Afetzedelere ilk yaklaşımımız nasıl olmalı, iletişim sürecini nasıl devam ettirmeliyiz? Psikolojik ilk yardım nedir, ne değildir? Binlerce vatandaşımızın canlarına mâl olmuş bu yıkım, kolektif bir travmaya sebep olabilir mi? Tüm hayatları bir gecede değişen insanlar yeniden başlama gücünü nasıl sağlarlar? Psikolog Aysu Naciye Koçak Koşmaz yanıtladı
CEMRE POLAT/ANKARA- “Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketlerinden biri” olarak nitelendirilen 6 Şubat Pazartesi günü meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremin ardından yurttaşlar, yardım kuruluşları ve kurumlar tarafından yaralar onarılmaya çalışılıyor. Afetin etkilerine direkt veya dolaylı yoldan maruz kalan tüm insanlar için toparlanmanın uzun süreceği öngörülüyor. Halkın moralinin yüksek olması da toparlanma sürecinde çok önemli bir rol oynuyor. Sağlıklı düşünebilmek ve karar verebilmek, kendi hayatlarımızı düzenlemenin ve başkalarına yardım etmenin ilk koşulu. Fakat bugünlerde toplumun büyük bir kısmında korku, üzüntü, güvensizlik gibi duygular görülebiliyor. Depremin ilk gününden beri süreç yönetiminde eksiklikler olduğu düşünülüyor. Nakdi yardım bağışlarının kurumlar yerine daha çok sivil toplum kuruluşlarına yapılması, devlet kurumlarına duyulan güvenin sarsıldığını gözler önüne seriyor. “Kader” deniyor, “şehit” deniyor, “melek” deniyor. Depremin üzerinden günler geçiyor, “neden bu kadar geç?” denmiyor, enkazın altında bir hafta yaşayabilen insanlara “mucize” deniyor. Yağmacılık iddiaları ile bazı gruplar ötekileştiriliyor, şiddet görüyor ve şiddet videoları paylaşılarak ötekileştirme fikrini yayıyor. Sosyal medya temelli büyük bir dezenformasyon sorunu yaşanıyor. Tüm ülke gün boyu yaşananları izliyor, okuyor. Gerginlikler ve çatışmaların sıklaşması ile birbirine yabancılaşma, yalnızlaşma, güvensizlik gibi duyguların tırmandığı bir süreç yaşanıyor. Bu yaşananlar toplumsal bir travmaya sebep olabilir mi? Travmadan doğrudan veya dolaylı yoldan zarar görmüş kişilerle beraber zarar görmemiş olanların, toplumsal yapının içindeki farklı sistemlerin; kuruluşların, yapıların ve devletin, yaşanan durum karşısında aldığı tavır, sürecin seyrinde rol oynuyor. Toplumun bazı üyelerinin yaşanan duruma duyarsız kalmaları ve destek olmamaları, travmadan etkilenmiş olmasak bile kendimizi yaşadığımız yerde güvende hissetmememize sebep oluyor. Yaşananların göz ardı edildiği ve paylaşılmadığı durumlarda iyi niyetten emin olamama, tahammülsüzlük gibi duygular ortaya çıkıyor. Bu durum, toplumsal ruh sağlığının sağlıklı bir düzeyde yaşanamaması tehlikesini taşıyor. Halkın çoğunda güvensizlik, nefret ve öfke duyguları uyanıyor. Depremzedelerin maddi manevi tüm hasarlarının karşılanacağı sözü veriliyor. Bir yıl içinde yıkılan tüm yapıların tekrar inşa edileceği söyleniyor. Peki bir yıl, yıkılan hayatların ve ruh sağlığının inşasına yetecek mi? 10’dan fazla ilimizi etkileyen, binlerce vatandaşımızın canlarına mâl olmuş bu yıkım, kolektif bir travmaya sebep olabilir mi? Tüm hayatları bir gecede değişen