Seçim güvenliği üzerine

Can PULAK Her yerinden şüphe fışkıran, her bölgedeki sandıklardan sahte oy çıkan bir seçimin sonuçlarına güvenemiyorum doğrusu. Suç değil ya güvenemiyorum işte. Seçimin güvenliğin...

Abone Ol
Can PULAK Her yerinden şüphe fışkıran, her bölgedeki sandıklardan sahte oy çıkan bir seçimin sonuçlarına güvenemiyorum doğrusu. Suç değil ya güvenemiyorum işte. Seçimin güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya, adaletinden sorumlu Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a hiç güvenmiyorum. Nasıl güvenebilirim ki, Türkçe bilmeyen seçmenlere rastladık, adreslere yazılan yabancılara şahit olduk, ıslak imzalı belgelerdeki oyların tamamının başka bir partiye yazıldığını gördük. Herkes gördü bunları. Televizyonlar verdi, ajanslar verdi, gazeteler yayınladı. Afganlı mı, Suriyeli mi, Afrikalı mı bilmiyorum ama, sandık sıralarında hepsinin elinde bizim nüfus kimliklerimizin aynısı olan üzerinde (ikamet izin belgesi yazılı) kimlikler vardı. En dikkatli göz bile,bu kimlikleri bizim sahip olduğumuz asıl kimliklerden ayıramazdı. Nitekim ayıramadı da.. Şimdi geliyorum seçmen sayısına. 85 milyon nüfusa sahip Türkiye’mizde 3.286.285’i yurt dışında yaşayan 64.191.285 resmi seçmen var. Yani nüfusun dörtte üçü seçmen.. Nasıl oluyor bu? 2022’de saymışız, 22.578.000 çocuğumuz varmış. Şimdi çok daha artmıştır tabii. Anlaşılan ya çocuklardan bazılarını da seçmen yaptık veya Suriye’li, Afgan ve Afrika’lıları da bizim aramıza harmanladık. Tarafsız uzmanların yaptıkları hesaba göre, seçmen sayımız nüfusumuza göre 6.700.000 fazla. Bunu sorumlu birinin çıkıp anlatması lazım. Bu görev İçişleri Bakanlığına bağlı Nüfus İşleri Genel Müdürü ile Yüksek Seçim Kuruluna düşüyor. Millete bunun inandırıcı cevabını mutlaka vermeliler. Bu seçimde yüzde 10’a yakın bir farktan bahsediliyor. Ama geçmiş seçimleri araştırdığımda da büyük farklara rastladım. Hepsini tek tek anlatmaya gerek yok. Tamamını birlikte yaşadık çünkü. Ama 2007’deki Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için yapılan referandum sonuçları da, 2010’daki Anayasa değişikliği referandumu sonuçları da hayli tartışmalar yaratmış. Örneğin 2007’deki referandumda neredeyse yüzde 20 hata payı görülmüş. Eski zabıtları alıp inceleyin. Hani yüzde 1 veya 2 hata payı olabilir de, yüzde 20’lik bir hata olabilir mi? Kolay değil biliyorum ama niye doğru dürüst seçim yapamıyoruz ki? Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen bir partiyle kader birliği yapan MHP’nin eriyeceğini hesaplıyordu herkes. Erimek biryana, iyice palazlandı ve çıkardıkları 50 mebusa kendileri de şaştı. AKP destekledi desek, pek inandırıcı olmaz. Peki nereden geldi sandık patlatan bu oylar? Milliyetçi oylar desek, yarısı Meral’e gitti. MHP’yi bu denli şişiren oyların, Doğu ve Güneydoğu’da HDP’den kaydırıldığı, bu konuda ıslak imzalı pek çok tutanağın bulunduğu ve seçim kurullarına itirazların yapıldığı söyleniyor. Doğru mu acaba? Bu seçimlerde milliyetçi oylardaki patlama sevindirici görünse de, şaibeler ve söylentiler sevinç ve takdirlere büyük ve etkili gölgeler düşürüyor. Ne kötü değil mi seçim sonuçlarına güvenememek? Eldeki veriler kafaları iyice karıştırdı. İşleri seçim sonuçlarına yakın tahminlerde bulunmak olan anket şirketleri bile perişan oldu. Ne dedilerse tersi çıktı, toptan milleti yanılttılar. Dünyanın hiçbir yerinde, beş yıl iktidarda kalan bir parti yıpranmadan çıkamaz. 