İSTANBUL (AA) - İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür tarafından "Ayşe Şasa Anma Günleri" başlıklı program düzenlendi.
Beyoğlu Sineması'nda gerçekleştirilen programın açılışında konuşan İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, etkinliğe Şasa'yı hiç tanımadan uzaktan sevenlerin yanı sıra onu filmleriyle ya da duygu dünyasıyla tanımış insanların katılım sağladığını söyledi.
Şasa'nın kendi ifade alanını sadece sinemada değil, yaşamıyla beraber de ortaya koymuş bir isim olduğuna işaret eden Polat, "Ayşe Şasa, bir bütün olarak özellikle sinema alanında kendini ifade etme ve ortaya koyma halini yansıttığı, en çok ürünü o alanda verdiği için bu buluşma bir sinema faaliyeti. Ama hem yaşam deneyimi hem de diğer türlü yazdığı, düşündüğü haller bir bütün olarak önümüzde." dedi.
Polat, konuşmasında ayrıca şunları kaydetti:
"Ayşe Şasa, yarın bir gün Hakk'ın huzuruna kavuştuğunda 'onurlu ve anlamlı bir yaşam yaşadım' diyebilmenin yolunu izliyor. Türkiye tarihinde öyle yaşamlar var ki, 'hangi zümreden', 'hangi mahalleden' kodlamasıyla yabancılaştırılmış, toplumun ve biz olmanın psikolojisinden koparılmış, bu şekilde bizden de koparılmış insanlar var. Ama öldükten sonra bile topluma hizmet ediyorlar. Bence Ayşe Hanım, bu bakımdan varoluş mücadelesi, hakikati arama mücadelesi ve onurlu, anlamlı bir yaşam yaşama mücadelesinde her zaman hakikati aradığı için, ayrıca bize anlatmaya çalıştıklarıyla hala çok özel bir değer."
- "Ayşe'de en sevdiğim şey, cesaretini hiç kaybetmeyişiydi"
"Dostlarının Gözünden Ayşe Şasa" başlıklı panelde konuşan yazar, sinema eleştirmeni ve çevirmen Sevin Okyay, Şasa'nın kendisine çok yol gösterdiğini belirterek, "Bir dönem Bülent Oran ağabey nasıl onu kanatları altına aldıysa, o da beni kanatları altına aldı. Anlamı olan hediyeler, çoğunlukla Muhyiddin İbnü'l- Arabi'den olmak üzere metinleri çıkış alır, spiral defterler şeklinde bana verirdi." diye konuştu.
Şasa'yı Amerikan Kız Koleji'nden tanıdığına dile getiren Okyay, şunları anlattı:
"Çok iyi hatırlıyorum, upuzun boylu, saçları örgülü, her şeye merakla bakan bir kızdı. Bir okur, bir sinemasever olarak onun yazdığı senaryoları çok sevdim. Ayşe'de en sevdiğim şey, bütün şikayetlerine ve onu hakikaten mutsuz edecek bir çocukluk geçirmiş olmasına rağmen cesaretini hiç kaybetmeyişiydi. Daima doğru düşündüğünü söylemekten çekinmezdi, sizin onun fikrine karşı itirazınız varsa, başka bir şey öneriyorsanız sizi de sonuna kadar dinlerdi.
Sinema faslı bittikten sonraki bir dönem var ki asıl o dönemi Ayşe'yi tanıdığım bir dönem olarak tanımlıyorum. Uzun süreli bir hastalığı vardı, onu geride bırakmış başka bir döneme girmiş, Bülent ağabeyin şefkatiyle bambaşka bir insan olmuştu. Bülent Oran için 'maneviyatını dile dökmeyen ama onu hal diliyle yaşayan biri' derdi ki gerçekten öyledir. Dünyanın en iyi insanlarından biri olduğunu düşündü, bu da doğru. Bu iki insanla oturup konuşmak büyük bir zevkti ve çok öğreticiydi."
- "Batı değerlerine asla teslim olmak istemiyordu"
Yazar Yıldız Ramazanoğlu da 1990'da taşındıktan sonra sinema camiası hakkında fikir edinmeye başladığını ve Ayşe Şasa ismini böyle duyduğunu ifade etti.
Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek gibi önemli isimleri de o dönemlerde tanıdığını söyleyen Ramazanoğlu, şunları kaydetti:
"Bu dünyanın en büyük cenneti insanın anlaşılmasıdır. Şasa'nın bütün eserlerini okuyup artık onunla tanışmak istediğimde biraz rahatsızlanmıştı. 2000'li yıllarda telefonla konuşmaya başlamıştık. Bütün değerleri keşfetmek, anında geciktirmeden telefonla aramak ve hakikaten yüreklendirici güzel bir iki cümle sarf etmek ya da bir kusur görürse onu çok ince bir dille anlatmak gibi bir özelliği vardı. Beni de bir hikayemden dolayı aramıştı. O aradığı zaman insan kanatlanmış gibi oluyordu. Çünkü onun en önemli özelliklerinden biri de dünyevi olan para, mevki, şöhret gibi şeylerin hepsinden sıyrılmasıydı. Bütün bu ağırlıkları atmış artık uçmak noktasına gelmiş insanlarla karşılaştığınız zaman, siz de ağırlıklarınızı atmak gibi bir şey hissediyorsunuz. Türk modernleşmesiyle yüzleşmiş, bu konuda çok kafa yormuş, zihnini meşgul etmiş bir kişiydi. Baskın olan Batı değerlerine asla teslim olmak istemiyordu. Kendi değerlerimizi keşfetmemiz, kendi kimliğimizi oluşturmamız ve kendimize en başta saygı duymamız ya da kendimizden yola çıkarak bir şeyler üretmemiz gibi düşünceleri vardı."
- "Her kesime kapılarını açıyordu, kim olursa olsun her daim dünyasına sokuyordu"
Sinema yazarı İhsan Kabil, ABD'de master yaptıktan sonra Türkiye'ye döndüğünde belli kişilerle tanışmak istediğini, bunlardan birinin de Ayşe Şasa Hanım olduğunu belirterek, "Kendi hayat çizgisinde aldığı o serüven, menzil, benim yaşadıklarımla da çok örtüşüyor, benzeşiyordu. Bu bakımdan kendisiyle ortak bir dil kurduk, telefonla da yüz yüze de görüştük. Spiritüel konularda, gerçek konularda, siyasetten, edebiyattan, sanattan, estetikten ve sinema dilinden konuştuk. Kendime adıma bana çok büyük katkıları oldu. Ben de ona bildiğimce, dilim döndüğünce bir şeyler aktardım." dedi.
Ayşe Şasa'nın gençlerle görüşmeyi çok önemsediğini aktaran Kabil, şu bilgileri verdi:
"Her kesime kapılarını açıyordu, kim olursa olsun her daim dünyasına sokuyordu, bir şey alıyordu bir şey iletiyordu. Çıkan eserleri hemen okuyup yazarlarıyla temasa geçiyordu. Kendi müktesebatı gereği o zamanki düşünce insanlarından İskender Pala, İsmet Özel, Mustafa Kutlu, Şerif Mardin, İlber Ortaylı, Suna Kıraç gibi çok değişik çevrelerle görüşürdü. Bir de Türkiye'nin tarihi akışının cisimleşmiş haliydi ve onu da hissettiriyordu. Zaman zaman hepimizin yaşadığı toplumsal şizofreni dediğimiz şeyi kendine ishar ediyordu bir şekilde. Çok zengin, dinamik bir kişilikti."
- "Vefatına kadar yüz yüze ve telefonla çok uzun süren konuşmalarımız olurdu"
Yazar Sadık Yalsızuçanlar, Şerif Mardin'in hikayelerine gönderdiği cevaplar vesilesiyle 1980'li yıllarda Ayşe Şasa ismini duyduğunu dile getirerek, "Aradan yıllar geçti, 1990'lı yılların ilk çeyreğiydi. Dergah dergisinde 'Gölgelerin Oyunu Rüya Sineması' başlıklı bir yazı yazmıştım. Telefon çaldı açtım, Ayşe abla. 'Evlat ben Ayşe Şasa' dedi, öylece başladık. Vefatına kadar yüz yüze ve telefonla çok uzun süren konuşmalarımız olurdu." ifadelerini kullandı.
