “Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanlığı” meselesini hatırlatarak, “Ne geldiyse başımıza, ondan sonra gelmedi mi? Mesela milyonlarca göçmen?” diye sordu. 
Tan, konuyu mülteci meselesi üzerinden ele alarak birçok alanda yaşanan beka sorunundan söz etti. “Bir anlaşma iyiyse aldığınız kadar vermişsiniz demektir. Maalesef ülkemizde bir mülteci sorunu var ve biz sorunu küçümsüyoruz. Bunun dışında hem dış hem de iç politikada çok ciddi sorunlarımız da var. Başlarda kendi ahlakımız ve değerlerimiz vardı. Onlar gidince yapı bomboş kaldı. Hep birlikte ortak bir hikaye yazarak ülkemizi ayağa kaldırmamız lazım. Diplomaside ve askeri alanda birçok değişiklik yapılabilir. Sivil toplum çok önemli fakat yok edildi. Geriye siyasi partiler kaldı onların desteğiyle çalışmalar yapılabilir” diye konuştu. 
1716330033307Polat: “Mülteci meselesi güvenliği tehdit ediyor”
Söyleşinin devamında ılımlı İslam ve Büyük Ortadoğu projesinden bahseden Polat ise, “Bugünkü iktidarı yöneten kişiler, Türkiye’yi, Atatürkçü laik cumhuriyetten ılımlı İslam üzerine kurulan örnek bir ülke olarak konumlandı. Bugünkü iktidarın gelmiş olduğu süreç bu. Türkiye’nin ulusal güvenliği tehlikede. Beka sorunu var. Ülkeyi yöneten biri bir başka ülkede vergi mükellefi oluyorsa burada bir sorun vardır. Mülteci meselesi güvenliği tehdit ediyor” dedi.
Erel, konuklarına “Tayyip Erdoğan’ın -Hamas terör örgütü değildir- sözü kalıcı barış için nasıl bir noktadır” sorusunu yöneltti.
Tan, “Eskiden bir ümit vardı fakat ben şu an bir barışma olacağını düşünemiyorum. 40 bine yakın insan hayatını kaybetmiş ve karşı tarafta da kayıplar var. Gazzelilerin yüzde 22’si Hamas’ı destekliyor fakat diğerleri istemiyor çünkü hayatları bozuldu. Gelecekten daha huzursuzum. Bundan sonraki süreci kim kontrol edebilir bunun cevabı önemli” dedi. “Ciddi kutuplaşmanın önüne geçmek için normalleşme aşikar fakat durum anormalse bunun sorumlusu iktidar. Bazı nesil için bir iki nesil sabredeceğiz” diyen Tan gerçekçi olmaya çalıştığını vurgulayarak     “Türkiye kim ne derse desin güçlü bir ülke. Ülkemizin sanayisi var ve üretebiliyor fakat yanlış yönetiliyor. İsrail’de 8.5 insanın gayri safi milli hasılası bizimkinin yarısı kadar. 400 milyar dolar. Oturup düşünmemiz lazım” açıklamasında bulundu.  

Editör: Ramazan Atabey