Çağrı Kaderoğlu Bulut
Yaşadığımız dönemde gazeteciliğin ekonomik, siyasal, toplumsal, mesleki ve teknolojik boyutlarda hızlı bir dönüşüm geçirmekte olduğu sıklıkla vurgulanıyor. Bu dönüşüm neoliberal koşullarla derinleşen güvencesizliğin, ağır siyasal otoriterleşmenin yarattığı ifade özgürlüğü kaybının ve dijitalleşmenin getirdiği yeni olanakların bir bileşkesi olarak ifade edilebilir. Bu dönüşüm haber üretme pratiklerini ve gazetecilik biçimlerini etkilediği kadar Türkiye’de gazetecilik yapabilmenin koşullarını ve mecralarını da önemli ölçüde değiştiriyor.
Gazetecilikte yeni ihtiyaçları, yönelimleri ve arayışları gündeme getiren bu süreç, gazetecilik eğitiminde de üniversite dışına doğru ciddi bir genişlemeyi beraberinde getiriyor. Türkiye’de özellikle sivil toplum alanında yoğunlaşan bu yeni üniversite dışı eğitimler özgün toplumsal koşullar altında kendini gösteriyor.
Aslında pek çok sivil toplum örgütünün hem kendi iletişim stratejilerini yaratmak hem de mücadele ve faaliyet alanlarının bilgisini üretmek için habercilik pratiklerine yönelmeleri yeni bir olgu değil. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başı, Türkiye’de sivil toplum faaliyetlerinin bu konularda hareketlendiği yıllardır. Buna karşın STK’ların, üyeleri dışındaki gazetecilere ve gazeteci adaylarına dönük eğitimler yürütmeleri görece yeni bir olgudur.
Üniversite dışı gazetecilik eğitimlerinin Türkiye’de 2015 sonrasında ivmelenmeye başladığı gözlemlenebilir. 2018 sonrasında ise bu eğitimler sivil toplum alanında faaliyet gösteren ifade özgürlüğü ve gazetecilik kurumlarının en önemli etkinlik alanlarından birini oluşturmuştur.
Neden eğitim veriyorlar?
STK’lardaki gazetecilik eğitimlerinin artışında dört temel unsur saptanabilir. İlki özellikle genç gazeteciler ve öğrenciler tarafından deneyimlenen yeni dijital becerileri ve iş modellerini öğrenme arayışı; ikincisi ise gazetecilik alanında yapısal hale gelmiş işsizlik sorunudur. Sivil toplumdaki eğitimler, gerek yeni iş kanallarının oluşturulmasında gerekse gazetecilerin kendi iş modellerini geliştirmesinde etkili oluyorlar.
Üçüncüsü, ülkedeki otoriterleşmenin yarattığı ifade özgürlüğü krizi ve krizden çıkma arayışlarıdır. Bu süreçte anaakım medyada ve geleneksel iletişim araçlarında kendine yer bulamayan kişiler ve fikirler için dijital alanlar yeni bir pencere işlevi görmektedir. Dördüncüsü ise gazetecilik eğitimlerinin, sivil toplum kuruluşları tarafından görece rahat projelendirilebilir bir alan olmasıdır. Sivil toplumda yaygınlaşan ifade özgürlüğü arayışları ve bu kapsamda beliren gazetecilik eğitimleri, fonlarla desteklenen ekonomik ve politik çerçeve içerisinde daha etkili ve hızlı biçimde projelendirilebilmekte, bu tarz projeler için fonlar daha ulaşılabilir olmaktadır.
Dolayısıyla sivil toplum alanında son yıllarda yoğunlaşan gazetecilik eğitimleri ahlaki ve siyasi bir değere sahip olmakla birlikte, eğitimler ekseninde yeni bir ekonomik faaliyet alanı da oluşmuş durumdadır. Bu süreç, söz konusu eğitimlerin sivil toplum pratikleri içerisinde araçsallaştırıldığına dönük kaygıları da ortaya çıkarıyor. Bir yandan kimi örgütlerin kurumsal yapılarını ve proje süreçlerini devam ettirebilme çabası, diğer yandan ise yeni projeler alma sürecinde eğitimlerin oldukça somut ve kabul edilebilir hedefler/çıktılar sağlaması gibi konular, söz konusu araçsallaştırmanın gerekçeleri olarak beliriyor.
