Genel

SETA, İstanbul'da "Gazze Sempozyumu" düzenledi

Abone Ol

İSTANBUL (AA) - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfınca (SETA), İstanbul'da "Gazze Sempozyumu-Medya ve Toplum" başlıklı sempozyum düzenlendi.

SETA Toplum ve Medya Direktörü Faruk Taşcı moderatörlüğünde "İnsan Hakları Söylemleri: Filistin'de Çocuk Olmak" başlıklı ilk oturumda konuşan Üsküdar Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Abdülhakim Beki, yurt içi ve dışında sosyal hizmetle ilgili kurum ve kuruluşların, İsrail'in Gazze'deki saldırılarına ve insan hakları ihlallerine sessiz kalmasını eleştirdi.

Beki, "Gazze'de çocuk olmak, tüm evrensel çocuk haklarının çiğnendiği bir yerde olmak demektir. Gazze'de çocuk olmak, güçlünün egemenliği karşısında tüm dünyanın, söylemlerden öteye geçmediğine şahit olmak demektir." ifadelerini kullandı.

Yeryüzü Çocukları Derneği Başkanı Sümeyye Altun da "Filistinli Çocuk Olmak" başlıklı sunumunda, 1948'de başlayan işgal nedeniyle tek bir Filistin hikayesinden bahsetmenin mümkün olmadığını söyledi.

Altun, 7 Ekim 2023'ten sonra Gazze'de 2 milyon kişinin zorla yerinden edildiğini, 14 bin çocuğun öldürüldüğünü, 27 çocuğun açlıktan öldüğünü, 432 okulun bombalandığını ve 31 hastanenin hizmet dışı bırakıldığını belirtti.

Filistin'de işgal altında çocuk olmanın zorluklarına değinen Altun, çocukların bitmek bilmeyen travmalarının bulunduğunu vurguladı.

Yetim Vakfı Başkanı Murat Yılmaz, Gazze'de yaklaşık 1 milyon 200 bin çocuğun sıkıştırılmış durumda, psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğunu aktardı.

Gazze'de 70 bin konutun yıkıldığını, kullanılmaz hale geldiğini ya da kısmi hasar gördüğünü kaydeden Yılmaz, bu nedenle oradaki çocuklara ulaşmanın da zaman alacağını ifade etti.

Yılmaz, Gazze'de çocukların "sürekli şiddet sarmalında" yaşadığını, şiddet ortamının son bulmasının ardından psikososyal destek faaliyetleri yürüteceklerini dile getirdi.

Murat Yılmaz, İsrail'in "insan haklarıyla ilgili Batı medeniyetinin oluşturduğu tüm metinlerin üzerinde postallarla gezdiğini ve bunları çöpe attığını" belirtti.

- "Filistin'de Kadın Direnişi ve Dayanışma"

Moderatörlüğünü SETA Araştırmacısı Nursem Keskin Aksay'ın yaptığı "Filistin'de Kadın Direnişi ve Dayanışma" başlıklı ikinci oturumda konuşan akademisyen Nihad Abunnaser, "Siyonizm dedi ki, babalar ölür, çocuklar unutur. Babalar ve anneler yaşadıklarını her gün anlattı ve çocuklar unutmadı. Serüven Filistin'de bu şekilde devam ediyor." ifadelerini kullandı.

Filistinli annelerin, çocuklarını, her gün "Korkma biz burada kalıcıyız, onlar ise gidici, o yüzden böyle yapıyorlar." diyerek büyüttüğünü aktaran Abunnaser, "100 yıldan fazladır bu mücadeleyi veriyoruz." diye konuştu.

Abunnaser, çocuklara uygulanan ev hapsine değinerek, evlerin asla boş bırakılamadığını söyledi.

İnsan Film Ekibi Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneğinden Tülay Gökçimen, Kudüs'te çektikleri "Biz Burada Kalacağız" belgeselinde kadınların direnişinden ilham aldığını anlatarak, "İmanlarından aldıkları güçle davalarına o kadar inanıyorlar ve o kadar iman dolular ki o imanın verdiği duruş onları çok güçlü kılıyor. Benim belgeselime isim veren de o kadınların güçlü duruşu olmuştur." dedi.

