Cemre Polat
Ocak ayında yüzde 49,11 oranında artarak 17 bin 2 lira olan asgari ücret, TÜRK-İŞ verilerine göre yılın son çeyreğinde 19 bin 830 liralık açlık sınırının altında kaldı. Asgari ücrete beklentilerin aksine temmuzda ara zam yapılmamıştı. 10 milyona yakın asgari ücretli, önümüzdeki ay yapılacak görüşmeyi bekliyor.
Asgari ücretin yıl sonu enflasyon verilerine göre mi yoksa hedeflenen enflasyona göre mi belirleneceği sorusu gündemdeki yerini korurken, çalışanlar yeni ücretlerin geçim koşullarını iyileştirecek şekilde belirlenmesini bekliyor.
Yeni asgari ücret zammı öncesinde konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, vatandaşları enflasyona ezdirmeme ilkesiyle bir rakam belirleneceğini ifade etmişti.
Orta Vadeli Program’da (OVP) 2024 yılı için enflasyon hedefi yüzde 41,5 olarak belirlendi. Eğer bu hedef yakalanırsa, asgari ücretin 24 bin TL’yi aşması öngörülüyor. Merkez Bankası’nın yüzde 38 enflasyon hedefi doğrultusunda bir artış durumunda ise asgari ücretin 23 bin 460 TL'ye yükselmesi bekleniyor. Öte yandan, yüzde 30 zam yapılması durumunda bu rakam 22 bin 100 TL’ye, yüzde 45 zam yapılması durumunda ise 24 bin 650 TL’ye ulaşacak.
Asgari ücret tartışmaları kamuoyunda hız kazanırken, Türkiye genelinde 118 iktisatçı, zam miktarının mevcut enflasyon oranına göre belirlenmesi ve gelir dağılımını gözeten bir ekonomi politikası uygulanması için ortak çağrıda bulundu.
Açıklama metninde de imzası bulunan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman, mevcut durumu 24 Saat Gazetesi’ne değerlendirdi. Konukman, “Gerçek enflasyonun altında bir artış, dar gelirli vatandaşların alım gücünü daha da düşürecek ve ekonomik kırılganlıklarını artıracaktır” diyerek, hedef enflasyon yerine gerçekleşen enflasyonun dikkate alınmasının gerekliliğine vurgu yaptı.
Prof. Dr. Konukman, enflasyon oranlarının gerçekçi bir şekilde yansıtılmadığını ve bu durumun algı yönetimi amacıyla yapıldığını savundu. Hükümetin bütçe açığının da belirgin olduğunu belirterek, “Meclis’in verdiği izni aşarak yapılan fazla harcamalar ve toplanan ek vergiler, ekonomik dengesizlikleri asgari ücretlilere ve dar gelirli vatandaşlara yüklemektedir” dedi. Konukman, uygulanan politikaların sermaye odaklı bir bütçeye hizmet ettiğini ve bu yaklaşımın çalışanlar üzerindeki yükü artırdığını vurguladı.
Konukman: Zammın beklenen enflasyon oranı baz alınarak belirlenmesi kaygı verici
Konukman, gerçekleşen enflasyon oranının altında yapılacak ücret artışlarının gelir dağılımını bozacağını ve dar gelirlilerin yaşam standartlarının düşürülmesi demek olduğunu vurguladı.
Yüzde 17,5 enflasyon oranına göre yapılan zammın yeterli olmayacağını, çalışanların enflasyon karşısında alım gücünü koruyabilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Konukman, “Enflasyon, iddia edilenden daha yüksek. İMF (Uluslararası Para Fonu) Görünüm Raporu’nun 4. Maddesi kapsamında bazı şeyler revize edildi. İMF büyüme oranının daha düşük olduğunu söyleyerek daha gerçekçi tahminlerde bulundu.
Bizim talebimiz gerçekleşen enflasyona göre zam yapılması. Asgari ücret artışlarında gerçekleşen enflasyon oranı dikkate alınmalı, gelir dağılımı da gözetilerek bütüncül bir ekonomi politikası izlenmeli” diye konuştu.
“Enflasyon düşük gösterilerek algı yönetimi yapılıyor”
Asgari ücret zammının öngörülen enflasyon oranına göre ve sadece yılda bir kez yapılmasının adaletli olmadığını söyleyen Konukman, “Bunun bedelini asgari ücretlilere ödetiyorlar. Arada bir de sadaka gibi sosyal yardımlar veriyorlar. Buna izin vermemek gerekiyor.
OVP’deki büyüme hedefleri hem yüksek hem de enflasyon hedefleri çok daha düşük. Yılın sonunu göremeyenler 2025 için rakam veriyor, algı yönetimi yapılıyor. Herkesi göreve davet ediyorlarsa kendileri de buna uymak zorunda, maalesef tutarlı değiller.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), rakamlarda idari fiyatları hariç tuttuğundan daha düşük bir enflasyon çıkıyor. Temmuzda doğal gaza, elektriğe zam yaptılar. Devlet olarak öngörülenin üzerinde zamlar yaptılar.
OVP’de fiyat artışları hala talep kaynaklıymış gibi gösteriliyor. Onun için memurlara, emekçilere daha düşük maaş veriyorlar. Oysa ülkemizde maliyet enflasyonu var. Türkiye ekonomisi, ithal girdilere bağımlı bir ekonomi.
Fiyatlama davranışlarında ise büyük şirketlerin yüksek karı rol oynuyor. Firmalar ortalama maliyete bir kar marjı ekleyerek fiyatlarını belirliyor ve kar marjları çok yüksek tutuluyor. Enflasyonu tetikleyen sermaye sınıflarının yaptığı fiyat davranışı. Dolayısıyla enflasyon ücret artışı kaynaklı değil, kar artışı kaynaklı” dedi.
“Var olan kriz buhrana dönebilir”
İşletmelerin yüksek maliyetlerle üretimi devam ettiremeyeceklerini ve personel azaltmaya gidebileceklerini söyleyen Konukman, “Bu durumda ileriki dönemde stagflasyon ortaya çıkabilir. Fiyat artışı devam eder ve işsizlik olursa var olan kriz buhrana dönebilir.
Yine 2024’te Meclis’in verdiği iznin dışına çıkılarak 124,1 milyar fazla harcanmış. Oysaki ‘100’ milyar tasarruf edeceğiz demişlerdi. ‘Bütçe hakkı’ denen çok önemli bir ilkeyi ihlal ediyorlar.
İktidar, Meclis’in verdiği bütçe iznin dışına kesinlikle çıkamaz, bu yasa dışı harcamadır. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda tasarruf temennisini nasıl ciddiye alabiliriz?
‘Tasarruf yılı’ ilan ediliyor ve tasarruf yılında meclisin verdiği izni 124,1 TL aşıyorlar, üstelik 100 milyar tasarruf edeceklerini söylemelerine rağmen. Ayrıca meclisin verdiği iznin ötesinde 7,4 değil 7,6 milyar vergi toplandı. Bu yükü de asgari ücretliye ödetiyorlar. Emekçiler başta olmak üzere sermayeye dönük bir bütçe yapma anlayışı var. Sermayenin hizmetinde bir bütçe olduğu sürece oradan bir şey bekleyemeyiz” sözlerini aktardı.