Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü ve Süt Akademisi ortaklığında gerçekleştirilen 3. Ulusal Sütçülük Kongresi, “Sürdürülebilirlik perspektifinden süt endüstrisinin geleceği” temasıyla sektör temsilcilerin yoğun ilgisiyle CerModern’de gerçekleştirildi.
Naz Akman/Ankara Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü ve Süt Akademisi ortaklığında gerçekleştirilen 3. Ulusal Sütçülük Kongresi, “Sürdürülebilirlik perspektifinden süt endüstrisinin geleceği” temasıyla CerModern’de başladı. Süt endüstrisi temsilcilerinin yer aldığı kongrede sektörün sorunları masaya yatırıldı. Kongrenin açılış konuşmasını yapan Düzenleme Kurulu Başkanı Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Özer, Türkiye’de sütçülük anlamında üretilen sütün yarısının kontrol altına alınamamasına yönelik sorunlar yaşandığına dikkat çekerek, 2012-2015 yılında yapılmış olan sürdürülebilirlik hedeflerinin 2022 yılında çok geride kalındığını, eylemler konusundaki geri kalmışlığı anlattı. [caption id="attachment_459909" align="alignleft" width="528"] Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Özer[/caption] Özer, “Tarım Bakanlığı iyi niyetle işe girmekle beraber konuya yanlış yerden yaklaşıyor” Özer, sürdürülebilirlik kavramına değinerek, “Sürdürülebilirlik gerçekten kâğıt üzerinde mi saklı yoksa 2050’ye giden süreçte atılması gereken adımlar atılacak mı bunu tartışıyoruz. Sütçülük anlamında üretilen sütün yarısını kontrol altına alamamanın sıkıntısını yaşıyoruz. Sütçülükte kalite sorunu yaşıyoruz ve bu sorunu hala aşamıyoruz. Tarım Bakanlığı iyi niyetle işe girmekle beraber konuya yanlış yerden yaklaşıyor. Bu senenin başında başlayan uygulama süte protein ve yağ içeriği üzerinden bir kalite teşviği- primi verme uygulamasıydı. Akademisyen olarak sütün protein ve yağ içeriğiyle devlet neden ilgilensin, bu özel sektörün işidir. Özel sektör yüksek proteinli, yüksek yağ alıyorsa bundan mutlu olup para vermesi gerekiyorsa özel sektör verir. Ama anayasada yazılı olan halkın sağlığını, güvenliğini, koruma refleksini bir teşviğe prime dönüştürmek istiyorsa ben olsaydım bir ml sütteki hücre sayısı olan somatik hücre sayısına, antibiyotiğe odaklanan bir prim sistemini gündeme getirirdim. Dolayısıyla burada bir yanlışlık var. Bu yanlışlığın başka mevzuatlarla çatışması da söz konusu” dedi. “Kapıkule’nin dışına ürün gönderme şansımız son derece düşük” Özer, süt endüstrisindeki sorunlar hakkında ise, “Antibiyotik Türkiye’de ciddi bir sorun, bu sorunun çözümüne yönelik ciddi adımlar atılabiliyor ama yetersiz. Kulak küpesi uygulaması devam ettiği sürece antibiyotik uygulamasındaki usulsüzlüklerin önüne geçebilme şansımız yok. Bir diğer sorun sütçülükte yüzde 69- 70 üzerinde süt üreticisi 15’in altında hayvan sayısına sahip. 3,5,10 hayvanı olan insanların belirli hijyenik pratikleri uygulamasını beklemek hayal. Bize ölçek bazında bir hijyen programı veya süt toplama programı uygulamak lazım. Küçük üreticilerin etkin bir örgütlenme oranı içinde bir araya getirilmesi ve markalaşmalarının önündeki engellerin kaldırılması, teşvik edilmesi, akademi olarak önemsediğimiz bir şey. Girdi maliyetlerinin yüksekliğini herkes biliyor, bu maliyetlerin düşürülebilmesi açısından kamunun sübvansiyonunu da önemsiyoruz. Kaynaklar doğru noktaya aktarılırsa önümüzdeki 10 yıl içinde hak ettiğimiz noktaya ulaşabiliriz. Dünyada ilk 10’dayız, Avrupa’da üçüncü ülkeyiz ama Kapıkule’nin dışına ürün