Erva Gün
Sağlık Bakanlığı, 4 Ekim Cuma günü kamuoyunda tepkiyle karşılanan "Normal Doğum Eylem Planı” tanıtım toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan Emine Erdoğan, normal doğumun faydalarına sık sık vurgu yaparak sezaryen doğumun anne ve bebek için riskli olduğunu dile getirdi. Erdoğan, konuşmasında anneliği “Fıtratlarındaki bu mucizeyi, başka tecrübeyle edinilmeyecek bu eşsiz bilgelik” olarak nitelendirirken çalışmanın sistemleştirileceğini söyledi.
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, tanıtım toplantısında doğum oranlarının düştüğüne dikkat çekerek, “Bu, nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un çok altındadır ve bu düşük doğurganlık oranı ülkemizin geleceğini doğrudan etkileyen bir gelişmedir” dedi. Sezaryen sonrası annelerde depresyon görüldüğünü belirten Memişoğlu, sezaryen oranlarının azaltılarak normal doğumu teşvik etmeyi hedeflediklerini belirtti. Memişoğlu, konuşmasında eylem planının bir ‘sağlık politikası’ olacağı mesajını da vermiş oldu.
“Kadının iradesine ve bedenine yapılmış bir müdahaledir”
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Av. Müjde Tozbey, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı "Normal Doğum Eylem Planı"nı 24 Saat’e değerlendirdi.
Tozbey, bu planın kadınların doğum tercihleri üzerinde baskı yaratabilecek bir politika olarak değerlendirilebileceğini belirterek, “Devletin, kadınların bedenleri üzerindeki kararlarına müdahale etmesi, kadınların özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. Kadınların doğum şekli, yalnızca tıbbi gereksinimlere göre doktorlarıyla birlikte verecekleri kişisel bir karar olmalıdır” dedi. Normal doğumu teşvik adı altında sezaryeni olumsuzlamanın kadınları “doğru” ya da “yanlış” seçim yapmaya zorlayacağını dile getiren Tozbey, “Bu durum kadının iradesine ve bedenine yapılmış bir müdahaledir. Kadınlar, devletin ideolojik baskılarıyla değil, kendi sağlıkları ve hayat koşulları doğrultusunda karar vermelidir” ifadelerini kullandı.
“Kadının varoluşunu da değersizleştiren bir yaklaşım”
Eylem planının sosyal medya tanıtım videosunda yer alan ifadelerin toplumsal cinsiyet eşitliğine büyük zarar vereceğini söyleyen Tozbey, şu ifadelere yer verdi:
"Kadınların doğum şekillerini basitleştiren, küçümseyen ya da yargılayan ifadeler, kadınları toplumsal baskı altına alarak, onları bir kere daha ataerkil normlara uydurmaya çalışıyor. Kadınların 'iyi anne' ya da 'kolaycı anne' şeklinde kategorize edilmesi, sadece annelik deneyimini değil, kadının varoluşunu da değersizleştiren bir yaklaşımdır. Bu tür ayrıştırıcı ifadeler, kadınların haklarını savunan tüm hareketlere karşı ciddi bir saldırıdır. Kadınlar, ne zaman ve nasıl doğum yapacaklarına kendileri karar verir ve bu kararı yargılamak, toplumu cinsiyetçi kalıplara daha da hapsetmektir."
“Müdahale devletin ideolojik temellerine dayanıyor”
Eylem planının kadınların bedenleri üzerindeki hakları ve karar verme özgürlükleri noktasında etkilerine de değinen Tozbey, planın kadınların bedenleri üzerindeki haklarını ciddi bir şekilde kısıtlayabileceğini belirterek karar verme özgürlüklerini ellerinden alabileceğini söyledi.
Tozbey, bu müdahalenin devletin ideolojik temellerine dayandığını dile getirirken doğum deneyiminin toplumsal dayatmaya dönüşebileceğini vurguladı. Tozbey, “Kadınlar, bedenleri ve doğum tercihleri konusunda tam bir özgürlüğe sahip olmalıdır. Bu süreçte kadınlara tıbbi bilgi, psikolojik destek ve özgür bir karar ortamı sağlanmalıdır. Kadınların kendi bedenleriyle ilgili her kararı özgürce vermeleri için devletin ideolojik dayatmalarına karşı çıkılmalı ve kadınlar bu konuda yalnız bırakılmamalıdır. Kadın dayanışması ve mücadele hattı bu baskılara karşı en büyük direnç noktası olacaktır” diye konuştu.
Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu görüşlerini paylaştı
Kamuoyunda, bu eylem planı ile kadının rızasının çiğnendiği ve kadın bedeni üzerinde tahakküm kurulduğu tartışmaları ortaya çıkarken Türk Tabipler Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, konu hakkındaki görüşlerini paylaştı. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, planın kadınların bedeni üzerinde baskı kurduğunu ve hekimlerin karar alma süreçlerini olumsuz etkileyebileceğini belirtti.
