Prof. Dr. Hamzaoğlu’ndan bulaşıcı hastalık uyarısı
ANKARA - Halk sağlığı ve epidemiyoloji uzmanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilde büyük yıkıma neden olan depremlerin ardından salgın hastalık uyarısında bulundu. Temiz içme ve kullanma suyu eksikliği, çöplerin toplanmaması, deprem sonrası kapalı alanlarda kalabalıklar halinde bulunma zorunluluğu; bebeklere, çocuklara ve gebelere yapılması gereken aşıların yapılamaması nedeniyle bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkabileceğini belirten Hamzaoğlu, “Aile sağlığı merkezinde sunulmakta olan hizmetler, büyük ameliyat gerektiren açık yaralar, büyük yaralanmalar var, bunun gölgesinde kalmamalı. Eğer bu hizmetler gölgede kalırsa ve bir süre daha aksarsa riskler tehlikeye, oradan da maalesef salgına dönüşebilir” dedi.
Kahramanmaraş’ta 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlerin ardından bölgedeki yurttaşlar salgın hastalık riski ile karşı karşıya. Türk Tabipleri Birliği, bölgede yaşanan barınma, beslenme, hijyen ve temiz içme suyu sorununun bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkma riskini artırdığını açıkladı.
Sağlık Bakanlığı ise depremden etkilenen bölgelerde salgın hastalık riskine karşı halk sağlığı çalışmalarına ağırlık verdiğini duyurarak şu açıklamayı yaptı:
“Sağlık Bakanlığı, ayrıca salgın hastalık riskine karşı da gerekli önlemleri aldı. Afet bölgesindeki 10 ilde, 6 Şubat’tan bugüne kadar 300 bine yakın kişiye birinci basamakta muayene, 2 bin 846 gebe izlemi, 9 bin 685 bebek ve çocuk izlemi yapıldı. 4 binden fazla noktadan su örneği alınarak yetersiz görülen yerlerde klorlama işlemi yapıldı. Bölgeye yeterli sayıda kuduz, tetanos ve çocukluk çağı aşıları gönderildi.”
Hamzaoğlu, şunları söyledi:
“Öncelikle hepimize geçmiş olsun. Depremi yeniden yaşadık ve deprem bir felakete dönüştü. Maalesef Türkiye’de, deprem öncesinde, bebeklerimiz ve çocuklarımız için yapılması gereken aşıların bir bölümünü Sağlık Bakanlığı aile sağlığı merkezine tedarik edemiyordu. Böyle bir sorun vardı. Umarım bu vesileyle en azından yardımlarla bunu aşmak adına bir adım atılmış olabilir.
Deprem koşullarında, böyle bir mevsimde olduğunda bulaşıcı hastalıkların riski artıyor. Hem deprem koşulları hem de deprem sonrası koşullar itibarıyla bunu değerlendirmemiz gerekir. O bakımdan dört başlık altında bu riskleri ifade edebiliriz. Bir tanesi; temiz içme, kullanma suyu ve tuvaletin, sabunun, el yıkama için temizlik malzemelerin olmaması nedeni ile ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar riski. Bunu suyla bulaşan, gıda ile bulaşan hastalıklar olarak değerlendirebiliriz. Bu, dışkıların dışarı yapılması, el temizliğinin yapılmaması nedeniyle elden gıdalara ve ağza giden hastalıklar; tifo, paratifo, basilli dizanteri, amipli dizanteri, sarılık, hepatit a’yı bu grupta saymak mümkün. Bunları engellemek için hızlıca bölgedeki depremzedelerin bulunduğu alanlara portatif tuvaletlerin yapılması gerekiyor. Bunun için teknolojiye hiç gerek yok. 75 santim derinliğinde, 45 santim çapında çukurlar kazılır ve etrafı mahremiyet için örtülerle kapandıktan sonra oraya su, temizlik malzemesi temini de sağlanır. Yerleşim yerinin biraz daha ilerisi gibi konumlara dikkat edilebilir. İçme ve kullanma suyu, temiz tuvalet ve temizlik malzemeleri; birincisi bu.
İkincisi, çöpler. Çöplerin toplanması ve düzenli olarak yerleşim yerinden uzaklaştırılması gerekir. Çünkü kemirgenler başta olmak üzere birçok sağlık sorunu olan vektörlerin üreyebileceği alanların düzenlenmesi gerekir. Üçüncü başlık olarak, deprem sonrası, iklim koşulları nedeniyle de kapalı alanlarda büyük kalabalıklar halinde bulunma zorunluluğundan kaynaklanan solunum yolu hastalıkları riski; üst solunum yolu enfeksiyonu, grip, koşullar nedeniyle Covid-19 ile ilgili riskler var. Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın bu bağlamda hızlıca grip ve Covid-19 aşılarını yaşlara tamamlamayı organize etmesi gerekir. Buna dikkat çekiyoruz. Barınma ve ısınma koşullarının düzenlenmesiyle kalabalık ortamlardan insanların bir an önce kurulacak çadırkente, yerleşim merkezlerine ya da kış koşullarına uygun çadırkentlerine yerleştirilmesi gerekiyor. Burada da maalesef görüyoruz fotoğraflardan, her bir çadırın birbiri ile olan mesafesi en az 8 metre olmalı, her dört yönden de. Bir çadırda kişi başına 3,5 metrekareden daha az alan düşmemeli. Bu dikkate alınarak bu yerleşme sağlanmalı ki solunum yollu enfeksiyonları olmasın. Birbiri ile temas olmazsa, bu çadırlar kış koşullarına uygun olursa yangın riski de olabildiğince az olacaktır. Ama en önemlisi enfeksiyonu; grip, Covid-19 gibi solunum yoluyla bulaşan enfeksiyonların riskini azaltacaktır bu tür uygulamalar.”
Bunlar da ilginizi çekebilir