Osmanlıda kullanılan sarık, Tevrat’ta Hz. Hârûn için yapıldığı söylenen ve kullanılan Yahudi geleneğinden veya Hindistan’ın geleneksel başlığından geldiği söylenmektedir.
Şapka, kasket, sarık, takke, kalpak vb. başlıklara hemen her ülke tarafından ayırt edici anlamlar yüklenmiştir. Sarık Osmanlı’da geleneksel hale gelmiş iken, Yeniçeri Ocağının kaldırılması sonrası kurulan Asakir-i Mansure-i Muhameddiyye (Muhammed’in zafer kazanmış orduları) askerlerinde, sonra da devlet dairelerinde 527 yıl sonra sarık yerine fes kullanılmaya başlanmıştır. Fesi kabul etmeyen halk, sarığı kaldıran II. Mahmut’ı “Gâvur padişah” ilan etmiştir. Geçen zaman içinde fes Osmanlı ile özdeşleşmiş olup halen Türkiye’yi fes ile betimleyen resim, film ve karikatürlere rastlanmaktadır. Avusturya’nın 3 Ekim 1908’de Bosna Hersek’i ilhakına çaresiz kalan II. Abdülhamit, Bosna Hersek’in kaybedilmesinin yarattığı baskıyı azaltmak ve gündemi değiştirmek için, Meşrutiyeti ikinci kez ilan etmiş ve Avusturya’dan ithal edilen feslere boykot başlatmıştır. İşte bu ortamda feslerin yerine, Orta Asya kökenli, yerli malı kalpaklar ön plana çıkmış ve fesler sokaklarda yerlerde parçalanmıştır. Zamanında fes’e karşı çıkan bazı kesimler, bu sefer de kalpağa karşı çıkmıştır. Kurtuluş ve Kuruluş günlerinde TBMM’de dahi kalpak ve fes karma olarak kullanılmış ve fes takmakta ısrar eden milletvekilleri, genelde, saltanat ve hilafet yanlısı siyaset izlemiştir.
Şapka İnkılabının hikâyesini Gen. İsmail Hakkı Tekçe anılarında şöyle anlatıyor: (Hasan Pulur, “Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor, E. General İsmail Hakkı Tekçe’nin Anıları”, Mayıs 2000, Kaynak Yayınları ss.39-45)
İran ve Afganistan ordularında viziyerle şapka giyilirken, biz Asya ile Avrupa’nın ortasında sarık, takke, fes, kalpak, kabalak, aklimiz ne gelirse onu kafamıza geçirmiştik. Bahçekapı’da 'Andelip' adında kabalak yapan bir adama 'Bana viziyer yapacaksın ve Kabalakların üzerine takacaksın” dedim. Adam korkarak, kesinlikle yapamam demesine rağmen teminat vererek 20 adet viziyeri yaptırdım. Hemen Mustafa Kemal Paşa’nın yanına çıktım. Yanında Nuri Conker, Mahmut Bey (Siirt), Salih Bozok ve birkaç kişi daha var. İçim içime sığmıyor. Viziyerleri söyleyeceğim, ama lafa nasıl girsem ... Paşa bende bir şey olduğunu anladı. 'Bana bak çocuk, sende bir şey var nedir, söyle bakayım” deyince, 'Paşam, memleketimiz Batı’ya daha yakın olduğu halde, hala kalpakla, kabalakla, fesle, sarıkla, takkeyle dolaşıp duruyoruz. Hâlbuki Iran, Afgan ordularında şapka giyiyorlar. Ben de İstanbul’da kabalağıma bir viziyer yaptırdım.' Atatürk bayağı meraklanmıştı: 'Nerede bu viziyerli kabalağın, giy göreyim' Şapkaları gören Mustafa Kemal, bu konudaki planımı dinledi ve 'Devam et. Planladığın gibi yap!' dedi. Döndüm, 'Efendim, müsaade ederseniz durumu bir kere de Milli Savunma Bakanı’na .. .'derken elini kaldırıp 'Lüzum yok!' deyip sözümü kesti: 'Sen devam et!' Subaylarıma viziyerleri dağıttıktan başka Paşa’nın yaveri Resuhi (Savaşçı) Bey'e, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey'in emir subayı Yüzbaşı Arife, Bahriye Vekili Ihsan Bey ve yaveri Enis Bey'e de bu viziyerlerden verdim. Hepsi takti. Bir gün Meclis'te Resuhi Bey'i gördüm. Viziyerli şapkasını çıkarmıştı. 'Ne oluyor?' diye sordum. 'Emir böyle” dedi. Emrin Fethi Bey'den geldiği belliydi. Genç Türkiye Cumhuriyetinde bazı grupların, bu sefer fesi “dini başlığımızdır” diyerek korumaya çalıştığı görülmekteydi. Doğu’daki Şeyh Sait isyanı büyüyünce istifa eden Fethi Bey’in yerine geçen İsmet İnönü beni çağırttı. Gittiğimde "Sakin Viziyerini Çıkarma" dedi. Subaylar eğitimlerde taktıkları şapkalarla evlerine gelip-giderken onları gören halk viziyerli şapkaya alışmaya başladı.
Mustafa Kemal Atatürk, Ağustos ayında İnebolu’da şapkayı tanıttı, Ertesi gün Kastamonu'ya geçtik. Vali Fatih Bey memurlara, gençlere ketenden, patiskadan ne bulursa şapka yaptırmış. Hepsi bizi şapkaya benzer şeylerle karşıladılar. Atatürk bundan çok memnun oldu. Ankara'ya döndük. Ankara'da Tip Kongresi vardı. Kongredeki bütün gençler nereden bulmuşlarsa birer şapkayla Atatürk'ü karşıladılar. Artık şapka devrimi gerçekleşmişti. 25 Kasım 1925 tarihinde Şapka Kanunu çıkarılmıştır. Anadolu’da dini kullanarak isyanlar çıkaranlara karşı bir önlem olarak, 13 Aralık 1934 tarihli Bazı Kisvelerin Giyilmeyeceğine Dair Kanun’la, resmi din adamları hariç, sarık, fes kullanımı yasaklanmıştır. Genç Türkiye Cumhuriyet Milli olmayan eski kılık ve kıyafetinden, bugün tüm Dünyanın kullandığı, modern kıyafete Şapka İnkılabıyla kavuşmuştur.