DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA- Birleşmiş Milletler ve üye ülkeler 22 Mart’ı, dünyadaki su kaynakları ile ilgili somut çalışmaları ödüllendirmek ve Birleşmiş Milletler tavsiyelerini uygulamaya ayırmışlardır. Birleşmiş Milletler tarafından kurulan ve su alanında çalışmalar yapan UN-Water, kurulduğu yıl olan 2003’ten bu yana Dünya Su Günü etkinliklerine öncülük edecek BM kuruluşunu, etkinlik konusunu ve verilecek mesajları belirleme sorumluluğunu üstlenmektedir. Bu yıl Dünya Su Günü, içilebilir su kaynakları ve su yaşamını desteklemek amacıyla suyun barış, istikrar ve refah üzerindeki kritik rolüne dikkat çekmek için “Barış için sudan faydalanma” temasıyla kutlanıyor. Sürdürülebilir bir dünya suyun yönetimi ve su üzerinden yapılan iş birliğiyle kıtlığı, kirliliği ve eşit olmayan erişimin önüne geçmeyi amaçlıyor.
“Temiz su ve sanitasyon” konusu, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kapsamındaki altıncı amaç maddesinde yer alıyor. Bu amaç altındaki 8 alt hedef ile 2030 yılına kadar herkes için güvenli ve ulaşılabilir içme suyuna erişim, yeterli temizlik ve sıhhi koşulların sağlanması, arıtılmamış atık su oranının yarıya indirilmesi, su kıtlığını önlemek adına sürdürülebilir tatlı su tedarikinin sağlanması gibi hedeflere ulaşılması amaçlanıyor.
Doğal kaynakları gelecek kuşaklara da aktarabilmek ve en verimli biçimde kullanılmasını sağlamak için sürdürülebilirlik kavramı üzerinden Yekta Kopan’ın moderatorlüğüyle gerçekleştirilen Yapı Kredi Sürdürülebilirlik Sohbetleri’nin 55. Programı, Dünya Su Günü’nün kutlandığı Mart ayının son haftasında gerçekleşti. Sürdürülebilirliğin önemi ve sürdürülebilir kalkınmanın yarattığı dönüşümün mercek altına alındığı “Sürdürülebilirlik Sohbetleri” serisinin “Temiz Suya Erişim” başlıklı söyleşisinin konukları İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nüket Sivri ve Blueit Kurucusu Biyokimyager Hülya Tomak oldu.
“SUYUN YÖNETİLMESİNDEKİ BAŞARI DÜNYA BARIŞI İÇİN BİR ANAHTAR”
Yekta Kopan, “Temiz Suya Erişim” başlıklı sürdürülebilirlik sohbetinin açılış konuşmasında Birleşmiş Milletler’in 2024 yılı için oluşturdukları “Barış İçin Sudan Faydalanmak” temasını hatırlatarak su kaynaklarının kısıtlılığı, küresel iklim değişikliği ve temiz suya erişim üzerine bir söyleşi gerçekleştireceklerini belirtti. Kopan, ”2050 ve sonrasında su bir savaş konusu olabilecek kadar kritik bir yere gidiyor. Günümüzde dünyadaki suyun yalnızca binde beşi kullanılabiliyor. Son yıllarda karasal su depolama miktarında bir santimetrelik azalma oldu” diyerek konuklarından bu yılki dünya su günü için seçilen ‘Barış İçin Sudan Faydalanmak’ temasını65 değerlendirmelerini rica etti.
