Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde siyasilerin seçim kampanyalarında kullandığı sosyal yardım içerikli vaatler halkın siyasi tercihini etkileyen en önemli faktörlerden biri.
Küresel ölçekli yaşanan Covid-19 virüs salgının yarattığı ekonomik kriz ve beraberinde dünya genelinde artan gelir adaletsizliği üzerine sıkça tartışılmaya başlanan “Evrensel Temel Gelir” tezi ile sosyal yardımlar kamuoyunda kafa karışıklığına yol açıyor. Temel gelirle ilgili detaylı akademik çalışmalar yürüten Dr. Faruk Kahvecioğlu’nun “Evrensel Temel Gelir Modeli ve Türkiye’de Uygulanabilirliği” tezi üzerinden konuyu irdeledik.
NAZ AKMAN/ANKARA- 31 Mart Yerel Seçimlerine hazırlanan Türkiye’de siyasiler seçim çalışmalarını hızla sürdürüyor. Oy yarışına sayılı günler kala sandığa gidecek olan halkın iradesini etkileyecek en önemli konuların başında ise sosyal yardım içerikli vaatler geliyor. Sosyal politikaların uygulanmasında önemli görev üstlenen yerel yönetimler bu kapsamda sosyal refahı artırmak için çeşitli projeler sunuyor. Toplum refahının sağlanmasında aktör konumunda olan yerel yönetimlerin bu dönemlerde halka verdiği vaatler ise yoksulluğu önleme ve gelir dağılımı adaletini iyileştirmek için geliştirilen Evrensel Temel Gelir (ETG) modeli ile karıştırılabiliyor.
1986 yılında Temel Gelir Yeryüzü Ağı’nın (Basic Income Earth Network/BIEN) kurulması ve akabinde konuya dair akademik çalışmaların artmasıyla birlikte dünya genelinde bazı politikacıların ETG’yi seçim kampanyalarının merkezi haline getirdiğine ilişkin çeşitli izlere rastlanabiliyor. Ülkemizde Evrensel Temel Gelir modeli adı altında henüz bir politika izlenmese de bazı sosyal yardımlar veya politikalar amaç olarak ETG ile benzerlik gösterebiliyor. “Negatif Gelir Vergisi”, “Temel Gelir Garantisi”, “Garanti Edilmiş Temel Sermaye”, “Vatandaşlık Geliri” ve “Sosyal Temettü”, ETG benzeri uygulamalara örnek olarak gösterilebiliyor. Türkiye’de Evrensel Temel Gelir modeline ilişkin akademik çalışmalar yürüten Dr. Faruk Kahvecioğlu “Evrensel Temel Gelir Modeli ve Türkiye’de Uygulanabilirliği” tezi üzerinden söz konusu modelin kapsamı, amaçları, şartları, etkinliği ve ülkemizde uygulanabilirliğine dair detaylı bir analiz sunuyor.
Amaç yoksullukla mücadele, işsizliğe çözüm veya refahın toplum geneline yayılması
Teorik bir kavram olarak konuşulan, küresel düzeyde uygulanma olabiletesi halen tartışılan kimi ülkelerde daha önce uygulanmış veya uygulanmakta olan ETG, genel olarak yoksullukla mücadele, işsizliğe çözüm veya refahın toplum geneline yayılmasını amaçlıyor. Kısacası ETG devletlerin vatandaşlarına koşulsuz bir şekilde karşılıksız olarak gelir sağlaması durumu olarak tanımlanıyor. Yoksulluğun, işsizliğin ve küresel krizlerin etkilerinin azaltılmasında önem arz eden bir sosyal yardım programı olan ETG, Kahvecioğlu’nun çalışmasında da bir ülkenin veya bir coğrafi bölgenin tüm vatandaşlarına, gelirleri, kaynakları veya istihdam durumlarına bakılmaksızın, belirli bir miktar nakit transferi sağlamak biçiminde tanımlanıyor. ETG’nin belirli bir gruba yönelik olmaması hane halkından ziyade bireylere sağlanması, insanların gelirinden bağımsız olarak koşulsuz bir şekilde nakdi destek içermesi ve tüm nüfusu kapsayacak şekilde yani evrensellik prensibiyle verilmesi şeklindeki özellikleri sosyal yardımlardan farklılaştığı belli başlı hususlar arasında. Son yüzyıl içinde hayata geçirilen temel gelir, garantili gelir, minimum gelir, temel gelir garantisi, katılım geliri, negatif gelir vergisi, sosyal temettü, vatandaşlık geliri, bölgesel temettü gibi uygulamalar ETG modeliyle benzerlik taşıyor.
