RTÜK Üyesi Tuncay Keser, TUSAŞ saldırısı ile ilgili yayın yasağı kararını ihlal ettiği gerekçesiyle 13 televizyon kanalına verilen yaptırım kararlarına muhalefet şerhi yazdı. Keser, şerhinde “Yayın yasağı kararından sonra, neredeyse tüm medya hizmet sağlayıcı kuruluşta olaya ilişkin haber ve görüntülere yer verilirken, yalnızca 13 kanal için yaptırım kararı alınması; rasyonel değildir, yaptırımların kanuniliği ve eşitliği ilkesine de aykırıdır” ifadelerini kullandı. Keser, sınırları belli olmayan yayın yasaklarının keyfi müdahalelerin önünü açtığını ve demokrasiyi zedelediğini belirtti.
RTÜK Üyesi Tuncay Keser, TUSAŞ saldırısı ile ilgili yayın yasağı kararını ihlal ettiği gerekçesiyle 13 televizyon kanalına verilen yaptırım kararlarına muhalefet şerhi yazdı.
“Yalnızca 13 kanal için yaptırım kararı alınması rasyonel değildir”
Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararıyla 23.10.2024 saat 17:41’den sonra yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında faaliyet gösteren medyada “her türlü haber”in yasaklı hale getirildiğini belirten Keser, bu tür kararların halkın haber alma hakkını yok ettiğini söyledi. Keser, yayın yasağı kararına rağmen hemen hemen tüm kanallarda haberlere yer verildiğine işaret eden Keser, sadece 13 kanal için yaptırım kararı alınmasının rasyonel olmadığını belirtti.
Keser, şerhinde şu ifadelere yer verdi:
“Kapsamı ve sınırı belirli olmayan yayın yasağı bu haliyle ölçüt alındığında, medya hizmet sağlayıcı kuruluşların 17:41’den sonra söz konusu saldırı ile ilgili herhangi bir haberi vermesi mümkün değildir. Böyle bir karar, halkın haber alma hakkını yok etmektedir. Ancak hemen hemen tüm kanallarda bu haberlere yer verilirken, sadece 13 kuruluş için rapor hazırlanması izaha muhtaç bir durumdur. Ayrıca yayın yasağının çerçevesi ‘her türlü haber’ olarak belirlenmişken, yaptırım uygulanan 13 kanal için ‘bölgeden canlı yayın yapılması’, ‘bazı görüntülerin verilmesi’ gibi farklı ihlal gerekçeleri sayıldığı görülmektedir. Yayın yasağı kararında; hiçbir ölçüt ya da sınır çizilmezken, yaptırım aşamasında her bir kanal için farklı ihlal ölçütleri tanımlanması, değişik ihlal gerekçeleri sunulması; hukuki olmadığı gibi, objektif ve hakkaniyetli bir tutum da değildir. Yayın yasağı kararından sonra, neredeyse tüm medya hizmet sağlayıcı kuruluşta olaya ilişkin haber ve görüntülere yer verildiği dikkate alındığında, yalnızca 13 kanal için yaptırım kararı alınması; rasyonel değildir, yaptırımların kanuniliği ve eşitliği ilkesine de aykırıdır”
“AİHM sınırları belirli olmayan yayın yasağı kararlarının hak ihlali oluşturduğuna hükmetmiştir”
Şerhinde, sınırları belirli olmayan, yazılı ve görsel basın ile birlikte internet ve sosyal medyayı da kapsayan bir yayın yasağının, basın ve ifade özgürlüğü ile birlikte iletişim özgürlüğünü de ortadan kaldıracağını belirten Keser, “Hukuk devletinde böyle bir durumun kabul görmesi mümkün değildir” dedi.
Anayasa Mahkemesi’nin 2019 yılında sınırı belirli olmayan yayın yasağı kararlarının basın ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini hüküm altına aldığına dikkat çeken Keser, “Anayasa Mahkemesi, 5 yıl önce yayın yasaklarına dayanak yapılan Basın Kanunu’nun ‘belirliliği’ ve ‘öngörülebilirliği’ sağlamadığını ortaya koymuştur. Ayrıca AİHM de sınırları belirli olmayan yayın yasağı kararlarının hak ihlali oluşturduğuna hükmetmiştir” ifadelerini kullandı.
“Demokrasi zedelenmektedir”
Keser, şerhinde şu değerlendirmelere yer verdi:
“Gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerekse AİHM’in kararlarında vurgulanan nokta; yayın yasağı kararından beklenen yarar ile basının haber verme hakkı arasında bir dengenin sağlanması ve özgürlüklere keyfi müdahalelere karşı hukuki güvence gerekliliğidir. Bu hukuki güvence şu anda yoktur. Sınırı belirli olmayan ve ‘her türlü haber’i yasaklayan kararlarla, özgürlüklerin korunduğunu söylemek mümkün değildir. Bu noktada ‘öngörülebilirliği ve belirliliği’ sağlama sorumluluğunun öncelikle yasama organı ile yayın yasağı kararı alan kurumlar ve kararın denetimini yapan kurumlarda olması, demokratik hukuk devletinin gereğidir. Buna rağmen aradan geçen 5 yıllık sürede bu konuda hiçbir adım atılmamıştır. Özgürlükleri güvencesiz bırakan bu durumun sürdürülmesi, keyfi müdahalelerin önünü açmakta, demokrasiyi zedelemektedir.”