Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 6 yıl aradan sonra gittiği Yunanistan’daki 7 saatlik ziyareti, geçtiğimiz haftaya damga vuran bölge çapında öneme haiz diplomatik bir adımdı. ABD, son yıllarda gayet iyi uyguladığı “Suya sabuna dokunmadan yıkama harekatı” çerçevesinde, Moskova’nın tehdidini bahane ederek, Atina yönetiminin hamiliğine soyunup, Ege’deki Yunan adalarına ve Dedeağaç’a askeri yığınak yapıp Türkiye’yi karadan ve denizden abluka altına aldı. Washington yönetimi, Suriye ve Irak’ta destek verdiği terör örgütleriyle, Ege ve Trakya’da da Yunanistan üzerinden ülkemize yönelik ciddi bir “kuşatma operasyonu” gerçekleştiriyor. Sözde stratejik ortağımız ABD’nin bu hasmane tutumuna rağmen, Atina ile Ankara arasında atılan bu adım kıymetlidir.
ABD’nin, Ukrayna’yı ateşe atıp araziye uyması, Gürcistan’ı topun ağzına sürüp Putin’in hamlesi sonrası kıvırıp uzaklaşması ve Ermenistan’ı el altından kışkırtıp, Moskova ile paralel açıklamalar yaptıktan sonra Türk- Azeri güç birliği sonucu sıvışması son dönemde yaşadığımız Amerikan kaypaklığının en net örneklerindendir. Bu bağlamda Atina’nın aklını başına devşirip bölgenin en önemli aktörlerinden Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olması, başta Yunan halkı olmak üzere herkesin yararınadır. Atina’nın haksız hamleleriyle yaşanacak olası Türk-Yunan ihtilafında, Washington ve Brüksel birkaç ekonomik ambargo ve üst perdeden açıklamaların ardından büyük ihtimalle 85 milyonluk Türkiye’yi karşılarına almamak ve Moskova’nın da olaya müdahil olmaması için Yunanistan’ı yalnızlığa itip Ankara’nın Ege adalarında atacağı adımlarda seyirci kalacaklardır.
***
ATI ALAN…
İstanbul’daki Aksaray Kennedy Caddesi’nde trafikte seyir halindeyken bir moto-kuryeyi öldürmekle suçlanan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu, Türkiye’den apar topar ülkesine döndüğü ortaya çıktı! Muhammed Hasan Şeyh Mahmud’un kullandığı araç 30 Kasım'da Yunus Emre Göçer’in kullandığı motosiklete arkadan çarpınca önce, “taksirle yaralama” ile suçlanıp nasıl olduysa serbest bırakılmış. Yaralı olarak hastaneye kaldırılan Göçer ise 6 Aralık’ta hayatını kaybedince Savcılık dosyayı 7 Aralık’ta bilirkişiye gönderme kararı alıp, aynı gün Göçer’in bir kusuru olmadığı görülmüş. Bunun üzerine 8 Aralık’ta yakalama kararı çıkarılınca şüphelinin 2 Aralık’ta Türkiye’den ayrıldığı, çoktan sırra kadem bastığı ortaya çıkıyor. Tüm bunların ardından, Şeyh Mahmud’un yakalanması için uluslararası prosedür başlatılıyor! Burada büyük bir ihmaller zinciri olduğu apaçık ortada.
Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu vurgusu iktidar tarafından sürekli yapılır, biz de yıllardır sağlam bir hukuk sisteminin ticaretten, yatırıma, dış kaynaklı para girişinden, uluslararası ilişkilere kadar en önemli ölçüt olduğunun altını çizer dururuz. Ülke içinde hukuk sarsılmaya başlarsa, dış ilişkilerde sıkıntı baş gösterir, saygınlık azalır, aymazlık çoğalır. Hukuk herkesin sarılması gereken en önemli değerdir, onun kırılması hepimizi sarsar, boşlukta bırakır.
***
GRECO: “İLERLEME YOK”
Hukukun, “Bir defa delinmekle bir şey olmaz” anlayışının hakim olduğu, “adamına göre ayarlandığı” ya da “sadece sıradan yurttaşlara uygulanıp, elitlerin kollandığı” algısının oluşması, ülkemizin adalet ve yolsuzluklar konusunda uluslararası alanda eleştirilere maruz kalmasına neden oluyor.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu GRECO, son raporunda, “Türkiye’nin, milletvekili, hakim ve savcılar bakımından yolsuzluğun önlenmesinde ilerleme kaydetmediğini” açıkladı. Türkiye’nin, “Mart 2022’de hazırlanan bir önceki rapordan beri bu alanda hiçbir ilerleme göstermediğini” belirten GRECO, 22 tavsiyeden sadece üçünün tatmin edici bir şekilde uygulandığı görüşünde.
Elin ağzı torba değil ki büzelim. Koz bırakınca aynen böyle hariçten gazel okurlar. Hukuk herkese, her alanda lazım, yürütmenin yasama üzerinde hiçbir etkisi olmamalı, tam bağımsız yargının tesisi için iktidar, muhalefet, kurumlar, barolar, STK’lar ve yurttaşlar olarak el birliğiyle yoğun çaba göstermeliyiz.
***
GRECO’nun Türkiye’deki milletvekili, hakim ve savcılara yönelik eleştirilerini aldık, not ettik. Peki aynı uluslararası kuruluşlar İsrail’in Gazze’de dünyanın gözü önünde işlediği insanlık suçuna, hukuk tanımazlığına ne diyor acaba? Gazze’nin tanklarla abluka altındaki bölgelerinde sağlık çalışanlarını bile hedef alıp, görevlerini yapamaz hale getirilmesine nasıl bir tepki gösteriyor sözde uygar devletler ve anlı şanlı uluslararası kuruluşlar? Ne yazık ki koskoca bir hiç!
Birkaç hamasi söz ve sıradan kınama mesajı dışında tek gerçekçi açıklama Dünya Sağlık Örgütü’nden geldi. DSÖ, "Gazze Şeridi'nde sağlık hizmetlerine yönelik devam eden saldırılardan dehşete düşmüş durumdayız" açıklamasında bulundu.
Sadece sağlık hizmeti mi? Kanımızca Gazze’deki tüm masum Filistinlilere yönelik saldırılar başından beri dehşet verici. Utanç duyulması gereken seviye çoktan geride kaldı.