gönderme şansımız son derece düşük, özellikle maliyetler nedeniyle yarışamadığımız noktalar var. Özel sektörü kutluyorum, büyük gayretle ihracatta Türkiye’nin önünü açıyorlar, büyük zorluklarla, büyük mücadelelerle Türkiye’de üretilen süt ürünlerini çeşitli pazarlara ihraç ediyorlar. Türkiye’nin hak ettiği yer Kapıkule’nin dışı, oralara ulaşmak gerekiyor” sözlerine yer verdi. [caption id="attachment_459900" align="alignleft" width="414"] Ankara ÜniversitesiZiraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Hüseyin Atar[/caption] Atar, “Yüksek Ziraat Enstitüsü ülkemizdeki tüm ziraat fakültelerinin ve ziraat mühendisliği eğitiminin temelini oluşturmuştur” Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Atar, Yüksek Ziraat Enstitüsü ve Süt Enstitüsü Bölümü’nün kuruluşları hakkında bilgiler vererek, “Fakültemizin kuruluşunun 90. yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi ev sahipliğinde gerçekleştirilen 3. Ulusal Sütçülük Kongresi’ne hoş geldiniz diyorum. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü tarım eğitiminde yüksek ziraat enstitüsüne dayanan köklü bir geçmişe sahiptir. Cumhuriyetin 10. yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle 30 Ekim 1933 yılında kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne dayanmaktadır. Bu yıl ziraat fakültesi olarak 90. yılımızı kutluyoruz. Yüksek Ziraat Enstitüsü ülkemizdeki tüm ziraat fakültelerinin ve ziraat mühendisliği eğitiminin temelini oluşturmuştur. O dönem Süt ve Mamulleri Enstitüsü ismiyle 1948 yılında Ankara Üniversitesi kuruluna kadar faaliyet göstermiştir. Bu tarihten sonra Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde Süt ve Mamulleri Kürsüsü olarak 1967 yılından itibaren bağımsız statü kazanmıştır ve Süt Enstitüsü Bölümü adını almıştır. Halen eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerini sürdürmektedir. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Türkiye Süt Enstitüsü kurulumunda da aktif rol almıştır. Lisans ve lisansüstü eğitimler veren Süt Teknolojisi Bölümü hızla gelişmekte olan küresel ve ulusal süt enstitüsünün gereksinim duyduğu teorik ve uygulamalı bilgi ve becerilerin sürekliliğinin sağlanması süt bilimi, mühendisliği, teknolojisi alanında araştırmaya dayalı yeni bilgi ve berilerin üretilmesi yanı sıra süt endüstrisi alanında üretim, AR-GE ve projelendirme faaliyetlerini yürütebilecek yeterlilik ve donanımdadır” dedi. Türkiye süt tüketiminde 100 ülke arasından 56 sırada Atar ayrıca fakülte bünyesinde üretilen süt ve süt ürünlerine ilişkin ise “Ayrıca bir süt işletmemiz bulunmaktadır, süt teknolojileri bölümlerinde günde 3 ton süt işleme kapasitesine sahiptir. Burada da ziraat fakültesi ismiyle beyaz peynir, kaşar peyniri, kefir, yoğurt ve tereyağı üretiyoruz, fazlası halkın arzına sunuluyor. İşletmemiz için helal gıda sertifikası başvurusunda bulunduk. Süt tüketimiz 137 kilogram. Bu kötü değil, 100 ülke arasında 56 sıradayız. 