1993 yılından günümüze, Dünya Su Günü kapsamında suyun ekosistemdeki rolünü tanımlamak ve suyun önemine dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler’in çok farklı temalarla su gününü kutladığını belirten Prof. Dr. Nüket Sivri, zamanla işin içerisine su kirliliği, su kıtlığı ve suya erişim sıkıntısının girdiğini söyledi. Dünyadaki iklim krizinin su üzerinde çok etkisi olduğunu da vurgulayan Sivri, bu konunun uluslararası düzeyde yönetilmesi gerektiğini söyledi. Sivri konuşmasında “Su yönetimindeki başarı dünya barışı için bir anahtar niteliğinde, bu nedenle Dünya Su Günü kapsamında belirlenen “Barış İçin Sudan Faydalanmak” teması ileride yaşanabilecek krizleri barış çerçevesinden öngörmek demek. Suyun kullanılabilir özelliği de çok önemli. Her erişilebilen su eşittir kullanılabilir su değildir. Yalnızca insanlar için değil tüm canlılar için suyun önemi ve ekosistemin sağlıkla işlemesi için suyun kullanılabilir olması gerekiyor. 2020’li yıllarda olmamıza rağmen hala 2 milyar insan temel hijyen hizmetinden yoksun. Neredeyse 650 milyon insan hiçbir hijyen tesisine sahip değil. Güvenli olmayan su ve temiz suya erişim sıkıntısı yaşanıyor. Sanitasyon insan sağlığı için sürdürülebilir olmalı. Fakat hala su sebebiyle ölen insanlar ve çocuklar var. Susuzluktan ölen insan sayısı, suya dayalı hastalıktan ölen insanların sayısından daha az. Sadece suya erişim değil su kirliliği de çok büyük problem” dedi.
Hülya Tomak ise, su üzerinden yapılacak sanitasyon ve sürdürülebilirlik için suyun öneminden bahsederken ilk etapta altyapı yatırımlarının olması gerektiğini söyledi. Suyu kaynaktan çıkarırken ve suya ulaşırken, kayıp ve kaçak oranını azaltmak için yenilikçi teknolojilerin kullanılması gerektiğini vurgulayan Tomak, tarım ve sanayide su tüketiminin oldukça yüksek olduğunu belirtti. Tomak, “İleri teknolojiler kullanmalı, altyapı geliştirilmeli. Maalesef farkındalıklar da yeteri kadar yüksek değil. Küresel iş birliği, barışı ve refahı desteklemek için çok önemli. Örneğin bir su kaynağı bir ülkede başlayıp başka ülkede sonlanıyor. Dünyadaki sular eşit şekilde dağıtılmadığından küresel çapta iş birliği için aksiyona geçilmeli. Her yıl dünya su zirvesi ve su haftaları yapılıyor ama aksiyona geçilmiyor. Son yıllarda su teknolojileri ve su finansmanı ayrılıyor ama daha da yaygınlaşması gerekiyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Nüket Sivri: “Türkiye’de bir kişinin günlük su tüketimi ortalaması 228 litre”
Yekta Kopan söyleşinin ikinci bölümünde konuklarına, sınır ötesi konularda ortak farkındalık oluşturacak aksiyonların yapılmadığını belirterek basit suyu boşa harcama önlemleriyle bireysel önlemler aldırılmaya çalıştırılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.
Bireysel olarak alınabilecek basit önlemlerle 80 bin tonluk su kaybının önüne geçilebileceğini söyleyen Prof. Dr. Sivri, suyu halkın tükettiği algısını bir kenara koyarak mutlaka endüstri ve tarıma pay vermek gerektiğini belirtti. Sivri yanıtının devamında, “Suyu koruma önce bireysel düzeyde başlamalı. Bilinç ve farkındalık oluşmalı ve suyumuzu hoyrat kullanmamalıyız. Türkiye’de bir kişinin günlük su tüketimi ortalaması 228 litre. Her bir gıda ürünü için 800-900 litreler konuşuluyor ve bu nedenle ürün bazında tüm zincirler üzerinden hesaplama yapmak gerekiyor. Tüm zincir aşamasında su kullanıldığında kullanım miktarı 5700 litrelere kadar çıkıyor. Üç temel bileşen mavi su, yeşil su ve gri su olarak isimlendiriliyor. Mavi su tatlı su kaynağı oluyor ve yüzde 19’u oluşturuyor. Yeşil su yağmur sularının tümü olmakla birlikte yer altı sularına karışmadan toprağın üstünde kalanlardan yüzde 64’ü oluşturuyor. Gri su da ise kirlilik yükünün bertarafı için tatlı su kullanılıyor ve kirletilen suyun değerlendirilmesi yüzde 17. Bu oran Birey bazlı aktivitelerdeki su kirliliği. Endüstriler, teknolojik farkındalık oluştuğu için kendilerini geliştiriyorlar. Türkiye’de endüstriyel anlamda teknolojik gelişmeler desteklenmezse o su kaybedilir. Ekonomik düzenleme yapılmadığı vey teknolojiyi kazanmadığımız sürece su kaybedilecektir” açıklamasında bulundu.