Bu da eğitimler konusunda ciddi bir benzeşme yaratıyor. STK’lardaki gazetecilik eğitimleri içerik, yöntem, biçimsel özellikler, eğitimciler ve hatta katılımcılar bakımından önemli bir yöndeşme, hatta endüstriyelleşme içerisinde bulunuyor.
Eğitim süreçlerinin finansal kaynaklarının ise kuruluşların uluslararası proje mekanizmalarıyla olan ilişkilerine büyük oranda bağlı olduğu söylenebilir. Buna karşın sivil toplum örgütlerinin toplumsal ve politik amaçları ile finansal arayışları arasındaki makasın fazlasıyla açılmamasının, sivil toplum alanında da oldukça önemsenen bir ortak nokta olduğu vurgulanmalıdır.
Ne öğretiyorlar?
STK’larda gazetecilik eğitimlerinin önemli bir bölümü freelance gazetecilik ya da “girişimci gazetecilik” pratiklerini esas alıyor. Bunun birkaç sebebi olduğu düşünülebilir. İlki, sektördeki işsizliğin ve yaygın medyanın çözülmesinin gazetecilik alanında freelance ya da girişimci pratikleri oldukça arttırmış olmasıdır. İkincisi, dijital alanların kurumsal gazetecilik dışına taşabilen çeşitli bireysel olanaklar yaratmasıdır. Üçüncüsü ise eğitimlerin, süre sınırı ve kapsamı itibariyle geleneksel kurumsal gazetecilik pratikleri için görece eksik kalıyor olmasıdır. Eğitimler sonrasında kimi katılımcılar iş sahibi olabilmektedir. Fakat bunların çoğu ya gazetecilik alanı dışındaki mecralarda istihdam edilebiliyorlar ya freelance gazeteciliğe başlıyorlar ya da kendi mecralarını kuruyorlar.
Aynı zamanda sivil toplumdaki eğitimlerin üniversitelerdeki formel eğitimle karşılaştırılamayacak kadar parçalı, mikro, dar kapsamlı ve kısa dönemli olduğu görülüyor. Yine de eğitimlerin, üniversite eğitimi sırasında yeterince edinilemeyen yeni teknolojik uygulamaların kullanımı ve pratik edinme gibi faaliyetlere olanak tanıdığı ifade edilmelidir. Bu açıdan söz konusu eğitimler, üniversite eğitimine alternatif olarak değil ama üniversite eğitimi sonrasında geliştirici bir destek olarak değerlendirilebilir.
Eğitimler bir yandan gazetecilere ve gazeteci adaylarına yeni beceriler kazandırma ve yeni mesleki imkanlar sunma konusunda kimi önemli olanaklar yaratıyorlar. Diğer yandan ise gazetecilik faaliyetini teknik becerilere indirgeme ya da gazeteciliğin giderek daha “işletmeci” ve “bireysel” bir mantıkla yapılanmasını pekiştirme gibi olumsuzluklara açık bulunuyorlar.
Bu çelişkili yapı eğitimlere dönük tek boyutlu bir yaklaşım geliştirilmesini zorlaştırıyor. Dolayısıyla bu süreç, gazeteciliğin entelektüel, toplumsal ve kolektif niteliklerinin erozyona uğradığı bir dönemde daha fazla sorgulanmayı hak ediyor.
Toplumdaki demokratik potansiyellere ve ifade özgürlüğüne ilişkin beklentilerin günümüzde özellikle yeni medya alanlarına ve yeni gazetecilik pratiklerine kaydığı görülüyor. Buna karşın eğitimlerin hem ülkenin ekonomik ve politik sınırlılıkları hem sivil toplum alanının yapısal koşulları hem de kurumsal politikalar ile çerçevelenmiş bir alanda gerçekleştiği unutulmamalıdır.
Bu koşullarda eğitimlerin, söz konusu demokratik potansiyelin gerçekleştirilmesine ne düzeyde ve hangi nitelikle katkı yaptığı, sivil toplum örgütlerinin içinden ve dışından sıkça tartışılıyor. Gazetecilik mücadelesinin demokratik bir toplum mücadelesine içkin hale geldiği günümüzde bu tartışmayı geliştirmek önemli görünmektedir.