Dilek Atlı

1995 yılında yaşanan Bosna-Hersek Savaşı’nın üzerinden yaklaşık 30 yıl geçti. Srebrenitsa başta olmak üzere Bosna-Hersek bölgesinin birçok yerinde yaşanan katliam ve savaş suçlarını unutturmamak için savaş mağduru aileler, her 11 Temmuz’da şehitlerini, mezarları başında anıyor. Bosna’daki ve anmaların yapıldığı tüm şehirlerde bir sembol göze çarpıyor: Srebrenitsa Çiçeği, diğer adıyla Hafıza Çiçeği. Hafıza Çiçeği, savaşa ve savaş suçlarına karşı sanatla ifadenin ve sanatla direnmenin bir sembolü oldu. Eşlerini, çocuklarını, akrabalarını ve komşularını kaybeden Bosnalı kadınların, yaptıkları bir el işi çiçek olan Srebrenitsa Çiçeği, 11 Temmuz gününe ithafen 11 beyaz taç yaprak ve yeşil gövdesiyle masumiyeti ve umudu temsil ediyor. Çiçek, masum insanların ölmemesi, yok edilmemesi için resmi olmayan bir sembol haline geldi. Bosna halkı, savaş sonrası acıları ve kayıplarını, sanatla buluşan benzeri etkileyici fikirlerle, dünyaya duyurmaya çalışırken dünyanın hiçbir yerinde “soykırım” gibi savaş suçlarının işlenmemesini istiyor.

Bugün Filistin’de de yaşanan savaş ve soykırım, önce çocukları, kadınları ve sonra bölge halkını ve nihayetinde tüm dünyayı etkiliyor. Bir gün Filistin’de yaşananlar sona erdiğinde, bölge halkının savaşa tanıklık ettikten sonra yaşadıklarını, sanatın nasıl bir umut ve başkaldırı olabildiğini göreceğiz. Bosna’da benzer acıları yaşamış, Bosna Hersek Bursa Fahri Konsolos Yardımcısı Cenita Kocaman, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Dr. Adisa Küsmüş, Hacettepe Üniversitesi Doktora Öğrencisi Zehra Skrijelj ve İstanbul’da yaşayan BosnalıVernesa Kovac Gürkule ile konuştuk.

Boşnaklar, katliam yoluna “Barış yolu” demeyi tercih etti… 

BM'ye rapor gönderildi: Çağrı cihazları elektronik mesaj yoluyla patlatıldı BM'ye rapor gönderildi: Çağrı cihazları elektronik mesaj yoluyla patlatıldı