Gelir eşitsizliğinin azaltılması, yoksullukla mücadele, teknolojik ilerlemeye ve otomasyona bağlı işsizlikle mücadele amaçlarına hizmet eden ETG modelini her ne kadar Moğolistan, Finlandiya, Hollanda, Çin, Almanya, İskoçya, ABD, İtalya, İspanya, Kanada, İran gibi ülkeler geçici/pilot olarak uygulasa da ideal anlamda henüz hiçbir ülkede kalıcı olarak uygulama özelliklerine rastlanmıyor. Ancak Alaska Temettü Fonu en uzun soluklu ve devam eden ETG uygulamalarından biri olarak biliniyor. Peki sosyal yardımlar ile ETG uygulaması aynı şey mi?
“Harcamaların tamamı karşılıksız nakit transferi niteliği taşımıyor”
Ülkemizde gerek merkezi yönetim gerekse yerel yönetimler tarafından gıda, barınma, yakacak, öksüz ve yetim yardımı, doğum yardımı, muhtaç asker çocuğu yardımı ve elektrik tüketim desteği, yaşlılık-engelli gibi sosyal yardımlar yapılıyor. Kahvecioğlu’nun ilgili araştırmasında, söz konusu bu yardım harcamalarının içinde karşılıksız nakit transferleri olduğu gibi, prime dayalı sosyal güvenlik ve işsizlik sigortası ödemeleri de mevcuttur. Dolayısıyla, bu harcamaların tamamı karşılıksız nakit transferi niteliği taşımıyor. Sosyal güvenlik emekli ödemeleri tahsil edilen primden bağımsız olarak, özellikle düşük aylıklar açısından sosyal yardım niteliği taşıyor. Türkiye’de tüm sosyal güvenlik ödemelerinin çalışanlardan alınan primlerle karşılanabilmesi gerekiyor. Bu nedenle alınan primlerle ödenen aylıklar arasındaki aktüeryal dengenin bozulmuş olması nedeniyle sosyal sigorta sistemine yapılan açık finansmanı ve diğer ödemeler (Devlet katkısı, faturalı ödemeler ve ek karşılıklar ile ek ödemeler) kişilere karşılıksız nakit transferi niteliği taşıyor.
Türkiye’de Evrensel Temel Gelir Modeli’nin uygulanma olasılığı nedir?
Kahvecioğlu’nun Türkiye için kurguladığı beş farklı senaryonun gelir dağılımı ve yoksulluk üzerine olası etkilerinde söz konusu senaryoların mali açıdan getireceği yük de hesaplandı. Doğal kaynak zengini olmayan; ciddi döviz tasarruf açığı ve dış borç sorunu bulunan ve dolayısıyla ulusal rezervleri yetersiz olan; enflasyon oranının yüzde 15’in, işsizlik oranının da yüzde 12’nin üzerinde gerçekleştiği ve jeopolitik konumu itibariyle siyasi ve askeri açıdan önemli risklerin bulunan Türkiye’de, GSYH’nin yüzde 22’si oranında bir ETG desteğinin kamu tarafından finansman edilmesi pek olası değil. Gelir dağılımı ve yoksulluk üzerinde hedeflendiği gibi oldukça önemli sonuçlar ortaya çıkarabilecek bir sistem olarak ETG, Türkiye’nin mevcut ekonomik koşulları dikkate alındığında, kısa dönemde uygulanması pek mümkün görülmeyen bir uygulama. Ancak, temel makroekonomik göstergelerde elde edilecek kalıcı bir gelişme ve vergi sistemi, sosyal yardımlar ve kamu giderlerinin etkin olarak yeniden kurgulanması ile uzun dönemde makul bir ETG modelinin uygulanabilirliği mümkün olabilecek.
