Soykırım yalanı
Utku ŞENSOY
BİDEN 1915 TEHCİRİNE SOYKIRIM DEDİ!
Ermeni diasporası, tarihi ve hukuki yollardan asla sonuç alamayacağını bildiği “soykırım” yalanını siyasi kanaldan sürdürüyor. ABD Başkanı Joe Biden, 1915 yılında yaşanmış ortak acıların ve Ermeni tehcirinin yıldönümünde, 1982 yılındaki bir açılışta eline tutturulan metni aktaran Ronald Reagan’ın ardından, Türk ulusunu “Ermeni soykırımı” yapmakla suçlayıp, iftirada bulunan ikinci ABD başkanı oldu. Esasen bugüne kadar Amerikan Kongresi başta olmak üzere aralarında Almanya, Fransa, Uruguay, Arjantin ve Ermenistan’ın olduğu 30 ülkenin parlamento veya senatosu Sözde Ermeni soykırımını tanıyan yasa çıkarmış, Barack Obama ve Donald Trump, “Büyük Felaket” anlamına gelen “Meds Yeghern” ifadesini tercih etmişti. Reagan döneminin aksine bu kez Amerikan yönetimi de soykırım görüşünü skandal bir metinle kabul ettiği için durum çok farklı.
Türkiye’nin Dağlık Karabağ konusunda Bakü’ye desteğinin, Amerikan yönetiminin bu kararın çıkmasında S-400’ler kadar, ABD’deki Ermeni-Rum lobileri ve Washington’daki Ankara karşıtları kadar etkili olduğu aşikar. Zira Dağlık Karabağ’da yıllardır havanda su döven Rusya ve Fransa’yla birlikte Minsk grubu üyelerinden biri olan ABD, Dağlık Karabağ çatışmalarında Ankara-Bakü yakınlaşmasıyla bölgede saf dışı kaldı. Dolayısıyla Biden’ın bu açıklamayı yapması Ankara’yı köşeye sıkıştırmaya yönelik çirkin bir komplo, Ulusumuzu lekelemeye yönelik ahlak dışı siyasi bir karardır. Bu açıklama, Ankara kadar Erivan’ı da hırpalayacak, Kafkaslarda barış ihtimalini ortadan kaldıracaktır.
Utanması gerekenler soykırım yalanını uyduranlardır. Artık karşı hamle yapmanın zamanıdır. Yusuf Halaçoğlu’nun dikkat çektiği gibi, “ABD Başkanı Biden’ın, hiçbir tarihi gerçeğe, mahkeme kararı veya tarihçilerden oluşan bir komisyon raporuna dayanmadan yaptığı bu açıklamayla Türk halkına karşı bir nefret suçudur”. Önyargı ile mahkeme kararı olmaksızın söylenen bu soykırım sözü, Washington yönetimi tarafından alınmış tarihi dayanaktan yoksun, çirkin bir iftiradır. Bu açıklama sonrası bir sonraki aşamada ABD’de bu konuda bir yasa çıkarılıp, önce soykırımı inkar edenlere ceza verilmesi, ardından
[caption id="attachment_210380" align="alignleft" width="700"] Anadolu insanını katleden Ermeni çeteciler[/caption]
Türkiye’den bir dizi tazminat davalarına kadar uzanabilecek hukuki kararların alınması gündeme gelecektir. Bu kararın yakın bir gelecekte Amerikan yargı sisteminde bu tür yansımaların olacağından şüphemiz olmasın. Artık bu konuda ne gibi önlemler alabileceğimizi iyi hesaplamamız lazım. Fransa-Marsilya ve Lyon’da Ermeni terör örgütleri ve diasporanın çalışmalarını izleyen ve hain saldırılarda diplomatlarımızın şehit edildiği yıllara yurtdışındaki görevimde tanıklık eden biri olarak, diaspora bu son hamle ile 80’li yıllardan beri açıkça ifade ettiği “Tanınma” konusunda önemli bir yok kat etti. Diasporanın bir sonraki hedefi, “Tazminat ve Toprak” talepleri için çoktan hazırlıklara başladığından hiçbir şüphemiz olmasın. Ankara bundan sonraki hamlelerini diasporanın bu hedefini göz önünde bulundurarak hukuki yönde hazırlamalı.
23 Nisan’da iki başkan arasındaki telefon trafiğine rağmen ortaya çıkan bu tablo, Ankara-Washington hattında büyük bir güvensizlik ortamı yarattı, “müttefik iki ülkenin dostluk ve işbirliği onarılması zor bir yara aldı”. Önemli olan bundan sonra Ankara’nın hangi kozları masaya süreceğidir. Fransa ve Almanya soykırımı kabul ettiğinde gösterdiğimiz sıradan gurur, onur tepkileri ve hamasetle Büyükelçimizi geri çekmekle geçiştirip bir süre sonra yola devam mı edeceğiz? Yoksa ABD’ye yönelik TBMM den tüm siyasi partilerin katılımıyla, İncirlik ve Kürecik’i de kapsayacak etkili bir yaptırım ve hukuki atağımız olacak mı? Yıllardır engellenebilen bu açıklamayla büyük bir eşiğin aşılmasının ardından akla şu sorular da geliyor. Ankara’nın artık müttefik olarak tanımladığı ülkelere sözünü geçiremiyor mu? Ermeni-Rum lobilerinin yoğun çabalarına rağmen bunca yıldır yapılmayan bu açıklama neden bugün yapıldı? Diplomaside nerede hata yaptık?