Gökçimen, 7 Ekim'den bu yana Gazze'deki kadınların direniş ve dayanışmasından anekdotlar paylaşarak, "Gazze'de şu ana kadar hiç kitlesel isyan olmadı. Bir bölgede kitlesel bir isyan yoksa o bölgede dayanışma ve direniş ruhu vardır diyebiliriz." değerlendirmesinde bulundu.

Orta Doğu araştırmacısı Kadriye Sınmaz, Filistin'deki siyasi kırılma noktalarının kadın aktivizmini dönüştürdüğünü ve kendine has yol izlemesini sağladığını söyledi.

Kadınların tarihsel süreçte "Filistin direnişine katkı sağladığını" kaydeden Sınmaz, kadınların, direnişin dünyaya duyurulmasına çeşitli şekillerde yardımcı olduğunu aktardı.

Sınmaz, öte yandan, eğitimin, direniş ruhunu gelecek nesillere aktarmada en temel unsur olduğuna dikkati çekerek, "Filistinli kadınlar hayatının her alanında direnişin bir parçası haline geldi." dedi.

- "Medyanın Söylem Gücü ve Gazze"

Moderatörlüğünü SETA'dan Osman Zeki Gökçe'nin yaptığı "Medyanın Söylem Gücü ve Gazze" başlıklı son oturumda konuşan TRT Haber Editörü gazeteci Sümeyye Ertekin Yıldız, Gazze konusunda her meslek grubunun kendi özelinde yapabileceği bir şey bulunduğunu, gazetecilerin ise hakikati arayıp en yalın haliyle vermekle mükellef olduğunu belirtti.

Yıldız, İsrail'in medyaya ciddi abluka uyguladığını ve Batı medyasının da buna çanak tuttuğunu aktardı.

Medyanın, yaşananları insanlara duyurmanın yanı sıra hukuki boyutta etkili olabildiğini söyleyen Yıldız, "Anadolu Ajansının yaptığı 'Kanıt' kitabını bilirsiniz. Direkt oradaki foto muhabirleri ve gazetecilerin çektiği fotoğrafları bu kitapta toplayarak Uluslararası Adalet Divanına verdi ve bu çok kıymetli bir şey." ifadelerini kullandı.

Yıldız, "İsrail, her savaşta medyayı hedef alıp susturmaya çalışıyor, böylece katliamları daha rahat yapabileceğini düşünüyor." dedi.

SETA araştırmacısı Mahmut Alrantisi, medya savaşının 7 Ekim sabahından itibaren İsrail'in yalanlarıyla birlikte başladığını, ilk hafta İsrail'in propagandada başarılı olduğunu ancak daha sonra insanların gerçeği görmeye başladığını dile getirdi.

Birkaç gün önce, iftara bir dakika kala yapılan İsrail saldırısı sebebiyle kuzeninin şehit edildiğini aktaran Alrantisi, medyaya yansıyan görüntülerin gerçekte yaşanan vahşetin sadece yüzde 10'u olabileceğini belirtti.

Alrantisi, ülkelerin politikalarına göre medyalarının da tavır aldığını kaydetti.

Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu da meselenin adının doğru konulması gerektiğini söyledi.

"Meselenin özü bugün itibarıyla aslında bir medeniyetler hesaplaşması ama görünür gelecekte bir medeniyetler çatışmasına doğru gidecek. Bu büyük bir çatışmanın habercisi olabilir, Gazze sadece bir örnek." diyen Müderrisoğlu, Gazze'nin sezonluk bir dosya olarak ele alınmaması gerektiğini kaydetti.

İsrail'in medyaya uyguladığı kısıtlamalara rağmen yaptıklarını gizleyemediğine dikkati çeken Müderrisoğlu, gerçekleri paylaşmayan tüm medya kuruluşlarının da en az İsrail hükümeti kadar suçlu olduğunu ifade etti.

Müderrisoğlu, "Hepimizin ileriye dönük olarak nasıl bir dünya düzeni kurulduğunu, argümanları kimlerin ürettiğini ve hangi kanallar üzerinden pazarladığını düşünmemiz gerekiyor." diye konuştu.