Tomar ise, oluşturdukları sanayiye yönelik su yönetim platformunda küresel su krizi için teknolojik tabanlı bir yaklaşım belirlediklerini söyledi. Beş aşamalı modeli anlatan Tomar şöyle konuştu: “Ölçüm: Tesisat bağlantı noktalarına yerleştirilen sensörler ile su tüketiminizi gerçek zamanlı ölçüyoruz. Analiz: Gerçek zamanlı su tüketim verilerinizi, işliyoruz. Su tüketiminize bağlı enerji ve C salımınızı analiz ediyoruz. Rapor: Günlük, haftalık, aylık raporlarla sizi sürekli olarak bilgilendiriyor, olası anormalliklere karşı sizi bilgilendiriyoruz. Plan: Çeşitli algoritmalarla, geleceğe yönelik su tüketim tahminleri ile su kullanımınızı ve bütçenizi planlamanıza yardımcı oluyoruz. Aksiyon: Etkin bir su yönetimiyle su tüketiminizi azaltmanıza yardımcı olacak öneriler sunuyoruz. Blueit ile gerçek zamanlı su tüketim takibi, konuma dayalı su tüketim takibi, olası sızıntı tespiti, tüketim analizi yapıyoruz”
Moderatör Kopan, söyleşinin sonunda etkili su stratejileri oluşturmakta karşımıza çıkan temel zorluklar nelerdir? diye sordu.
Tomar ilk etapta farkındalığın önemini vurgulayarak su akış haritalarıyla suyun nereden geldiğinin ve hangi tip suyun kullanıldığının tespit edilmesi gerektiğini söyledi. Tomar devamla, “Ülkemizde altyapının karışık ve eski olması önemli bir zorluk. Eski tesisat ve sızıntı sebebiyle kayıp, kaçak oranları yüksek oluyor. Sızıntılar suyun yüzde 17 oranında kaçağına sebep oluyor. Bunun onarılması işi zorlaştırıyor. Bazı hatlar yeraltından geçtiği için yeraltındaki kaçakların tespiti zor oluyor” dedi. Multidisipliner bir çalışmayla paydaşlık oluşturulması gerektiğini belirten Tomar, üniversite, sanayi iş birliği, üniversite küçük kobi büyük kobi iş birliği gibi ortaklıkların kurulması gerektiğini çünkü suyun tek bir alan olmadığını, teknoloji biyokimya çevre ve mühendislik gibi alanları kapsadığını söyledi.
Sürdürülebilir bir dünya için: Temiz su ve temiz suya hak temelli erişim
Yekta Kopan’ın moderatörlüğünü yürüttüğü Sürdürülebilirlik Sohbetleri’nin 55. Programı Temiz Suya Erişim başlıklı oturumla gerçekleşti. Prof. Dr. Nüket Sivri ve Hülya Tomak’ın konuk olarak yer aldığı söyleşide, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının altıncı sırasında yer alan temiz su ve temiz suya güvenilir bir şekilde hak temelli yaklaşımla erişilebilirlik konusu konuşuldu.
Editör: Ramazan Atabey
Yorumlar