3-5 puan da olsa kaybeder. Bizde olmuyor, 20 yıllık iktidar hem her seçimden galip çıkıyor, hem de oylarını arttırıp duruyor. Nasıl oluyor bu? Biri çıkıp anlatabilir ama o zaman da işin sırrı çözülür. AKP Genel Başkanına kızıp duruyoruz. Kızmak sonuçları değiştirmiyor ki. Her seçimde yığınla itirazlar yapıldı, olmayacak iddialar ileri sürüldü ama her seferinde balkondan zafer konuşmasını o yaptı. Arıza kimde, artık bunu tespit etmenin zamanı gelmedi mi? Muhalefet biraz da çuvaldızı kendine batırmalı. Nerede hata yapılıyor? Hani hata bir defa olur, iki defa olur ama her seçimde hata yapılır mı? Bizim milletimiz demokrasiye, Cumhuriyete ve ülkesine aşkla bağlıdır. İnsanımızın kafası öyle siyasi entrikalara tuzaklara, tezgahlara pek yatmaz. Ama son yıllarda öyle oyunlar, öyle akıl almaz senaryolar sahneye kondu ki, milletin kafası iyice karıştı. Düşünün bir, ellerinden gelse kadınları evden çıkarmayacak, onları erkeklerin kölesi sayan partileri bile Meclis’e soktular. Hilafeti isteyen gizli mebuslarımız vardı ama,şimdi resmen hilafeti ve şeriatı savunan milletvekillerimiz de oldu.Bir tarihte parti değiştirmekten başı dönen Fırıldak Kubi lakaplı bir mebusa sahiptik. Günümüz Meclis’inde benzer fırıldakların sayısı çok arttı. Dün ak dediklerine, bugün rahatça kara diyebiliyorlar. Menfaatler kişilikleri de böylesine paramparça ediyor işte. Değer mi toplumdan (haysiyetsiz-karaktersiz-dönek)damgasını yemek ve bu damgayla herkesin içinde başıeğik dolaşmak..? Dürüst ve düzgün seçim yapmak mümkün. Elimizi sallasak profesöre çarpacak bu ülkede, bunca okumuş ve akıllı adam saygısı gören insanımız, oturup bunun çaresini niye bulmaz ki? Bir kere oylar(Doğu ve Güneydoğu’da köy ve mezralar hariç) sandıkta çalınmıyor, bunu bilmemiz lazım. Eskiden sandıktan uçan oylara mani olmanın formülü artık bulundu. Parti temsilcileri, müşahitler ve gönüllüler filan, artık önemli ve etkili bir ölçüde sahip çıkıyorlar sandıklara. Bunun en son örneğini İstanbul ve Ankara Belediye seçimlerinde yaşadık. Oyların çalınma adresi değişti günümüzde. Seçmen kartlarını kim dağıtıyor, itirazları kim değerlendiriyor, oralara bakmak lazım. Bakın ilk turun üzerinden 10 günden fazla geçti ama, onbinlerce itiraz seçim kurullarında hala karara bağlanmıyor. Oysa bunlar süratle karara bağlanabilse, partilerin mebus sayısı inanılmaz ölçüde değişir. Yüksek sesle düşünelim, nasıl bir önlem alalım da bundan sonraki seçimlerde hile, hurda, yolsuzluk ve usulsüzlük olmasın.. Eğer seçmenleri tespit edip kartlarını düzenleyen makama (İçişleri) ve yüksek seçim kurullarına seçime katılacak 4 büyük partinin temsilcilerini de atarsak, hata ve usulsüzlük payını sıfırlamış oluruz. Bu temsilcileri TBMM’de seçmek en doğru yol olur. Akıl için yol birdir ama seçim için farklı yollar da olabilir. Akil insanlarımızın bu konuya kafa yormasında fayda var. Oyumun nereye ve nasıl gideceğini bilemeden sandığa koşmamın üzüntüsü içinde, mevcut iktidardan kurtulamayacağımızı da kabul ederek, hiç değilse bizlere küfür ve hakaret etmeden bir devlet adamı ciddiyetiyle konuşan, milleti sevgiyle kucaklayacağına söz veren Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğim. Oyumu (eğer kazasız belasız hanesine yazılırsa) helal ediyorum.