Seçim

Atatürk’ün yazdığı Nutuk’un 1934 yılında Latin harfleriyle dizilmiş ilk baskısını okuyanlar, seçim kelimesini göremezler. 1927 yılında kurultayda okunan Nutuk’ta seçim sözü geçmediği gibi seçmen kelimesi de yoktur. Ne Halide Edip ne Hüseyin Rahmi Gürpınar ne de Burhan Felek ve eski yazarlar, 1934 yılından önceki yazılarında bu iki kelimeyi kullanmışlardır.

Abone Ol

Şener Mete

Eski dilde seçim yerine, intihap sözü kullanılırdı. Seçmen ise müntehiptir.

Nutuk’ta, seçim için ilk olarak 310. sayfada tarihte Hz. Muhammed’in vefatından sonra yapılan halife tartışmalarına yer verilmiştir. Halifenin seçimine emir intihabı denilmişken emri intihap tamlaması da geçer. Buradaki emri intihap, seçim işleri demektir. Çünkü emr sözü, çoğul kullanımda iş anlamına gelmektedir. 1876 yılında hazırlanan ve ilk anayasa olan Kanun-ı Esasi’de “Emri intihap reyi hafi kaidesi üzerine müessestir” diye bir madde bulunur. Bu cümledeki emri intihap tamlamasını, birçok kişi seçim emri olarak anlamış ve emr-i intihap biçiminde yazmıştır. Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nün, patrik seçimiyle ilgili bir metnini yazan profesörün de bu yanlışı yapması, ayrıca dikkat çekicidir. 1921 Anayasasında da geçerli olan maddenin günümüz diliyle yazımı şöyledir: “Seçim işleri gizli oy kuralı üzerine oluşturulmuştur.” Elbette seçime katılacak müntehipler yani seçmenler, erkek olacaktı. Adaylar ise namzet kelimesiyle yer alacaktı. Osmanlı ülkesindeki seçimlerde; “Osmanlı vatandaşı olmayan, yabancı bir devlete hizmet eden, Türkçe bilmeyen, 30 yaşını doldurmayan, bir kimsenin hizmetinde bulunan, iflastan mahkûm olan, kötü şöhretli, kısıtlı ve medeni haklarını yitirmiş olanlarla yabancı bir devletten olduğunu iddia eden kişiler milletvekili olamazlar” maddesi vardı. Elbette kadınlar hem aday olamaz hem de oy kullanamazdı. 

Türkiye’de kadınların herhangi bir seçimde oy verebilmesi, ancak 1930 yılında gerçekleşmiştir. Kadınların aday olabilmesi ve TBMM’ye 18 kadın milletvekilinin seçilmesi, 1934 yılındaki seçimlerde mümkün olabilmiştir ki bu tarih, birçok Avrupa ülkesinden çok daha öncedir. Örneğin kadınlar Fransa’da 1944, Japonya’da 1945, Çin ve Suriye’de 1949, İran’da 1963, İsviçre’de 1971, Kuveyt’te 2005 yılında bu hakkı elde edebildi. Suudi Arabistan’da ise kadınlar, 2015 yılında ilk kez yerel seçimlerde oy verebildi ama seçimde aday olmaları henüz söz konusu değil.

Seçim sözcüğü, Mikrofonla İletişim ve Medya kitabında “Seçiş, seçiliş, beğeniş. Seçenekler arasındaki karar verme durumu” olarak tanımlanıyor. Kitapta, seçim sözcüğünün yer aldığı birçok madde bulunuyor. Elbette seçimin yalnızca milletvekili ve belediyelerle sınırlı olmadığını, insan hayatının tümünde defalarca seçim yapıldığını yazmaya gerek var mı bilmiyorum. Kıyafet seçiminden, alacağımız sebze meyveye kadar sürekli bir seçim içinde yaşıyoruz. Bunlara okuduğunuz gazetenin, izleyeceğiniz kanalın ve o kanaldaki programın seçimini de ekleyebiliriz. Bütün taraftarlar, bir maçtaki kadronun seçiminden futbolcu transferine kadar takımlarını ve yöneticilerini dikkatle takip ediyor.

Futbolcunun seçimi, kulüplerin vereceği önemli kararlardan biridir. Oyuncu seçiminde adayın topla olan ilişkisi yani tekniği artık yeterli değildir. Futbolcunun hızlı ve güçlü kuvvetli de olması gerekiyor. Gerek futbolcu transferi ve gerekse teknik direktör seçimi, futbol sektörünün en önemli gider kalemlerinden biri durumuna gelmiştir.

İnsan hayatında okul seçimi ve meslek seçimi son derece önemli olduğu gibi, bir mesleğe girdikten sonra da o işte başarılı olmak için bazı seçim kriterleri vardır. Örneğin bir telefon üreticisi, telefonun teknik özelliklerini belirler, bir sözlük yazarı ise kitabına koyacağı madde başı sözcüklerin seçimini dikkatlice yapar. Çünkü karşısına; madde başlarının seçiminden, tanımlara, sözlüğün düzeninden, tanıklamalara kadar pek çok bakımdan eleştiri yağmuruna tutacak sözlük eleştirmenleri çıkacaktır. Üniversitede bir akademisyen, araştıracağı konunun seçimi için uzun bir zaman harcar.

Radyo ve televizyonlarda sesçi, ses donanımının seçimini yapar, tonmayster ise enstrüman ya da vokalin niteliğine göre kullanılacak mikrofon türünü ve konumunu planlar. Yani bu iki mesleğin sahipleri için “seslerin efendisi” demek yanlış olmaz. Televizyon ve sinema yapımlarında yönetmen, mekân ve oyuncu seçimi yapar. Tiyatroda dramaturg, oynanacak oyunların seçimini de yapan bir uzmandır, basım alanında editör ise hangi kitabın basılacağına karar veren nitelikli kişidir. Televizyon kanallarında spiker, sunucu ve sanatçıların kostümlerinin seçimi, kostüm sorumlusuna aittir.

Muhabir, spiker veya sunucular için en önemli seçim, kelimelerle ilgili olandır. Çünkü özel kanallarda bu meslekler için tek ölçüt, artık göz zevki değildir. Saatlerce süren bir yayında, sunan kişinin anlatımının hem konu hem dil bakımından mantıklı oluşu ön plandadır. Mikrofon başına geçtikten sonra seçilen sözcükler, doğru bir söz dizimi için büyük önem taşır. Türkçenin seslerini ve çıkış noktalarını bilinçli bir şekilde öğrenip vurgu ve tonlamanın yanı sıra sözcükleri doğru seçebilenler yani söz sanatını bilenler, mikrofonla uzun yıllar dost kalmakta ve liyakat sahibi olmaktadır. 

Liyakat, yani yeterlilik, yani deneyim ve başarı, kurumlarda ve mesleklerde aranan en önemli özelliktir. Liyakatsizliğin hüküm sürdüğü yerlerde kalıcı bir başarı aramak, beyhude bir çabadır. Nitekim içinde bulunduğumuz siyasi ve sosyal ortamlarda ve medyada bu eksikliği ne yazık ki yaşamaya devam ediyoruz.