insanlar yeniden başlama gücünü nasıl bulacaklar? Psikolojik ilk yardım nedir, ne değildir? Afetzedelere ilk yaklaşımımız nasıl olmalı, bu süreci nasıl devam ettirmeliyiz? Psikolog Aysu Naciye Koçak Koşmaz, sorularımızı yanıtladı. Psikolojik ilk yardım nedir, nasıl uygulanır? Psikolojik ilk yardım, acı çeken yardıma ve desteğe ihtiyaç duyan kişilere sağlanan insani ve destekleyici ilk müdahaledir. Psikolojik ilk yardım, yakın zamanda ciddi bir kriz durumuna maruz kalan kaygılı ve stresli insanlar içindir. Yetişkinlere de çocuklara da uygulanır. Öncelikle ihtiyaç ve kaygı belirlenir ardından temel ihtiyaçlar karşılanır. Bunlar gıda, su, barınak ve bilgi almaktır. Bilgi almak çok önemlidir fakat buradaki önemli nokta insanları konuşturmaya zorlamadan sadece dinlemektir. Kişinin rahatlaması ve sakinleşmesi sağlanır. Kişi bu aşamada hiçbir şeye zorlanmamalıdır. Bazı kişiler psikolojik ilk yardıma ihtiyaç duymayabilir veya istemeyebilir, bu durumda yardım istemeyen kişi zorlanmamalıdır fakat yalnız da bırakılmamalıdır. Her an bu kişilere ulaşılabilir konumda olmak gerekir çünkü kişi, belli bir süreden sonra yardım talep edebilir. Kişi yardım talebinde bulunduğunda ulaşılabilir olmalı ve destek o dakika başlamalı. Kişiyi zorlamadan pratik bakım ve destek sağlanmalı. Bunlar sağlandıktan sonra kişileri gelecekteki olası zararlardan korumak için plan yapılmalı. Psikolojik destek konusunda profesyonel olmayanlara önerileriniz nedir? Psikolojik ilk yardım sadece profesyonellerin yapabileceği bir şey değildir. Doğrudan kriz durumunu yaşamamış olabilirsiniz fakat yardım etmeye gittiğiniz andan itibaren gördükleriniz ve işittikleriniz sizi etkileyebilir. İnsandan insana etkilenme derecesi değişiklik gösterebilir. Yardım ve destek amaçlı orada bulanan biri olarak kendi iyilik halinize dikkat etmeniz çok önemli. Bu tip durumlarda hepimizin bildiği şu metafor aklımıza gelmeli: “uçaklarda oksijen maskelerini önce kendimize, sonra çocuklarımıza takmalıyız.” Siz iyi olmadan, başkasını iyi edemezsiniz. Yardım etmeyi ve destek olmayı o an yapabileceğimiz tek şey olarak gördüğümüz için hemen yardıma koşuyoruz fakat kendi iyilik halimizi devre dışı bırakarak hareket edemeyiz. Bu sebeple önereceğim ilk şey, psikolojik destek sağlamak isteyen insanların kendilerine dikkat etmeleri olur. Siz kendinize dikkat etmelisiniz ki başka bir insana fayda sağlayabilesiniz. Yardım etmek istemek ile yardım etmeye hazır olmak arasında fark vardır. Öncelikle buna hazır olup olmadığımızın cevabını kendimize dürüstçe vermeliyiz. Yardım amacıyla kriz ortamına giderken, orada üzücü birçok olayla karşılaşacağımızı bilerek gidiyoruz. Fakat orada yaşayacağımız farklı birçok stres kaynakları da var. Çok büyük sorumluluklar, saatler süren çalışmalar, görev tanımının olmaması, iletişim aksaklıkları, teknik aksaklıklar gibi birçok farklı stres kaynağı mevcut. Bu sebeple kendi stresinizi nasıl kontrol edebileceğinizi bilmeniz gerekiyor. Başa çıkma stratejisi kişiye göre değişkenlik gösterebilir fakat birkaç öneride