İki ülke arasında haftalardır yükselen tansiyon, bölgenin ötesinde dünyayı da ateşe atacak büyük bir kriz mi yoksa Moskova ve Washington’un, iki başat gücün bilek güreşi mi? Ya da tüm bu asker sevkiyatları bir gövde gösterisi mi? Yaşananlar enformasyon ya da dezenformasyon savaşı olabilir mi? Kara bulutlar, sisler arasında giderek tırmanan gerilimde baş döndürücü görüşme trafiği ve karşılıklı suçlamaların yapıldığı gelişmeleri dünya nefesini tutmuş izlerken, ülkeler vatandaşlarına “Ukrayna’yı terk edin” çağrısı yapıp, diplomatik temsilciliklerdeki personelini çekmeye başladı. Putin-Biden telefon görüşmesinde ABD Başkanı Biden, “işgalin bedelinin ağır olacağı” uyarısında bulunurken, Putin ise, “Ukrayna’ya yapılan silah sevkiyatlarına ve NATO ülkelerinin ortak tatbikatları son verilmesini, Batılı askeri danışman ve eğitmenlerin Ukrayna’dan çekilmesi” talebini yineledi. ABD'yi ve NATO'yu bölgedeki gerilimi körüklemekle suçlayan Vladimir Putin, Avrupa Birliği Dönem Başkanı Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a diplomatik teamüllerin ötesinde kameralar karşısında aşağılayıcı bir tutum sergileyerek Avrupa Birliği’ne karşı tavır gösterdi. Rusya 150 binden fazla askerini Donbas'taki çatışma bölgesine yığarken, Ukrayna da askeri gücünün çoğunu, 125 bin kişilik bir kuvveti bölgeye kaydırdı. Bölgedeki puslu havadan ellerini ovuşturan Ege adaları, Dedeağaç-Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan'a asker yığınağını uzun bir süredir devam ettiren ABD ise, Soğuk Savaş'ta bile bölgeye yapmadığı askeri yığınağı bu dönemde gerçekleştirdi. Moskova ise, 17 Mart 2014’de ilhak ettiği Kırım’dan sonra bu kez Donbas’ta uygun koşulları kolluyor, çatışma an meselesi. Olası bir işgal ve savaş ortamının insani kayıplarının yanı sıra, Rusya, Ukrayna ve ABD’ye maliyetinin çok ağır olacağı, Pandemi döneminde gerileyen ekonomik koşullarda aslında hiçbir ülkenin bu maliyetin altından kolaylıkla kalkamayacağının altını çizmek gerekir.
Öte yandan, artan tansiyondan en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Zira bir yanda 20 milyar seviyesindeki ikili ticaret hacmiyle 145 milyon nüfuslu kuzey komşumuz Rusya, diğer yanda 5 milyar dolayında ticaret yaptığımız 41 milyon nüfuslu Karadeniz’deki komşumuz Ukrayna yer alıyor. Moskova ile 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefimiz, Ukrayna ile da 20 milyar dolarlık ticaret potansiyeli var. Olayın turizm boyutuna bakacak olursak, geçen yıl ağırladığımız 30 milyona yakın turistin 7 milyonu bu iki ülkeden gelenler oluşturuyor. 25 milyar dolara yakın turizm gelirimizin önemli bir kısmını bu iki önemli ticari partnerimizden geldiği düşünülürse onların birbirine düşmesini isteyecek en son ülkenin Türkiye olduğu görülecektir.
Ekonomik tablonun dışında bir başka önemli konu, Karadeniz’deki savaş ortamında “Boğazlar ve Montrö” gündeme gelip Ankara’nın başını ağrıtacak olması. Çatışma-savaş ortamında boğazlardan geçecek savaş gemilerine ilişkin Türkiye’yi pozisyon almaya zorlayacak olması Ankara’nın işini hayli zorlaştırıyor. Bir yanda gerilimden beslenen ABD, diğer yanda geri adım atmamaya kararlı görünen Rusya… Çatışma Rusya-Ukrayna arasındaki ihtilaflı Donbas bölgesinde olacak gibi görünse de Türkiye’ye yansımaları ağır olacak.
