Artun Talay
İnsanların yaşamına dinamizm değil durağanlık hakimdi. Toplum rahipler, soylular, askerler ve çalışanlardan oluşuyordu.
Çalışanların görevi diğerlerini beslemekti. Orta çağın servet kaynağı topraktı. Önce lordun (toprak ağası) tarlası işlenir, sonra çalışan köylüler kendi topraklarını işlerlerdi.
Soylular geniş arazileri içinde, aileleri, hizmetçileri ve uşaklarıyla malikanelerde yaşarlardı.
Çalışan köylü evlerde kapalı ekonomi hakimiyetleriyle, hane ihtiyaçlarını üretirdi.
Kentte ise ustalar ürettiklerini pazarlarda satarlardı.
Rönesans döneminde matbaanın etkisiyle okur yazarlık arttı.
Bireyselciliğin egemen olması insanların kendilerini yalnız ve güvensiz hissetmelerine yol açtı. Bu yalnızlığı unutturacak tek şey “ün”dü.
Yarına bir şeyler bırakabilmek düşüncesi erdem olarak kabul edilmeye başlandı. Böylece emek manevi olmaktan çıkıp maddi oldu.
Protestanlığın ortaya çıkması, çalışmayı, para kazanmayı, tutumluluğu özendirip sanayi toplumunun öncülüğünü yapmıştır.
Protestan ahlakına göre insan bu dünyaya ne kadar çok emek harcar, bu dünyayı güzelleştirirse Tanrı’ya o denli yakınlaşırdı.
Bu dönemde Protestanlık yükselen tüccar sınıfının feodalizme karşı verdiği savaş olarak kayda geçmiştir. Üretim ve ticaret ayrılmış tüccar sınıfı öne çıkmıştır.
Aslında Protestanlık kapitalizmin var olması için gerekli sermaye birikiminin din yoluyla gerçekleştirilmesidir.
İnsanı mesleki ve dinsel yaşamdan uzaklaştıran spor yapma ya da meyhaneye gitme gibi etkinlikler yasaklanmıştır.
Childe G’nin “Tarihte neler oldu?” kitabı görüş açısını genişletiyor, öneririm.