bulunacak olursak; geçmişte stresli olduğunuz anlardan nasıl kurtulduğunuzu düşünün, bu sizin için iyi bir yol gösterici olabilir. Mümkün olduğu kadar yemek ve su ihtiyaçlarınızı karşılamaya özen gösterin. Kendinize molalar ayarlamaya çalışın. Bu söylediklerim kulağa lüks gibi geliyor olabilir fakat unutmayın ki tükenirseniz kimseye faydanız dokunmaz, bu sebeple düzenli dinlenme aralıkları çok önemli. Kriz yaşamış insanların tüm sorunlarını çözebilme imkânınız olmadığını unutmayın, böyle bir sorumluluk edinmeyin. Bu, motivasyonunuzu daima aşağı çeker. Son olarak destek vermek için orada bulunan diğer insanlarla iletişim halinde olun, birbirinizi kontrol edin. Destek olmak için orada bulunurken sizin de desteğe ihtiyacınız olan dakikalar olacak. Bununla birlikte, eğer bu konuda deneyiminiz yoksa bir organizasyon veya toplulukla çalışmanızı öneririm. Bu gibi doğal afetler sonrasında ilk psikolojik yardım olarak empati yapılması gerektiği söyleniyor. Bu doğru mu? Halkın çoğunluğunda hüzün, öfke ve ümitsizlik olduğunu görüyoruz. Durum böyleyken soğuk kanlı kalmak ve karşımızdakine aynı soğuk kanlılıkla yaklaşmak ne derece mümkün? Kriz anını yaşamış bir birey yoğun stres altındadır ve stres altındaki bir kişiyle iletişim biçimi çok önemlidir. Söylediğiniz gibi halkın çoğunluğunda hüzün, öfke ve ümitsizlik var fakat unutmamalıyız ki kriz anını yaşayan insanlar da bir o kadar üzgün, kaygılı ve şaşkın. Üstelik bazı kriz durumlarında kişi kendini suçlayabilir. Durum böyleyken bizim öfkeyle ve ümitsizlikle yardım etmeye çalıştığımız kişi bizden kaynaklı olarak daha fazla incinebilir. Sakin olmak ve anlayış göstermek en önemli iki maddemiz diyebilirim. Bizim amacımız stres altındaki bu kişilerin daha güvende olmasını sağlamak, onu anlamak, saygı göstermek ve onun önemli olduğunu hissetmesine yardımcı olmak. Üzgün olmak çok doğal, kimse sizden hiçbir şey olmamış gibi bu süreci pozitif bir şekilde yürütmenizi istemiyor. Zaten böyle olursa, karşı taraf çok daha fazla incinir. Evet, ortamda hüzün hep olacak fakat öfke ve ümitsizlik bizi daha kötü sonuçlara sürükler. Bu sebeple önce psikolojik ilk yardımda bulunacak kişiler kendi duygu ve düşüncelerini stabil tutmalı, önceliğinin ne olduğunun farkında olmalı ve kendi iyi olma halini baz alarak bu yardımda bulunmalı. [caption id="attachment_264958" align="alignleft" width="384"] Psikolog Aysu Naciye Koçak Koşmaz[/caption] Yaş grubuna, cinsiyete, kişiye olan yakınlığımıza veya kişinin yaşadığı durumun ciddiyetine göre yaklaşımlarımızı ve tutumumuzu değiştirmeli miyiz? Eğer öyleyse kime nasıl yaklaşmalıyız? Özellikle çocuklarla iletişim konusunda önerileriniz nelerdir? Yaş grubu, cinsiyet hatta krizi yaşayan kişinin kültürü, yaklaşımımızı etkileyen çok önemli faktörlerdir. Öncelikle çocuklara bakacak olursak, çocuklar bu tarz kriz durumlarında yetişkinler gibi incinebilirler. Kriz anında çocuk kendini güvende hissettiği ortamdan tamamen çıkar. Sadece bu bile çocuğun fazlasıyla incinmesine sebep olurken birçok kötü ve farklı başka