Tüm bu veriler ışığında gerçeğin farkında olan Ankara, Moskova ile Kiev arasındaki gerilimi dindirmeye yönelik adım ve çabalarını yoğunlaştırırken, NATO üyesi olmamız nedeniyle girişimlerimizin Moskova nezdinde karşılığını bulamadık. Putin’in 20 Şubat’ta sona erecek Pekin (Beijing) Olimpiyat Oyunları bitmeden harekat için düğmeye basacağı iddiaları sürerken, gündemindeki Ankara ziyareti büyük bir merakla bekleniyor.
***
KDV İNDİRİMİ
Gıdadaki KDV oranın yüzde 1’e indirilmesiyle yurttaşların harcamalarında yüzde 7’lik bir indirim sağlanmış oldu. Bu da ortalama bin beş yüz liralık gıda harcaması olan bir aile için aylık 100 lira civarında ek gelir anlamına geliyor ki, yurttaşların fatura mağduriyetinin giderilmesine çok az da olsa katkısı olur.
Bu indirim, İstanbul’un merkez ilçelerinde bir adet patlıcan, bir domates, bir salatalık ve bir biberin 20 lira olduğu bir dönemde mutfaktaki yangını söndüremeye yetmez ama yine de çok önceden düşünülmesi, yapılması gereken adımın geç de olsa atılmış olması doğrudur. Sırada mazot, elektrik ve doğalgazda yapılması gereken indirimler var. Bunların yapılmaması halinde artan maliyetlerden beli bükülen çiftçi toprağa küser, dar gelirli kuru soğan-halk ekmeğe mahkum olur.
***
YASTIK ALTI
Dünyadaki en yüksek enflasyona sahip ülkelerden biri olmamız hükumeti yeni arayışlara yönlendirdi. Hazine ve Maliye bakanı Nureddin Nebati, “Türkiye Ekonomi Modeli, Yeni Adımlar ve Enflasyon Tedbirleri” başlığı altında, “yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması” çerçevesinde, Hazine Destekli Kefalet Sistemi ve Çeyrek Altın Katılım hesabına ilişkin çalışmalarını kamuoyuyla paylaştı. “Birlikten Berekete # Kazanan Türkiye” sloganıyla lanse edilen yeni modelle, 5 bin ton olduğu iddia edilen 250-300 milyar dolarlık yastık altındaki altının en az yüzde yirmisinin ekonomiye kazandırılarak enflasyonun dizginlenmesi hedefleniyor.
***
AHLATLIBEL ZİRVESİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısı üzerine Millet İttifakı’nı oluşturan 6 siyasi partinin liderleri Ankara Ahlatlıbel’deki Çankaya Belediyesi Tesisleri’nde 5 saatten fazla süren bir yuvarlak masa toplantısında bir araya geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemine ilişkin Mutabakat Metni” üzerindeki son rötuşları yaptılar. Liderler partilerinin, etkin ve katılımcı bir yasama, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim, tarafsız ve bağımsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesisi konularında, güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme hedefi üzerindeki görüşlerini 28 Şubat’ta kamuoyu ile paylaşacaklar. Oluşumun demokrasimizin geleceği için hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
***
BARAJSIZ SINAV
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı YÖK, yayınladığı tartışma yaratan kararıyla üniversite sınavlarında baraj puanlarının kaldırılarak, sınav sürelerinin de 135 dakikadan 165 dakikaya çıkartıldığını açıkladı.
Eğitim-İş karara, gençler için “umut tacirliği” nitelemesi yaparken, “meselenin baraj değil eğitim ve sınav sisteminin kendisi olduğuna” dikkat çekti. Yetişmiş liyakat sahibi eğitim kadroları olmadan, eğitimizdeki yapısal sorunların üstesinden gelinmeden, gerekli altyapı sağlanmadan her yere gelişigüzel üniversite açıp, üniversite diploması dağıtmanın sadece diplomalı işsizler ordusu yaratmaktan öteye gitmediğini görmemiz gerek.