Sanatçı Hikmet Barutçugil, Şasa ile 1995 yılındaki Şeyh Galib'i anma programı vesilesiyle tanıştıklarına işaret ederek, "Ayşe hanımla sadece bir kere karşılaştım. Karagümrük'te Allah rahmet etsin Safer Dal Efendi yerde oturuyordu, ben onun yanındaki divanda, o da karşıdaki çapraz köşedeydi. Kendisini tanır, takip ederdim ama ruberi tanışmamız hiç olmamıştı. Kartımı çıkartıp verince 'Ay o sen misin, ben senin atölyene gelmek istiyorum' dedi. Buyurun dedim, sözler verildi, fakat o ziyaret maalesef gerçekleşmedi." dedi.
- "Bir kısa filmimde çok büyük katkıları oldu"
Yönetmen Murat Pay ise Ayşe Şasa ile karşılaşmasının 20'li yaşlarında gerçekleştiğini, İstanbul'a gelip üniversite okuyup, film yapmak isteyen birisi olarak yapacağı filmlerde birtakım duyarlılıkları dile getirmek düşüncesinde olduğunu kaydetti.
Şasa ile kısa film yapma sürecinde tanıştıklarını anlatan Pay, şu bilgileri paylaştı:
"Dinlemeyi çok seviyorum. Ayşe Hanım'ı da gerçekten çok dinlemek istedim. Belki o da bu niyetimi fark etmiş olsa gerek, hep anlatmaya başladı. 20'li yaşlarda olduğum için o dönem 1990 sonrası sinemaya aşinaydım, isimleri biliyor, filmleri seyrediyorduk. Bir ara nerdeyse haftada bir ziyaretine gittim. Daha sonra ben filmlere götürmeye başladım. Bu vesileyle tanışmış oldum Ayşe Hanım'la. Sadece Türk filmleri değil, özellikle Müslüman coğrafyanın ürettiği filmlere odaklandık da diyebilirim. Bir kısa filmimde çok büyük katkıları oldu. Ayşe Hanım'la bir meseleyi konuşmaya başladığınızda, o meseleyi olduğu halde bırakmıyor onu hep canlı bir şekilde diri tutarak, büyüterek sizin karşınıza farklı veçheleriyle getiriyor. Ben hep bununla karşılaştım. Yüz yüze görüşmeler telefonla da devam ederek zenginleşti."
Pay, Şasa sayesinde Türk sinemasının tanımadığı taraflarını görme imkanı bulduğunu, gelenek meselesinin tasavvufla alakası hakkında yol işaretleri sunduğunu, "Maşuk'un Nefesi", "Miraciyye Saklı Miras" ve "Dilsiz" adlı filmlerinde Ayşe Şasa'nın dolaylı da olsa etkisinin ve katkısının bulunduğunu sözlerine ekledi.
Programa ayrıca Şasa'nın ağabeyi Aziz Şasa da konuk olarak, katılımcıları selamladı.
- "Ayşe Şasa Anma Günleri" programı hakkında
Türk sinemasına kazandırdığı hikayelerle iz bırakan senaryo yazarı Ayşe Şasa'nın vefatının 10. yılında anıldığı "Ayşe Şasa Anma Günleri" panel, söyleşi, konser ve film gösterimleriyle 12 Aralık'a kadar Beyoğlu Sineması'nda sürecek.
Program kapsamında yarın 2008 tarihli "Dinle Neyden", "Kozanoğlu", 10 Aralık'ta "Güllü", 11 Aralık'ta 1967 yapımı "Balatlı Arif" ve 2008 tarihli "Dinle Neyden", 12 Aralık'ta da Selim İleri, Ayşe Şasa ve Levent Dönmez'in birlikte yazdığı 1989 tarihli ""Hiçbir Gece" filmi ile 1983 yapımı, Şasa'nın yanı sıra Yusuf Kurçenli ile Mahmut Cevher'in kaleme aldığı "Ve Recep Ve Zehra Ve Ayşe" filmi izleyicilerle buluşacak.
Birçok söyleşinin de düzenleneceği program çerçevesinde İlber Ortaylı ve Beşir Ayvazoğlu, 12 Aralık'ta "Bir Ruh Macerası" söyleşisinde konuşacak.