senaryolarla da karşı karşıya kalabiliriz. Çocuklar kendi temel ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için ve kendilerini koruyamadıkları için biraz daha farklı ilerlemek durumunda kalıyoruz. Burada en büyük isteğimiz, çocuğun tanıdık bir yüzle sakinleştirilmesi. Yanlarında anne ve baba olursa, sakince çocuğa yaklaşmayı başarabilirlerse çocuk kriz durumuyla daha kolay başa çıkabiliyor. O yüzden çocuklara yaklaşımımızda öncelikle tanıdık ve sevdikleri insanlarla bir araya getirmeyi hedeflemeliyiz. Ardından çocuğun güvende olmasını sağlamalıyız. Maalesef ki bu süreçte birçok çocuk cinsel şiddet, kötüye kullanım ve istismara uğrama riski taşıyor. Bu sebeple güvende tutmak belki de sürecin en önemli maddesi diyebiliriz. Ek olarak, çocuğun üzücü hikayeler duyması en son isteyeceğimiz şey, bu sebeple bu tarz ortamlardan da uzak tutmalıyız. Bu süreçte çocuklarla konuşurken oldukça sakin, yumuşak ve kibar olunmalı. Göz seviyesine inerek konuşmak, anlayabilecekleri şekilde kelimeler seçmek, net ve yalın olmak çok önemli. Bu noktada yine yetişkinlerde olduğu gibi dinleyici taraf olmalıyız fakat yetişkinlerden farklı olarak çocuğun ismini, yaşını, aileleri hakkındaki bilgiyi sabırla öğrenmeye çalışmalıyız ki çocuğun ailesi ile iletişim kurulabilsin. Eğer çocukla zaman geçirmeye devam ediyorsak iletişimimizi koparmamaya gayret etmeliyiz ve yaşlarına, ilgi alanlarına göre oyunlar oynamaya çalışabiliriz. Genel bir çerçevede bakacak olursak, yetişkinlere ilk yaklaşımımız sessiz, sakin bir dinleyici olurken, çocuklara yaklaşımımız biraz daha interaktif olmalı. Kriz anında yardıma gittiğimiz kişi bir yakınımızsa yine bir yetişkine yaklaştığımız anki sakinlik çok önemli. Telaşla diğer tanıdıklarınızı sormak kişiyi daha çıkmaz bir şok anına sürükleyebilir. İnsanların yaş, cinsiyet, gelenek, kültür ve dinlerini dikkate alarak konuşulmalı. Doğal afetlere maruz kalan kişilerde ne gibi davranış değişiklikleri görülebilir? Değişimleri dışarıdan gözlemleyebilir miyiz? Kriz anını yaşayan insanlar çeşitli tepkiler gösterebilir. Bunun genel bir belirtisi yoktur, kişiden kişiye farklılık gösterebilir fakat en yaygın olan belirtilerden bahsedecek olursak; titreme, baş ağrısı, aşırı yorgunluk hali, ağrı, sızı ve iştahsızlık gibi fiziksel belirtiler gözlemlenebilir. Buna ek olarak ağlama, üzüntü, depresif duygu durumu, yas hali davranışları gözlemlenir. Bu insanlar sürekli tetikte veya gergin olabilirler. Bu sebepten yoğun kaygı ve korku hali vardır. Bazı insanlarda suçluluk ve utanç gözlemlenir çünkü kişi, diğerlerini koruyamadığını veya yardım edemediğini düşünebilir. Bazı insanlarda kafa karışıklığı, gerçek dışı hissetme, dezoryantasyon yani yönelim kaybı; zaman, mekân, nereli olduğu, ne yaptığı, kimliği hakkında bir fikri olmama hali yaşanabilir. Bazı insanlarda ise duygusal hissizlik, tepkisizlik olabilir veya hiç konuşmayabilir. Bunlara ekleyebileceğimiz birçok şey daha bulabiliriz fakat burada önemli olan nokta, her insanın stresle başa çıkma stratejisinin farklı olduğunu