Bosna Hersek Bursa Fahri Konsolos Yardımcısı ve Bosna Hersek ile İlişkileri Geliştirme Merkezi Vakfı (BİGMEV) Genel Sekreteri Cenita Kocaman, şu değerlendirmede bulundu:
“Boşnakların acı ve hüzünlü olaylara karşı olumlu bir bakış açısına sahip olduklarını söyleyebilirim. Bunu içerdeyken çok fark edemiyorsunuz, çünkü bu sizin zaten bir parçanız ve oluş biçiminiz olmuş oluyor. Ancak dışardan gözlemlenince ve kıyaslayınca daha iyi anlaşılıyor. Örneğin; binlerce masumun katledildiği, Lahey’de soykırım olarak tescillenen Srebrenitsa’da, ölüm kamplarından kaçmayı başaran insanların yürüdüğü 100 kilometrelik bir yol var. Bu yol, Srebrenitsa – Tuzla arasında olup dağ ve orman içlerini kapsıyor. İşte her sene 11 Temmuz’da düzenlenen yıldönümü anma törenlerinde dünyanın dört bir yanından gelen binlerce insan bu yolu tersten yürüyerek Srebrenitsa’daki cenaze törenine katılıyor. Bu organizasyonun adı ise Marş Mira. ‘Marş Mira’ ne demek; ‘Barış Yolu’ demek. Boşnaklar, katliam yoluna ‘Barış Yolu’ demeyi tercih etmişler. Zulme uğrayan kendileri, katledilen kendileri ancak bu yola Barış yolu diyorlar. Barış olsun istiyorlar çünkü.
Bir örnek daha vereyim; 1425 gün kuşatma altında kalan Saraybosna’da her gün bombalar yağıyordu. Hal,  rutin hayatını bombalardan ve keskin nişancılardan kaçarak sürdürmeye çalışıyordu. Yürümek diye bir şey yoktu, bir yerden bir yere hep koşarak gidiliyordu. Şehre düşen bombaların cadde üzerinde, Arnavut kaldırımlarında bıraktığı izler, daha sonra sanatçılar tarafından kırmızıya boyandı ve ‘Bosna Gülleri’ adı verildi. Bosna Gülleri’ni bugün Saraybosna sokaklarında görmeniz mümkün.
Keza, Soykırım’ın Srebrenitsa Çiçeği ve toplu mezarların ‘mavi kelebekler’ ile sembolize edilmesi de en zor konularda bile Boşnakların olumlu ve estetik bakış açısına örnek verilebilir. Hoşgörü de buna eşlik ediyor tabii. 4 yıl süren ve savaş suçunun her türlüsünün işlendiği bu saldırılar sırasında ve sonrasında bir tane bile intikam vakası veya misilleme görülmemiştir. Bu olağanüstü ve Boşnakların karakteristiğine özgü bir şey.
30 sene önce Bosna’da olanlar bugün Filistin’de yaşanıyor maalesef. Dünyanın ve insanlığın gerekli ders almadığını bir kez daha gördük. Bu sefer farklı olarak batıda halk nezdinde daha fazla uyanış olduğunu görüyorum. Bu umut verici. Ancak liderler, yöneticiler ve devletlerin yaşananlara göz yumması çok acı verici. Aynı şeyleri yaşamış olan biz Boşnaklar, Filistin’deki olayları kahrolarak takip ediyoruz. Elimizden belki fazlası gelmez ama hiç değilse sessiz kalmıyoruz. Sesiz kalmayıp zulme karşı çıkmak da önemli. Çünkü biliyoruz ki unutulan soykırım tekrarlanır.”

“Adalet olmadan barış olmaz”

Srebrenitsa annelerinin yaşadıkları trajedinin, yalnızca yılda bir kez yapılan Soykırım Anmaları’nda haber olduğunu hatırlatan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Adisa Küsmüş ise, savaş mağdurlarının acılarını ve herhangi bir yerdeki çatışmalardan sonra barışa geçişte yaşananlara yönelik şu açıklamayı yaptı:
“Bosnalı aileler her gün ama her gün acılarıyla yaşamak zorundalar. Yaşadıkları acıları onurlu bir şekilde ortaya koyuyorlar. Asla intikam peşinde değiller, sadece adalet peşindeler.
Çatışmadan barışa geçiş, her zaman karmaşık ve öngörülemezdir. Hiçbir çatışma, sonrasında imzalanan bir barış anlaşmasıyla gerçekten sona ermez. Barışın insanların zihinlerine ve kalplerine ulaşması gerekir ve bu bir imzadan çok daha fazlasını gerektirir. Bu, her şeyden önce adalet ve uzlaşmaya dayalı olması gereken uzun ve zorlu bir süreçtir. Adalet olmadan uzlaşma olamaz.
Çatışma sonrası ortamlarda yaşayan topluluklar, bazen kendilerini savaş travmaları, hayal kırıklığı ve adaletsizlik duyguları ile dayatılan ‘sonsuza dek mutlu yaşama’ kavramı arasında sıkışıp kalıyorlar. Bu nedenle adeta arafta yaşıyorlar. Savaş sonrası dönem, korku, şüphe ve güvensizlik gibi süregelen duygular da dâhil olmak üzere birçok yönden savaş zamanına benzeyebilir ve bunlar aynı zamanda sanat formlarını ve ifadelerini de şekillendiren duygulardır.
Uluslararası toplum, savaş kurallarını net bir şekilde ortaya koyması gereken kanunlar, yönetmelikler ve belirli mekanizmalar geliştirirken, bizler sınırsız yıkıma, Cenevre Sözleşmelerinin tamamen göz ardı edilmesine, okulların ve hastanelerin bombalanmasına, sivillerin seçilmeden öldürülmesine ve Gazze’nin tamamen kuşatılmasına tanık oluyoruz. Bir kez daha insanların acı çekmesine göz yumuyor ve tarifsiz suçların işlenmesine izin veriyoruz. Koruma sorumluluğu ilkesi Gazze’de uygulanmıyor, söz konusu Filistinli siviller olduğunda insan güvenliği tartışılıyor ve Cenevre sözleşmelerini ihlal ettiği için İsrail’e hiçbir yaptırım uygulanmıyor.
Gazze’deki yıkım, eşi benzeri görülmemiş bir şekilde ve gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Tekrar ediyorum, adalet olmadan barış olmaz. Ne kadar çok suç ve adaletsizlik işlenirse, barışı tartışmak o kadar zor olacaktır.”