***
KISMİ KAPANMA YETERLİ Mİ?
1920 yılı 23 Nisan’ı günlerden Cuma, Anadolu’nun dört bir tarafından gelen mebuslar Ankara'daki Millet Meclisi’nde toplandı. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözleriyle, 23 Nisan Ulusal Egemenliğimizin ilan edildiği o günü ülkenin geleceği olan çocuklara armağan etti. Ulusal Egemenliğimizin dünyaya ilan edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün 101 yaşında. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" Korona Virüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele kapsamında alınan tedbirler dolayısıyla 2020’de olduğu gibi bu yıl da buruk biçimde evlerde kutlandı.
2020 yılındaki 23 Nisan’da 115 insanımızı yitirmiştik, o tarihteki hasta sayısı ise 3 bin 116’ydı. Bu yıl 23 Nisan’da yitirdiğimiz insan sayısı ise 343 oldu. Sayısal olarak her gün verilen bu rakamların birer can olduğunu ve ateşin her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yaktığı gerçeğini unutmamak gerek. Demek ki son bir yılda tablo daha da ağırlaşmış, salgınla mücadelede bir şeyler yanlış yapılmış, alınan önlemler yeterli olmamış, bu nedenle vefat sayısı bir yılda yüzde 300 arttı. Son olarak, “Kontrollü normalleşmeyi” yönetim ve yurttaşlar olarak beceremediğimiz için de vaka sayısı 5 kat arttı. Şu an vaka sayısı gözle görünür bir azalma eğiliminde, ancak bu düşüş vefat sayısına ve yoğun bakım kliniklerine henüz yansımadı. Halkın yarısının çift doz aşılandığı İngiltere’de maçlar seyircili oynanmaya başlarken, ülkemizde çözüm tam kapanma mı? Yoksa aşı mı? Yeterli miktarda aşı ne zaman gelecek? Aşı olmadan bu salgının üstesinden gelebilecek miyiz?
***
HIFZISSIHHA MERKEZLERİ YENİDEN YAŞAMA GEÇİRİLMELİ
İnsanoğlunun ekosistemi tahrip ettiği bir dünyada, yeni virüs ve mikroplarla karşılaşacağımız bir dönemdeyiz. 80 küsur milyon nüfusumuz ve geçiş güzergahında olmamız nedeniyle, Mikrobiyoloji, Bakteriyoloji, Viroloji, İmmünoloji konularında iyi yetişmiş elemana ihtiyacımız var. 2011 yılında gereksiz biçimde kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün bağımsız bir kurum kimliğiyle yeniden açılması ve aşıda dışa bağımlılıktan kurtulmak, yeniden aşı konusunda kendi kendine yeten bir ülke olabilmek için, çağa uygun gereken sayıda modern Hıfzıssıhha merkezlerini hızla yeniden yaşama geçirmemiz gerekiyor. Dünya bu yeni dönemde, bilime, insana yatırım yapmayan, safsatalarla ayakta kalmaya çalışan toplum ve ülkelerin tecrit edilişine ve perişanlığına tanık olacak.
Amerika Birleşik Devletleri 330 milyonluk bir ülke ve orada 2 bin 500 Faz 1 merkezi var. Türkiye’ de ise bu konuda daha yeni 20 li rakamlara ulaştık. Eğitim kurumlarına yatırım yapıp, bilim insanlarımızı, her tür imkan ve enstrümanlarla donatıp, hak ettikleri değeri verebilirsek, görünmez düşmanlarla mücadele edebiliriz. Aksi takdirde eloğluna muhtaç kalır aşı, çare bekler dururuz.
***
[caption id="attachment_210379" align="alignleft" width="661"] 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda Atatürk çocuklarla birlikte[/caption]
İLK İCRAATI ŞAŞIRTTI
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın çiçeği burnunda Bakanı Derya Yanık, devletin korumakla görevli olduğu çocuğu kameralar karşısında deşifre etti. Aile Bakanı ve Sosyal Hizmetler Bakanının 23 Nisan’da makama oturacak çocuğun koruma altında olduğunu kamuoyuna ilan etmesi ilk icraat olarak şık olmadı.
***
KRİPTO PARA TOSUNCUĞU
2 milyar dolar ile yurtdışına kaçan kripto para vurguncusu, daha önce Çiftlik bank vurguncusu tosuncuk gibi yurtdışında gününü gün etmeye başladı. Kripto vurguncusu, günün birinde yakalanıp getirilse bile, 390 bin kişiden tokatladığı 2 milyar dolar yanına kar kalacak. 90’ına merdiven dayayan emekli amirallere kaçma ihtimali gerekçesiyle kelepçe takılırken, yurttaşların milyonlarını denetimsiz saadet zincirleriyle toplayan tosuncukların elini kolunu sallayarak yurtdışına kaçması pes dedirtti.