Günümüz dünyasında bunun en somut örneklerini Ukrayna’da, Suriye’de, Filistin’de yaşıyoruz. Rusya’nın egosu yüksek devlet başkanı Putin’in Ukrayna saldırısı, Beyaz Saray yönetiminin Suriye ve Irak’ta sonucunu öngöremeden yaptığı saçma hamleler ya da Netanyahu ve çevresindekilerin Hamas’ın silahlı gücü Kassam Tugaylarının saldırılarına karşı Cenevre Sözleşmesini hiçe sayarak masum sivillerin üzerine bomba yağdırması akla ilk gelenlerden…
İsrail’in, madem yönetimini Hamas’a teslim ettin sonuçlarına katlanacaksın düşüncesinden hareket edip, hasta, yaralı, kadın, çocuk, yaşlı demeden Filistin topraklarında yaşayanların tamamına dünyayı dar edip yerle bir etmesi aslında sözün bittiği yerdir. Bu nasıl bir kin ve nefrettir ki olup bitenlerde hiçbir suçu olmayıp sadece yaşam mücadelesi veren sivil halka böylesi bir acı reva görülüyor. Hastane, okul, ibadethane ayırt etmeden Filistin topraklarının her tarafında yaşayanları katletmek yetmiyormuş gibi, bu kez sığınmacı kampları hedef alındı. Gazze’de mülteci kamplarında bir lokma ekmek ve suyla karnını doyurma derdinde olan sığınmacılar havadan bombardımana tutuluyor! Büyük hastane katliamı yetmiyormuş gibi, Türk-Filistin Dostluk Hastanesini de vuran İsrail savaş uçakları, bu kez Cibaliye mülteci kampını havadan vurup yüzden fazla sivilin katledilmesine sebep oldu.
Trajikomik olan ise, dünyanın gözü önünde bu vahşet yaşanırken, savaş suçu işlenirken, geri adım atmayan Netanyahu yönetimi, Ankara’nın sert eleştirilerinden rahatsız olmuş, Türkiye’de bulunan diplomatlarını geri çağırıp, Tel Aviv'in Ankara ile ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğini bildirmiş!
Paşa gönlün bilir Netanyahu efendi! Keser döner sap döner gün gelir hesap döner…
***
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Basın özgülüğü demokrasilerin olmazsa olmazı, vazgeçilmezidir. Bir ülkenin yazarı, çizeri eli kalem tutanları ne kadar özgürse o ülkede refah seviyesi ve ekonomik bağımsızlık o denli gelişir, yükselir. Ülkemiz Sınır Tanımayan Gazeteciler Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2005’te 98’nci sıradayken, 2012 yılında 148, günümüzde de 150’nci sıralarda. İletişim Bilimleri Fakültelerindeki öğrencilerimize yıllarca meslek etiğinden, gazetecinin şerefi olan kaleminden, onuru olan yazıp çizdiklerinden söz edip durduk. Ama gerçek hayatta ne yazık ki pek de öyle olmadığının ekmeğini kazanıp evini geçindirebilmesi için çoğu zaman baskılara boyun eğmek zorunda kalındığını uzun uzun anlatıp bir yerde genç iletişimcilerin, geleceğin gazetecilerinin şevkini de kırardık… Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu, aykırı görüşlerin ötekileştirildiği, sivri dillilerin hoş karşılanmadığı bir toplum geleneğinden geliyoruz. Son olarak T24 yazarı Tolga Şardan'ın ve Halk TV Yazı İşleri Müdürü Dinçer Gökçe gözaltına alındı. Bugün onlar yarın başkaları… Kimin neden suçlandığından ziyade, gazetecinin yazdıklarından dolayı suçlanmasının irdelenmesi gerekir. 21’nci yüzyılda etrafı ateş çemberi olan Türkiye’de, bırakın bir basın mensubu-gazetecinin hiçbir kişinin yazıp çizdiklerinden, sözlerinden dolayı suçlanmaması gerekir. Kişiselleşip şahsi hakarete dönüşmedikçe, halkı galeyana getirmedikçe, sokağa dökmedikçe, silahlı örgütlere, teröre yardım ve yataklık etmedikçe, düşünce seviyesinde kalan hiçbir görüş ya da eleştirel yazıdan dolayı kimsenin cezalanmaması gerektiği görüşündeyiz. Dördüncü kuvvet medyanın kolunun, kanadının kırıldığı bir ülkenin demokrasi yolunda ilerleyebilmesi, çağdaş, uygar olması, muassır medeniyetler seviyesine yükselmesi mümkün değildir.
***
KİRALAR BUNALTIYOR
Kiracılar Dayanışması Platformu, Change.org aracılığıyla fahiş kiralara karşı harekete geçti. Sosyal medya üzerinden örgütlenen platform, 14 Kasım’da Antalya’dan Ankara’ya yürüyerek, “Yabancılara konut satışının durdurulması” da dahil çözüm önerilerini Meclis’e ulaştırmayı hedefliyor. Yüksek ev fiyatlarına, araç fiyatlarına, el yakan gıda-market ödemelerine, kiralara bir çözüm bulunması gerektiğini düşünmüyor musunuz? Hep beraber el birliğiyle yaşanan fiyat terörüne dur demeliyiz! Birilerinin kişisel ikballeri nedeniyle, gayrı menkulünü, arabasını üç kuruş fazlaya satma aç gözlülüğüne son vermeli, engellemeliyiz.
Girdi maliyetlerinin yüksekliğini bahane ederek her şeyi devletten beklemek yerine, sadece kendimizi, nefsimizi terbiye ederek, kişisel kazanç hırslarımızı dizginleyerek içinde bulunduğumuz topluma bir hizmetimiz olabilir.