28 Şubat Gönüllüleri Platformundan "Mağduriyet Grupları ve Çözüm Önerileri" raporu 28 Şubat Gönüllüleri Platformundan "Mağduriyet Grupları ve Çözüm Önerileri" raporu

[caption id="attachment_451684" align="alignright" width="269"] Avukat Dilara Öbeğin[/caption] BERNA KİŞİN KARATAŞ Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önüne geçilemezken, şüpheli kadın ölümlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Birçok yerde faili ve nasıl öldürüldüğü belli olmayan cansız kadın bedenleri bulunuyor. Kadınlar, göl kenarlarında, ormanlık alanlarda, bir evin bahçesinde, kendi evlerinde ya da “yüksekten düşerek” yaşamını yitiriyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre, 2020 yılında 171 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını kaybederken, 2021’de 217 kadın yine şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Şüpheli bir şekilde yaşamını kaybeden kadınların sayısı geçtiğimiz yıl 245’e yükselirken, 2023 yılının ilk 7 ayında 150 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Kaza veya intihar süsü veriliyor Feminist Avukat Dilara Öbeğin, şüpheli kadın ölümlerinin son yıllarda artışa geçmesinin en temel nedeninin, kadın cinayetlerine yönelik cezasızlık politikası olduğuna dikkat çekti. Şüpheli kadın ölümlerinin çoğu zaman “kaza” veya “intihar” süsü verilerek gerçekleştiğini belirten Öbeğin, ateşli silahla gerçekleşen ölümlerin bile “şüpheli ölüm” olarak görüldüğünün altını çizdi. Ölü bulunan ya da öldürülen kadınların yakınlarının, şüpheli bir durum olduğunu düşünüp mahkemeye başvurduğu anlatan Öbeğin, bu dosyalarda, aile ve avukatların delillerin yeniden toplanmasından dava sürecinin takibine kadar zorlu ve uzun bir hukuk mücadelesi verdiğine işaret etti. Öbeğin, 2016’da pompalı bir tüfekle boynundan vurularak öldürülen Yağmur Önüt ile 2018’de intihar süsü verilerek bir plazanın 20. katından aşağı atılan Şule Çet’i anımsattı. “Cezasızlık”, şiddet eğilimini artırıyor Şüpheli kadın ölümlerinin etkin bir şekilde araştırılmadığını vurgulayan Öbeğin, şunları söyledi: “Şüpheli kadın ölümlerinde çoğunlukla sanığın öne sürdüğü, ‘intihar’ iddiası esas alınıyor ve bu nedenle ölüm sebebi ile ilgili yeterli delil toplama yapılmıyor. Üstü örtülen birçok kadın cinayeti var maalesef. Cezasızlık politikası, toplumda kadına yönelik şiddet eğilimini artırıyor. Failler, kadın cinayetlerinde ne şekilde iyi hal indirimi alacaklarını ya da hangi tür cinayetlerde ‘intihar’ iddiası ile kurtulabileceklerini gayet iyi biliyorlar.” Öbeğin, şüpheli kadın ölümlerinin her yıl daha da derinleştiğinin altını çizerek, “Kadına yönelik şiddet sistematik bir hal aldı. Bu durumda, ‘kadın intihar etmiştir’ demek, toplumsal gerçekliği görmemektir. Özellikle kadın cinayetlerinin yükselişte olduğu ve erkeklerin kadınları öldürme haklarını kendilerinde gördüğü toplumlarda her ‘kadın intiharı’, dedikleri ölümleri şüpheli ölüm olarak adlandırmak gerekiyor. Çünkü ‘intihar’ denilen ölümler araştırılmıyor, detaylı soruşturma açılmıyor, öyle kapanıp gidiyor” diye konuştu. “Kadının intihara sürüklenmesi de suçtur” “Aydınlatılamayan her ölüm yenilerine yol açar” diyen Öbeğin açıklamalarını şöyle bitirdi: “Bu kadınlar, ne yaşamış, şiddetle ilgili bir başvurusu var mı, karakola gitmiş mi, bunların detaylı incelenmesi lazım. Ailesinin, yakınlarının ifadelerinin dikkate alınması lazım. Olay yerine ilk giden kamu görevlilerinin, polisinden savcısına kadar, bu konuda daha titiz davranması lazım. Direkt ‘intihar’ diyerek kayda geçirmek ve dosyayı kapatmak, bu toplumun yararına dair. Gerçeğin açığa çıkması için somut olguların üzerine gidilmesi gerekir, onun için de detaylı bir soruşturma süreci olması gerekir. Şüpheli kadın ölümlerine dair etkin soruşturma yürütülmeli. ‘İntihar’ dediğimiz anda dosya kapanmış oluyor. Kadının intihara sürüklenmesi de suçtur, bunun mekanizmalarını işletmek gerekir. Kadınlar, ‘örgütlenme’ meselesini gündeminden hiç düşürmemeli. Nerede olursa olsun örgütlenmeyi çoğaltmalı. Erkek şiddeti ve devlet şiddeti, birbirinden bağımsız değil. Şiddetten, örgütlü toplum anlayışıyla kurtulabiliriz.”

Editör: Haber Merkezi