Yazılacak o kadar çok şey var ki..
Ama bunlardan birisi çok önemli..
Her şeyden daha önemli.. Çok acil!
Çünkü şiddet, her şey bir tarafa, yaşama hakkımızı tehdit ediyor..
Yalnızca tehdit etmiyor; Bir defalığına geldiğimiz bu dünyada yaşama hakkımızı elimizden alıyor.
“Kadına Şiddet” deyimi gündemin ta ortasına oturmuş durumda.
Yeterli mi bu kavram? Şiddet kadınla mı sınırlı sizce?
Bu kavram, şiddetin toplum üzerindeki tahribatını biraz önemsizleştirmiyor mu?
Şiddet kadınla falan sınırlı değil!
Toplumun her kesiminde, her cinsiyette, her yaş grubunda yükselen bir şiddet faciasıyla karşı karşıyayız!
Evde, sokakta, trafikte, çarşıda, pazarda, mecliste her yerde şiddet var!
Şiddeti erkek erkeğe uyguluyor, çocuğa uygulanıyor, yaşlıya, anneye, babaya uygulanıyor..
Patron işçiye, hasta doktora, öğretmen öğrenciye…. Şiddet her yerde var!
Çünkü şiddeti içselleştiren bir manyak, sadist, aciz, mahlukat… -adına ne derseniz deyin- (ama insan demeyin) saldırganlığını kadınla sınırlamaz.
Niye “insan demeyin” diyorum?
Çünkü insanı insan yapan, diğer canlılardan ayıran en önemli farkı; düşüncelerini dil ile, kelimelerle, cümlelerle ifade edebilmesi;
Eğer bir sorun varsa bunu karşılıklı konuşarak çözebilmesi.
Şayet fikirleriyle ikna edemiyorsa, karşısındakiyle uzlaşabilmesidir.
Gücünü kullanarak zayıf bir varlığı ezmek, susturmak, öldürmek, parçalamak ancak et obur bir vahşi hayvana ait bir özellik olabilir.
Vahşi hayvan dahi bunu yalnız hayatını sürdürebilmek için doğa yasalarına uygun olarak yapar.
Ağzından öfke salyaları akıtmaz…
Şiddet yalnız fiziki zararla sınırlı değil..
İnsanı yaralayan, hayata küstüren bir de psikolojik şiddet var..
Karşınızdakinden gelecek kötü bir hamle, işinize gücünüze, çoluk çocuğunuzun rızkına gelecek bir zarar korkusu;
Belki bedeninizi hırpalamayabilir ama, ruhunuzda derin yaralar bırakır.
Yaşama sevincinizi elinizden alır, hayattan koparır sizi.
Şiddetin zararı yalnız şiddete uğrayana değil, onun çevresindeki herkese sırasıyla da toplumun bütününe zarar verir.
Bir insanın hayatına son verdiğinizde onun çocuklarının geleceğine, umutlarına da son vermiş oluyorsunuz.
Peki, sorularımızı sıralayalım:
Şiddet toplumun hangi kesimlerinde daha çok yaygın?
Bunun cevabını anlayabilmek için, popüler televizyon kanallarının sabahları yayınlanan evlendirme, tanıştırma, barıştırma programlarına şöyle bir bakmanız yeterli.
Çünkü toplumun eğitim seviyesi düşük, büyük kentlerin banliyölerine gömülmüş insanlarının su yüzüne çıktığı yerler, o tip programlar.
Ne yazık ki o tip insanlar, reyting uğruna oralarda adeta bir sirk soytarısı gibi sergileniyor.
Sağlıksız düşünceler, duygular, ilişkiler toplumun alt katmanlarında beslenerek yasa dışı davranışlara, şiddete dönüşüyor..
Ama bu sizi yanıltmasın!
Kültür seviyesi yüksek, toplumun entelektüel kesimlerinde hiç mi şiddet yok?
Ne yazık ki orada da var.
İnsanların bilinçaltında, geçmiş yaşantılarından kalan olumsuz kalıntılar, uygun ortam bulduğunda hemen tetiklenebiliyor maalesef.
Trafik!...
Henüz kendi öfkesini kontrol edemeyen, düşünce disiplini olmayan insanlar, motoru güçlü, hızlı bir otomobille bir araya gelince, adeta canavara dönüşüyor..
Şimdi sıkı durun, şiddetin en sinsi, en tehlikeli olduğu yeri açıklıyorum:
Bu yazıyı yazan ben, sen, biz! Kendimiz..
Tehdidi, şiddeti sürekli dışarıda, başkalarında ararsak, kaynağını tam açıklayamaz, çözümüne de yaklaşamayız!
Başkalarını nasıl sakinleştireceğimizi düşünmeden önce kendi öfke sorunumuzu mutlaka çözmeliyiz…
Peki çözüm nerede?
Öncelikle yasalarda;
Gerekiyorsa yasaların değiştirilmesi, var olanların tavizsiz biçimde uygulanmasında..
Başkalarına zarar veren bir insan, kendi hayatını öylece özgür bir biçimde sürdüreceğini düşünmemeli! cezalandırılacağından kuşku duymamalı!
Sonra eğitim tabii ki! Önce aileden, anne babalardan, sonra öğretmenlerden alınacak eğitim.
Şiddet sorunu, çarpım tablosu kadar, cümlenin yapısı kadar, fizik prensipleri, kimya elementleri kadar önemli sayılmalı ve şiddetin çözümüne yönelik eğitim mutlaka ilk sıralarda yer almalı.
Sanatta ve sosyal medyada, reyting uğruna şiddeti pompalamak yerine, insanlara barışın, huzurun değeri telkin edilmeli.
Bütün bunlar da çocuklara çok erken yaşlardan anlatılmaya başlanmalı.
Unutmayın: Ağaç yaşken eğilir…