Türkiye’de gelir eşitsizliğine ve yoksulluğa neden olan unsurlar arasında; asgari ücretin açlık sınırında seyretmesine neden olan adaletsiz gelir-ücret politikaları, kârları yeterince vergilendirmeyen adaletsiz vergi sistemi ve vergi politikaları yer alıyor. Vergi sistemindeki çarpıklığın en açık örneği ise, gelir dağılımındaki adaleti bozacak şekilde, dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içindeki payının 1980 sonrası sürekli artış eğiliminde olması. Türkiye’de vergi gelirleri büyük bir oranda dolaylı vergiler üzerine yoğunlaşmakta ve özellikle servetten çok az vergi alınıyor. Gelir vergisi tahsilatı da diğer ülkelere nazaran oldukça düşük seviyede kalıyor. Türkiye’de 2019 yılında vergi gelirlerine baktığımızda gelirlerin yüzde 61’lik oranı dolaysız vergilerden geliyor. Türkiye açısından özellikle servet ve sermaye kazançları üzerinden alınacak vergilerde potansiyel olarak daha esnek bir alan bulunmakta. Ayrıca ister dolaylı ister dolaysız vergilerde artış hedeflensin her durumda kayıt dışılığın azaltılması gerekiyor. Evrensel Temel Gelir desteği sayesinde gelir dağılımının iyileştirilmesi ve yoksulluğun azaltılması hedefleniyorsa Türk vergi sistemine ilişkin yapısal sorunların çözüme kavuşturulması da bu bağlamda oldukça önemli.
“ETG’nin uygulanması için siyasi ve ekonomik koşulların oluşturulması elzem”
Türkiye için mevcut yoksulluk, işsizlik ve gelir dağılımı sorunları bağlamında ETG çok önemli bir alternatif politika aracı olarak gün geçtikçe önemini artırıyor. Özellikle iş gücüne katılım oranının yüzde 53 olması ve bu çalışabilir nüfusun yarısının istihdamda yer bulabilmesi, toplam 83 milyonluk ülke nüfusunun 27 milyonu çalışırken geri kalanların bir şekilde istihdam dışında gelirlere bağımlı olması ETG’yi zorunlu kılıyor. Yıllarca ekonomik büyüme sağlanmasına rağmen üretilen refahın toplumun tamamına yayılımını sağlayamayan üretim süreçleri bölüşüm sorununun çözümünde ikincil dağıtım mekanizmalarını zorunlu kılıyor. Ayrıca gelişmekte olan ekonomiler açısından ETG fikrini popüler kılan teknolojik işsizliğin de Türkiye için yakın gelecekte mevcut sorunlara eklenmesi halinde ETG’nin uygulanması için siyasi ve ekonomik koşulların oluşturulması elzem bir konu haline gelecek.
Ülkemiz gibi gelişmekte olan ekonomilerde bütçeye kaynak oluşturma ciddi anlamda sorun teşkil ediyor. Özellikle kayıt dışılığın yüksekliği, ücretlerdeki düşüklük, vergi sisteminin büyük oranda dolaylı vergiler üzerinde yoğunlaşmış olması vergi gelirlerini artırmayı da zorlaştırıyor. Ancak ETG’nin finansmanı açısından bakıldığında hedeflenen amaçlar doğrultusunda nakit transferlerinin kaynağının dolaysız vergiler yoluyla sağlanması gerekiyor. Dolaylı vergiler yoluyla finanse edilen ETG ile orta ve düşük gelirlilerden düşük gelirlilere yönelik nakit transferi sağlamak amaca yönelik önemli bir değişiklik sağlamayacak.