“Sanat, Balkanlarda her zaman bir araç oldu” 

Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Doktora Öğrencisi ve Zambak Boşnak Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Zehra Skrijelj, sanatın, “savaş ve masum katliamlarına karşı sanat büyük ve etkili bir başkaldırı” olarak kullanılmasına ilişkin şunları söyledi:
“Benim memleketim Novi Pazar, Sırbistan. Sırbistan’ın Güneyi’ndeki Sancak Bölgesindenim. Bugün Sırplar, savaşı kabul etseler de “katliam” sözcüğünü kabul etmiyorlar.
Sanat, Balkanlarda her zaman bir araç oldu. Çünkü bu bölgede sanat ile ilgili çalışmalar hiçbir zaman bitmedi. Srebenitsa Çiçeği, resmi bir sembol olmasa da acının ve umudun ifadesi olarak sanatsal bir yaklaşımla ortaya çıktı ve kültürümüzde kendine yer buldu. Bosnalı kadınlar, Bosna Savaşı’nda şehit düşen, katledilen eşlerine, oğullarına ithafen bir araya gelerek elleriyle bu çiçeği işlediler. Bugün, halen işleniyor. Beyaz yaprakları, masumiyeti, ortadaki yeşil kısım ise umudu simgeliyor. Çünkü yaşanan acılardan sonra hayat devam etti ve gelecek için umut etmek gerekliydi. 11 tane beyaz taç yapraktan oluşuyor. Çünkü Bosna Katliamı, 11 Temmuz 1995’te gerçekleşti. Bosnalı kadınların evlerindeki erkekler, katledildi ve onlar bunu hiç unutmadı, unutturmuyor da. Üstelik böylesi sessiz ve mütevazı Srebenitsa Çiçekleriyle.
Kelebekler de ayrı bir simge. Bunu ‘Doğa Ana’, kültürümüze armağan etti. Mavi Kelebekler, Yabani Pelin otuna (Artemisia absinthium) geliyorlar. Yabani Pelin de minerallerden besleniyor. Ne acı ki toprak altında bulunan cesetler, mineralleri zenginleştirmiş ve böylece bitki hızlı büyümüş. Kısaca, katledilenlerin toplu mezarları bu yolla, Mavi Kelebekler sayesinde bulunmuştu. Çünkü toplu mezarların üzerinde Yabani Pelin otu, nam-ı diğer ‘ölüm çiçeği’ yaşam bulmuştu. Günümüzde ‘Mavi Kelebek’ sembolü de bu bakımdan adaleti temsil ediyor ve Bosna Soykırımı’nı anlatıyor. Çünkü adalet; belki yavaş çalışacak ama tıpkı ‘Doğa Ana’nın düzeni gibi bir gün gerçekleri ortaya çıkarıp mutlaka yerine gelecek.