bilmek. Her kişi kriz anından aynı derecede etkilenmez ve aynı tepkileri vermez, bu sebeple psikolojik ilk yardımda bulunacak insanlar bunu göz önünde bulundurmalı. Konuşmayan birini konuşmaya zorlamamalı, çok konuşan birini asla bölmemeli. Yaklaşımlar, parmak izi gibi kişiye özel ve uygun olmalı. Travma yaşayan kişilere ilk yaklaşımımız nasıl olmalı ve devamında gelen süreci nasıl yönetmeliyiz? Bu süreçte neler yapılmalı ve neler yapılmamalı? Öncelikle sadece izlemeliyiz. Bu noktada güvenliğini kontrol etmeli, temel ihtiyaçlar saptanmalı, eğer ki ciddi tepki gösteren kişiler varsa anında müdahale edilmeli. İzlememizi bitirdikten sonra konuşmak için sessiz güvenilir bir yer bulmaya çalışılmalı, dikkat dağıtıcı unsurlar en aza indirilmeli fakat kişi konuşmaya asla zorlanmamalı. Kişinin hikayesine, anlattıklarına ve mahremiyetine saygı duyulmalı hiçbir şey için acele ettirilmemeli. Özellikle kişinin anlattıkları asla yarıda kesilmemelidir. Kişi yalnız bırakılmamalı, yanında olunmalı. Kişinin yaşı, cinsiyeti ve kültürünü anlamak ve bilmek çok önemli. Bazen destek amaçlı sarılmaları çok görüyoruz fakat bu, kişi için uygunsuz ve rahatsız edici bir davranış da olabilir. Uygun olduğundan emin değilseniz kişiye dokunmamalısınız. Anlatılanları dinlerken, kişinin yanındayken sakin ve sabırlı olunmalı, gerekirse hiç konuşmadan sessizce durmalı. Asla yargılayıcı cümleler kurulmamalı. “Böyle düşünmemelisin, hissetmemelisin” veya “Çok şanslısın yaşıyorsun, hayattasın” gibi cümleler kurulmamalı. Biz, bilgi almaya çalışırken aynı zamanda karşı taraf da yakınları veya olay hakkında bilgi almaya çalışabilir. Bu noktada yalan söyleyip kişinin güvenini sarsmamalıyız, ne bilip bilmediğiniz hakkında dürüst olmalı ve eğer sorduğu soruları bilmiyorsak bilmediğimizi fakat onun için öğrenmeye çalışacağımızı ifade etmeliyiz. Kriz yaşayan bir kişinin tüm sorunlarını çözebilir konumda olmadığımızı bilmemiz gerekiyor. Bazen yardım amaçlı kriz yaşanan ortamda bulunan kişiler kendilerine böyle büyük sorumluluklar yükleyebiliyor. Bazen sadece çok üzgün olduğunuzu, karşı tarafın ne kadar büyük bir üzüntü içinde olduğunu bildiğinizi ifade etmek yeterlidir. Ve en önemlisi sessizliğe izin verilmeli. Kriz yaşamış kişinin sadece sessizliğe ihtiyacı olabilir. Yaşanan olayların büyük bir kısmı sosyal medya üzerinden takip ediliyor. Gün içinde devamlı olarak doğrusuyla yanlışıyla birçok bilgi yayılıyor. Medya, şu aşamada bir yardımlaşma platformu görevi de görüyor. Bu sebeple insanların çoğu, gününün büyük kısmını internette geçiriyor. Bu durumun psikolojimiz üzerinde etkileri nasıl olur? Evet, özellikle son yaşadığımız depremde sosyal medyanın müthiş gücünü yeniden hissettik. İnsanlar birçok sosyal platformdan yardım talebinde bulundular ve birçoğunun yardım talebi karşılık buldu. Bu müthiş bir şey, sosyal medya sayesinde göçükten çıkarılan yüzlerce insan oldu. Fakat bu faydalı etkisinin yanı sıra söylediğiniz gibi birçok yanlış bilgi de aktarılabiliyor. Ülke olarak bu zorlu süreçten geçerken sosyal medyanın