Nur Yıldız

Asırlık lise ilk günkü ihtişamıyla eğitimin hizmetinde Asırlık lise ilk günkü ihtişamıyla eğitimin hizmetinde

“Annemin Kahve Falı" serisinden ironik ve alaycı üslubuyla akıllara kazınan Ressam Işık Çuhacıoğlu, Başkent'i kendi icat ettiği sarkıt tekniğiyle renklendirmeye devam ediyor. 

Annesinin kahve fallarından tanıdığımız Çuhacıoğlu, “Tek Yaprak, Semboller ve Motifler” adlı resim sergisini Galeri Soyut’ta açtı. Sanatçı, kendi buluşu olan Sarkıt tekniği ve tuval üzeri yağlı boya eserlerinden oluşan 50 çalışması Başkentli sanatseverlerle buluşturdu. 

Çuhacıoğlu, “Tek Yaprak, Semboller ve Motifler” adlı sergisinde yer alan eserleriyle dünya uygarlıklarını, kültürlerindeki ortak ve farklı sembolleri, motifler aracılığıyla yeniden anlamaya, anlamlandırmaya ve açıklamaya çalıştığını ifade etti:

“Adem ve Havva'nın cennetten kovuluşunda yer alan simge yasak elma ve cennette çıplaklıklarını örtmek için incir yaprağı kullanması bende 'Tek Yaprak, Semboller ve Motifler'  düşüncesini doğurdu. Tek yaprağın üzerinde sembol ve motifleri iletişim aracı olarak araştırıp işlemeye başladım.” 

Dünyada tarihler boyu iz bırakmış uygarlıkların motiflerinden yararlandığına vurgu yapan Çuhacıoğlu, sergiye konu olan eserlerini şöyle anlattı:

“Mitolojik semboller, dini motifler, çintemani motifi, halı ve kilimlerimizdeki hayat ağacı, kuş çeşitleri, geyik, aslan, tilki, dağ keçisi, tavşan, boğa ve çift başlı kartal gibi hayvanlar. Yıldız çeşitleri, göz, tılsım, üçgen, masonik semboller, burç ve gezegen sembolleri, şaman sembolleri, eski Türk devletleri bayrak sembolleri, Vikingler, Hazar Türkleri, Selçuklular, Osmanlılar, Kuzey Amerika Kızılderilileri, İnka, Aztek ve Mayalar, Asurlular, Alevi-Bektaşiler, Çerkezler, İskitler, Sümerler ve Yahudiler gibi birçok kültür ve medeniyetin çeşitli sembol ve motiflerini kullanarak eserlerimi ürettim. Eserlerde kullandığım motiflerin yönüne göre de anlam değişiyor. Örneğin gamalı hacı Hitler kötü bir amaçla kullandı ve ortak hafızaya kötü olarak kazındı. Oysa gamalı haç özbeöz Türk sembolüdür.” 

Çuhacıoğlu, bundan sonraki süreçte iki yılda bir sergi açacağını ifade ederek, “Sarkıt tekniğinin geç ürediğini ifade edebilirim. Bu sergi de iki yıllık çalışma sürecimin sonucunda oluştu ve seri üzerine çalışırken birkaç tane yeni proje geliştirdim O projeleri geliştirmeye devam edebilirim. Yine sarkıt tekniğinden ilerlemeye devam edeceğim” dedi. 

Sarkıt tekniğinin mucidi: “Mağaralardaki dikitlerden esinlendim”

Sanatçı, kendi icat ettiği sarkıt tekniğini 24 Saat’e anlattı;

“Atölyede bir resmi bitirirken ya da toparlanırken boya kaldıysa onu hemen diğer bir tuvale zemin olarak atarım. O gün de böyle değişik bir şekilde attım. Sarkıt tekniğini spatulayla yapıyorum ve en az üç renk kullanıyorum. 2007 yılında icat ettiğim bir teknik. Yağlıboyayla özel bir kıvam oluşturuyorum. Sarkıt dikitlerden esinlendiğim için adını sarkıt tekniği koymaya karar verdim. Kuruma süreci oldukça uzun olduğundan düzenli ve sürekli çalışmam gerekiyor. Çalışma sisteminde de şöyle bir husus var, hangi şekli çizerseniz çizin yukardan aşağı bir basamak gibi inmeniz gerekiyor. Ne çizersem çizeyim her şey yatay düzlemde gidiyor. Çizgili kâğıt üzerindeymiş gibi yukarıdan aşağı doğru çekilerek diziliyor. Öyle olduğunda sarkıtların birbiri üzerindeki basıncı ve birbirini tamamlama biçimi daha iyi oluyor ve aşağıyla sarkma açıları da eşit oluyor.”

“İzleyiciye bir anahtar vermek gerek”

Çuhacıoğlu, sanata yaklaşımını ise şöyle özetledi:

“Hiçbirimiz birbirimize benzemiyoruz. Ağzımız, burnumuz, kulağımız var ama farklı düşünüyoruz. Farklı besleniyoruz. Yaşamdan beklentilerimiz farklı. Sanat eseri de öyle. Her sanatçının kendine özgü bir dili var. O dil aracılığı ile yeni bir şeyler sunma derdinde. Belki de çok kötü bir şeyi çok iyi bir dille renkle biçimle anlatıyorsun. Sanat sadece estetiği arayan bir şey değildir. Bazı sanatçı arkadaşlarımız ‘ben eserlere isim koymam, izleyicileri yönlendirmem’ der. Ben de tam tersini düşünürüm. Çünkü her insan sanatı anlamayabilir ama zevk alabilmesi, anlayabilmesi için ona bir anahtar vermek gerekiyor ki o kapıyı açsın, içeri girebilsin. Bu bir biçimle, bir renkle, bir leke ya da düşüncenin orada beliren formuyla ona bir yol vermek. O kişiler de izlediği zaman bunlardan feyz alabilir. Sanat eserinin felsefesi de olur, elbette ki olmayabilir de. Ama olduğu zaman güçlü bir eser olur. Gördüğün bir şeyi ya da bir düşünceyi bir hissi çok basit çizgilerle de anlatabilirsin, çok karmaşık detaylı çizgilerle de anlatabilirsin. Bu sanatçının üslubuyla ilgili bir mesele.”

Ünlü 'Annemin Kahve Falı' eserlerine de değinen Çuhacıoğlu, seriye devam ettiğine değinerek şunları söyledi;

 “Annemin Kahve Falı’nda ironik ve alaysı bir bakış var. Son sergimdeki bazı sembol ve biçimler de kahve fallarından alıntıdır. Bu seriye çalışmaktan çok keyif alıyorum ve ilerleyen süreçte de devam edeceğim. Annem çok fazla kahve falı baktırırdı. Pek çok insan da baktırıp bir tür psikoterapi yöntemi olarak kullanıyor. Benim için bu serinin bilim dışı şeylere inanan insanlara ironik bir bakış var. Alaysı bir teknikte devam etti diyebilirim. Ben de fal baktırıyorum. Denk düşürdüğü bir şey var mı yaşamımda diye merak ediyorum. Beni gülümsetiyor ama onunla yaşamımı düzenlemiyorum.” 

Akıl ve bilimin esas alındığı bir dönemde yaşamasak da işlerin rayına geleceğine inancını kaybetmeyen Çuhacıoğlu, “Ama rayına girecek. Sonuçta böyle ülkeler her zaman olur. Akıl kazanır, kazanmak zorunda, kazanacak. Akılsızlar da biraz akıllanacak” sözleriyle umudunu dile getirdi. 

Muhabir: Nur Yıldız