Görüşte, eylem planı maddelerinde sezaryen doğum oranlarının artmış olması gerekçe olarak gösterildiği belirtilirken, “Eylem planlaması içerisinde sezaryen doğuma kadar olan sağlık sistemine dair eksiklikler, gebe izlemlerinin yetersizliği, hekimlerin doğum sürecinde yaşadıkları bu eksikliklere dayanan sıkıntılar ve yüzleşmek zorunda kalınan medikolegal süreçlere ve bunların düzeltilmesi, geliştirilmesine ilişkin herhangi bir aktarıma ve planlamaya yer verilmemiştir” denildi.
“Anne karnındaki bebeğin konuşturulmasıyla duygusal istismar yaratıldı”
Sosyal medyada geniş tepki toplayan eylem planı tanıtım videosunda, sezaryen doğum yapan kadınlar “kolaycı anneler” olarak tanıtıldı. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, videoya ilişkin yaptığı değerlendirmede, anne karnındaki bir bebeğin konuşturulması ile duygusal istismar yaratıldığını aktardı. Uzmanlar, “Sezaryen olan kadınlar sezaryen ile doğumu kendileri tercih eden, kolaycı anneler olarak damgalanmakta ve çocuklarının hayatını tehlikeye attıkları ima edilmektedir” diyerek kadın bedeni üzerinden bir dayatma yaratılarak kadınların ötekileştirildiğini dile getirdi.
Görüşte, uzmanların anne ve bebek için riskli durumlar mevcut değilse, gebeler için vajinal yolla doğumu önerdiği aktarılarak bu sürecin hasta ve hekimin birlikte verdiği bir karar olduğu kaydedildi. Bu eylem planı ile kadın sağlığına ilişkin temel gerekliliklerin görmezden gelindiği belirtilerek kadın bedeni üzerinde dayatmalarla müdahalede bulunulduğu yer aldı.
Türk Tabipler Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu tarafından paylaşılan görüş şu şekilde:
Uzun süredir sağlık politikalarına ilişkin iktidar söylemlerinde “sezaryenin fıtrata aykırı” olduğu, “Bu işin doğalı, fıtratı normal doğumdur. Sezaryen bir ameliyat, manavdan muz almıyoruz”, “sezaryene savaş açıldığı” ve “üç çocuk” söylemlerinin iktidar tarafından dile getirildiğini biliyoruz. Bahsi geçen eylem planı tanıtım toplantısında fıtrat söyleminin tekrarlanması dikkat çekicidir. Bilimsel bir tıbbi uygulamanın “fıtrat” gibi bilim dışı bir söylemle ele alınmasını kabul etmiyoruz.
Kadın hekimlik ve kadın sağlığı kolu olarak eylem planı çerçevesinde kullanılan dil eril ve cinsiyetçidir. Bu yaklaşım kadınlara bedenleri üzerinden bir dayatma ve hekimlik uygulamalarına da baskı oluşturarak bilimsel olmayan müdahaleleri getirecektir. Gebelik süreçleri ile ilgili doğru planlamalar; etkili, eşit, ulaşılabilir, anadilde, nitelikli birinci basamak izlemleri ve tedbirleri ile mümkün olabilecektir.
Devletin kişilerin haklarını kullanabilmesine imkân sağlama ve haklara erişimde kısıtlılık olması halinde engelleri kaldırma gibi pozitif ve negatif yükümlülükleri vardır. Devlet öncelikle kadınların bedensel ve doğurganlık haklarına ulaşmasını ve geliştirilmesini tesis etmeli, kadınların kendi bedenleri ve hayatları üzerindeki söz haklarını korumasını desteklemelidir.
Bugün benzer söylemler ve yaklaşımlarla kürtaj hakkına erişimde de sıkıntılar yaşandığını, kamu hastanelerinde yasal sınırlarda isteğe bağlı kürtajın, mevcut söylemler ve baskılar nedeniyle gerçekleştirilemediğini, bu durumun kadın sağlığını etkilediğini, kamu ve özel hastanelerdeki uygulama farklılıkları nedeniyle eşitsizlikleri derinleştirdiğini görüyor, söylüyoruz.
Bahsi geçen eylem planının da kadın sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini öngörüyoruz.
Bahsi geçen eylem planı tekrar gözden geçirilmeli, tanıtım videosu yayından kaldırılmalı ve devlet tüm kadınlar için eşitlikçi, kapsayıcı sağlık politikalarını hayata geçirmeli, bunu yaparken eşitsizlikleri derinleştiren eril söylemlerden vazgeçmelidir. Kadın bedenine yönelik eril söylemlerle yapılan müdahalelere karşıyız ve mücadeleye devam edeceğiz.