hem hayat kurtarıcı olduğunu görüyoruz hem de psikolojimiz açısından zedeleyici olabileceğini görüyoruz. Öncelikle sosyal medyada paylaşılan her içeriğin doğru olmadığını kendimize hatırlatmalıyız. Sosyal medyadan bu haberleri okurken kendimize dönüp bakmalıyız. Üzülmemiz çok normal fakat bu haberlerin bizi çok etkilediğini fark ediyorsak ve duygu durumumuzun ciddi değişikliğe uğradığını gözlemliyorsak kendimizi bu haberlerden uzak tutmaya çalışmalıyız. Özellikle aşırı panik yaratan haberlerden uzak durmalıyız. Biz paniğe kapılırsak krizi yaşayan insanlara panikten, kaygıdan ve fazla stresten başka bir şey sunamayız. Özellikle bazı sosyal medya hesaplarından paylaşılan insanların duygularını istismar eden dehşet verici içerikler görüyorum. Acı çeken insanların fotoğraflarının ardına acı verici fon müzikleri ekleyerek videolar kurgulanıyor, tamamıyla duygusal bir istismar yapılıyor. Bu noktada kendimize “Bu paylaşımın kime ne gibi bir katkısı var?” diye sormalıyız. Eğer bir katkısı yoksa o haberlerden ve paylaşımlardan kendimizi uzat tutmalıyız. Yapabileceğiniz şeylere odaklanın, maddi ve manevi verebileceğiniz destekleri düşünün. Bunlardan başka yapabilecek bir şeyiniz kalmadıysa, bu tarz içerikleri takip etmenin psikolojik olarak sizi yıpratacağının farkında olun. Çünkü sabaha kadar ekran başında olmak hiçbir fayda sağlamayacak. Yaşamış olduğumuz bu depremin etkilerini ülkece uzun süreler hissedeceğiz. Size düşen maddi ve manevi yardımlarda bulunduysanız, gelecekte verebileceğiniz destekler için lütfen biraz dinlenin. Ek olarak duruma çocuklar açısından bakacak olursak, onları televizyonlardan ve sosyal medyadan uzak tutmalıyız. Çocuklar, olayları yetişkinler kadar anlamlandıramaz. Özellikle 8 yaşından küçük çocukların olayı anlaması çok zor. Şu an bir tepki vermeyebilir ancak sonuçları günler, haftalar sonra çok başka şekillerde karşımıza çıkabilir. Çocuklara açıklama yaparken kesinlikle “Bina yıkıldı, insanlar altında kaldı. Bazısı öldü, bazısı yaşıyor” gibi cümleler kurmayın. Yaşlarına uygun, anlayabilecekleri şekilde kısa ve yalın açıklamalar yapın. Geleceğe dair umut vadeden bilgilendirmelerde bulunun. Kişiyi hangi aşamada profesyonel destek almaya yönlendirmeliyiz? Yaşanılan olayların etkisi devam ediyorsa, rahatsızlık veriyorsa, bu kişinin işlevselliğini etkiliyorsa ve yaşam kalitesini düşürüyorsa bu noktada profesyonel bir destek almalı. Enkazdan kurtarılmış kişilerin ve çocukların fotoğraflarının medyada yayılması ilerisi için kişilerde nasıl etkilere yol açar? Bazı sosyal medya hesaplarında ve haber kanallarında depremzedelerin yüzlerinin açık açık gösterildiğini ve haber içeriği üretmek için konuşmaya zorlandıklarını görüyoruz. Bu gibi paylaşımlarda bulunanlar için önerileriniz nelerdir? Öncelikle bu fotoğraflar, videolar kişinin izni olmadan kullanılıyor. Bu, bizim açımızdan etik kurallarına uygun değil. Örneğin: paylaşılan bir çocuğun fotoğrafında acı, dehşet, yaralar, hüzün; belki de kan olabiliyor. O çocuğun büyüdüğünde, bu fotoğrafı gördüğünü