Bugün, bir başka savaş ve katliam da Orta Doğu’da yaşanıyor. Filistin bölgesinde yaşananlara Batı dünyası sessiz kalıyor. Tıpkı Bosna’da olduğu gibi. Diğer taraftan Filistinlilerin direnişine de hayran olduklarını düşünüyorum. Elbette, Filistin’deki savaş daha şiddetli ve uzun sürüyor maalesef. Ancak Batı dünyası, hem sessiz hem de hayran. Bu da bir paradoks elbette. Bana göre, Bosnalılar ve Filistinlilerin bu savaş ve bu şiddet karşısında ortak noktaları; direniş, zarafet ve inançtır. Bir gün, yeni ve güzel bir gün gelecek diye düşünmek. Bu dünyada ya da öteki dünyada adalet yerini bulacak diye düşünmek, ortak inançlar. Bosna’da bombaların düştüğü yerlere, sokak sanatçıları, grafiti sanatıyla çiçek resimleri yapmışlar ve adını da Saraybosna’nın Çiçekleri koymuşlardı. Bu, çok derin ve etkileyici bir örnek. Anlamı da şu, ‘Yaramı kabul ediyorum. Bu, beni oluşturdu, beni ben yaptı. Bu, Bosna halkının zenginliği oldu.’
Modern sanatçılar, ‘Balkanların kara lekesi’ olan bu soykırımı unutturmamak için halen çalışmalarını sürdürüyor. Örnek olarak da sanatçı Enes Klopiç’in tasarladığı 11 anne ve 1 çocuk mezarı ile resmettiği Srebenitsa Çiçeği de var. Bir başka özgün çalışma da, 2003 yılında yapılan ‘Bosnian Girl’ adlı fotoğraf. Uluslararası üne sahip Bosnalı kadın sanatçı Šejla Kamerić, kendi fotoğrafı üzerine Bosna-Hersek’te bir köy olan Potoçarı’daki bir duvarda Hollandalı bir asker tarafından yazılmış sloganı koyarak bir çalışma oluşturmuş. (Kimliği bilinmeyen bir Hollandalı asker tarafından Potocari/Srebrenica’daki kışlanın duvarına yazılan grafiti, 1994/95. Hollanda Kraliyet Ordusu birlikleri, 1992-95 yılları arasında Bosna-Hersek’teki Birleşmiş Milletler Koruma Gücü’nün bir parçası olarak Srebrenica güvenli bölgesinin korunmasından sorumluydu. Grafiti, Bosnalı kızları aşağılayan içerikteydi.) Tüm bu örnekler, savaşlara ve masumların katliamına karşı sanat ile büyük ve etkili bir başkaldırı demektir.”

“Unutulan soykırım, tekrarlanır”

İstanbul’da yaşayan ve fizik tedavi uzmanı olarak çalışan Bosnalı Vernesa Kovac Gürkule, ailesinin Bosna Hersek’te Mostar şehrine çok yakın olan Jablanica şehrinde yaşadığını, dönemin Hersek bölgesinde yer alana köylerinin Hırvat askerlerce bombalandığını, Bosna Savaşı’nı ise 7 yaşında olduğu hatırlatarak şunları anlatıyor:
“Senelerce soykırımı unutmadık, unutturmadık. Çünkü Eski Bosna-Hersek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in ‘Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır’ sözünü unutmadık. Bugün Filistin’de olanlar gibi. Bosna Savaşı’nda üzerimize bombalar yağarken ben çocuktum. Bugün Filistin’de atılan bombalar yüzünden çok sayıda çocuk öldü, ölüyor. Yaşayanlar, ailelerini kaybediyor, korkudan titriyor. Bunu görmek acı veriyor. Yine Aliya İzzetbegoviç’in bir sözü geliyor aklıma, ‘Her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır’ diye. Batı, 1992-1995 yıllarında Bosna’da ve Hersek’te yaşanan soykırıma sessiz kalmıştı. Bugün, Filistin’de yaşanan vahşete de sessiz kalıyor.
İşte, Srebenitsa çiçekleriyle biz, dünyanın hiçbir yerinde bir daha tekrarlanmaması için yaşanan soykırımı her zaman hatırlatmak için işlemeye ve yaymaya devam ediyoruz. Benim de ailemde bu çiçekleri yapanlar oldu. Bu sembolün anlamı, masumiyet ve umut. Masum insanların ölmemesi, yok edilmemesi için resmi olmayan bir sembol haline geldi.
Tekrar söylemek isterim ki unutulan soykırım, tekrarlanır.”

Editör: Orhan Karadağ