Bekir Coşkun
Türkiye’nin yıldızıydı.
On satırlık yazılarına on ciltlik felsefeyi ve mizahı sığdıran büyük usta.
Mizahla felsefeyi hiçbir kalem O’nun kadar ustalıklı harmanlayamadı.
Her sabah “bugün ne yazdı?” arayışıyla gazetenin köşesine baktığım büyük yazar yok artık.
Kalemini satmadı, dik durdu.
Dokuz köyden kovulup, Onuncu Köyde Hakka vasıl oldu.
Rahmetli Sedat Simavi ne demişti?
“Kalemini kır, fakat satma!”
Bir gazeteciye verilecek en haysiyetli nasihat.
Bekir Coşkun, bu nasihatı sonuna kadar tuttu.
Ne yazık ki, yıllar sonra O’nun gazetesinden de kovulacaktı.
Kalemini satmadı ama, o hastalık kırdı.
Menhus hastalığa yenik düştü.
Kara haberi aldığımda içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.
Acı duydum.
Artık ne O, ne ilham aldığım yazıları.
Yok artık, yok!
Mekânı cennet olsun.
Yattığı yer nurla dolsun.
Başta, fedakâr eşi Andrea hanımefendi olmak üzere
Basın camiamıza ve
O’nu seven milyonlara
Başsağlığı ve sabır diliyorum.