hayal edebiliyor musunuz? Ona hissettirebileceği şeyleri bir düşünün... Kendinizi en kötü hissettiğiniz anın fotoğrafı tüm Türkiye’ye hatta tüm dünyaya paylaşılsın ister miydiniz? Bunun cevabı, aslında bize ne kadar hatalı bir davranış olduğunu anlamamızda katkıda bulunuyor. Çocuklar fiziksel ve psikolojik açıdan en kırılgan canlılardır. Bir çocuk için travma olan bu kriz anını somut olarak kalıcı bir şekilde sunmak, o çocuğa yapılan çok büyük bir haksızlıktır. Unutmamalıyız ki o çocuklar o binaların altında kalarak zaten çok büyük bir haksızlığa uğradılar. Biz de bu fotoğrafları paylaşarak bu haksızlığa devam ediyoruz. Sadece fotoğrafı çekilen çocukların psikolojik açıdan zedelenmesinin yansıra bu fotoğrafları gören diğer çocuklar için de çok büyük etkilere sebep olabilir. Paylaşımda bulunanlara özellikle bunları düşünerek hareket etmelerini öneririm. İletişim kurarken yine sakin, sessiz ve sabırlı olmaları gerektiğini vurgulamamda yarar var. Hepimiz bilgi almak istiyoruz, hepimiz çok merak ediyoruz fakat kriz anından çıktığı ilk anda soru bombardımanıyla karşılaşan kişi, şok ve donma davranışı gösterecek ve bu durumdan çıkması daha zor olacaktır. Bu konuda daha hassas davranılmalı. Toplumsal travma nedir? Toplumsal travmayla nasıl başa çıkılabilir? Toplumsal travma, ani gelişen ve bir grup insanı etkisi altına alan durumdur. Toplumsal travma sonrası etkilenen grupta korku, üzüntü ve çaresizlik hakimdir. Toplumsal travmalar, kişinin kolektif belleğinde çok uzun süre durur yani unutulması çok zaman alır. Bu da demek oluyor ki kişide etkisi uzun süreler devam eder. Bizler, uzun süre etkisi devam eden olumsuz olaylar var olduğunda muhakkak ki profesyonel destek alınması gerektiğini vurgularız. Daha detaylı açıklamak gerekirse, bu travmatik olayların etkisiyle kişilerde bir süre uyku bozuklukları, flashbackler, yoğun duygu değişimi, konsantrasyon bozukluğu, yeme bozukluğu görülebilir fakat bu durumlar bir süre sonra azalarak yok olur. Eğer yok olmuyor, aksine şiddetini koruyorsa, bu bir travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olabilir. Bu noktada kişi kesinlikle profesyonel bir destek almalı. “Profesyonel destek almadan önce neler yapabiliriz?” diye soracak olursanız, öncelikle yaşanan olay hakkında konuşmaktan kaçınmayın. Yaşanan olay, adı üstünde “yaşandı”. Bunu yaşanmamış gibi hiç konuşmamak, unutmaya çalışmak; düşünülenin aksine travmanın etkilerini azaltmaz. Sosyal destek de en az profesyonel destek kadar önemli. Aileniz, arkadaşlarınız gibi çevrenizden alınan sosyal destek, iyileşmeye katkı sağlayacaktır. İnsanlar bu tarz durumlarda yalnız kalmak isteyebilirler fakat bu, durumu daha kötü hale getirebilir. Kendinize zaman tanıyın. Kendinizi mutsuz, yorgun ve çaresiz hissetmeniz çok doğal, bu duyguları da yaşamalısınız. Sadece kendinize bu duyguların kalıcı olmadığını hatırlatın. Kendinize şefkat gösterin, bu duygu ve düşüncelerin geçeceğini hatırlatın. Bu süreçte mümkün olduğunca size iyi gelen şeylerden kaçmamaya özen gösterin.
Editör: Ahmet Ertüm