361 kilogram ile Finlandiya birinci sırada. Orada su yerine süt içiyorlar” bilgisini verdi. [caption id="attachment_459901" align="alignleft" width="419"] Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Orta Asya Alt Bölge Ofisi (FAO) Türkiye Temsilcisi Viorel Gutu[/caption] Gutu, “Dünya genelinde 150 milyon hane halkı geçimini süt üretiminden sağlamaktadır” Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Orta Asya Alt Bölge Ofisi (FAO) Türkiye Temsilcisi Viorel Gutu, geçtiğimiz 30 yıl içerisinde süt üretimi yüzde 59 oranında artış gösterdiğini ifade ederek, “Süt dediğimiz zaman çocukluğumuzdaki gülen yüzler aklımıza geliyor. Kongremizin teması sürdürülebilirliktir. Sürdürülebilirlik dediğimiz gelecek nesiller için elde etmemiz gereken bir şeydir. FAO’nun süt endüstrisinin geleceğine ilişkin yaptığı faaliyetlerden bahsetmeden önce sizlere sektörden küresel perspektiften bahsetmek isterim. Dünya üzerinde 6 milyardan fazla insan süt veya süt ürünlerini tüketmektedir. Süt oldukça önemli bir besin kaynağıdır. Öyle ki 250 ml tam yağlı inek sütü 5-6 yaş arasındaki bir çocuğun günlük protein ihtiyacının yüzde 48’ini karşılayabilmektedir. Aynı çocuğun ihtiyaç duyduğu kalorinin yüzde 9’unu verirken kalsiyum, magnezyum, B12 ve B15 vitamini gibi önemli mikro besinleri de sunmaktadır. Geçtiğimiz 30 yıl içerisinde süt üretimi yüzde 59 oranında artış göstermiştir. Küresel süt üretiminin başını Hindistan çekiyor. Olumsuz iklim koşulları ve yoksulluk nedeniyle Afrika süt üretiminde son sıralarda yer almaktadır. Bugün dünya genelinde 150 milyon hane halkı geçimini süt üretiminden sağlamaktadır. Pek çok gelişmekte olan ülkede süt küçük ölçekli üreticiler tarafından üretilmektedir, bu da hane halkının ekonomisine destek sağlamaktadır. Burada bir örnek vermek gerekirse 1960’lardan bu yana gelişmekte olan ülkelerde kişi başına süt tüketimi nerdeyse 2 katına çıkmış” bilgisini verdi. “Süt endüstrisi tarımsal ve ekonomik yapısını destekleyen başlıca geçim kaynağıdır” Gutu, süt ve süt ürünleri üretiminde kadının yerine değinmenin önemine değinerek, “Özellikle sürdürülebilirlik konuşuyorsak kadının yerini mutlaka konuşmalıyız. FAO, süt üretimine dair çalışmaları özveri ile desteklemeye devam edecektir. Süt endüstrisi tarımsal ve ekonomik yapısını destekleyen başlıca geçim kaynağıdır. Kültürel mirası da korumaktadır. Özel sektör yatırımlarını görmek de bizim için çok önemlidir” dedi. [caption id="attachment_459902" align="alignleft" width="441"] Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar[/caption] Ünüvar, “Bu konunun stratejik öneme sahip olduğu hepimiz için aşikâr” Son olarak Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar da sürdürülebilirlik kavramının önemine değinerek, “Sürdürülebilirlik perspektifiyle süt endüstrisinin geleceği temasıyla hayata geçirilen ülkemizin ilk ve tek sütçülük kongresi olan ulusal sütçülük kongresi ulusal sütçülük kongresi ülkemizin süt üretimi ve endüstrisi bağlamında önemli bir yere sahiptir. Hayvancılığın önemiyle ilgili bu kadar akil insanın bulunduğu bir ortamda hayvancılıkla ilgili ifadeler kullanmayacağım. Bu konunun stratejik öneme sahip olduğu hepimiz için aşikâr. Sütün hayatımız için ne ifade ettiği de hepimizin malum. Kırsal kalkınmada sütün önemli olduğunu biliyoruz. Olayı kırsal kalkınmanın bir boyutu olarak göremeyiz. Artık büyük bir endüstrinin parçası. Tedarik zincirinde en uç noktaya kadar ulaştırılması konusunda pek çok hususun değerlendirildiği titiz bir çalışma. Sektöre yenilik getiren ve ufuk açan bilimsel çalışmaların gündeme taşınacağı bir kongrenin içindeyiz. Ana temanın sürdürülebilirlik olması oldukça önemli. Sürdürülebilirlik bir şeye başlayıp boşlamamak sürdürmektir. Başladığımız noktayı geride bıraktığımızda artı değer bırakmamız gerektiği de aşikâr. Üretilen sütün yarısının kullanılmaması konusunda da nasıl kullanılabileceğine dair bir oturumun olmasını isterdim” dedi.
Editör: Ahmet Ertüm