Emel ZALALTUNTAŞ ‘’Karakterinize şöhretinizden daha çok önem verin çünkü karakteriniz aslında neyseniz odur oysa şöhretiniz, başkaları sizi ne sanıyorsa odur.’’ JOHN WOODEN Her insanın bir kabı vardır, bizler gerçekte kimsek o bilgiyle doğduk fakat sosyal çevremizden etkilenerek kendi benliğimizden giderek uzaklaştık. Kendimize bir şahsiyet oluşturduk ve bu şahsiyetin biz olduğuna inandık. Bu şahsiyetin özelliklerini ise dışarıdan nasıl göründüğümüzü, nasıl algılandığımızı önemseyerek oluşturduk. Bizler 1 yaşından itibaren, sosyal çevremizden bazı özellikleri iyi ve kötü ayrımı yaparak öğrendik örneğin; çalışkan, dürüst, adil, düzenli, fedakar, yardımsever ... gibi özellikleri sahiplenirken tembel, dağınık, yalancı, bencil …gibi olumsuz olduğunu düşündüğümüz özellikleri reddettik. Belki de kendimize yakıştırmadık tembelliği, bencilliği belki de reddedilmekten korktuğumuz için iyi özellikler diye sınıflandırdığımız özelliklere sıkı sıkıya sarıldık. Kim kendini olumsuz cümlelerle tarif etmek ister ki? Oysa hayatınız boyunca hiç mi yalan söylemediniz, hiç mi bencil olmadınız ya da he zaman adil olabildiniz mi? Bunu itiraf etmek ne kadar zor değil mi, kendinize bile itiraf etmek zor gelebilir. Çoğu zaman şahsiyetimizi karakterimiz zannederiz. Oysa kocaman bir sabun köpüğüdür. Bizler sevilmemekten, kabul edilmemekten korktuğumuz için bu çakma kimlikleri yaratırız. Maskeli balo gibi ve işin üzücü yanı maskeyi takan bile maske taktığının farkında değildir. Çoğumuz gerçekte kim olduğumuzu bilmeden yaşarız. Gölge yanlarımızı saklamanın en büyük sebebi, sanırım sevilmemekten korkmak olabilir. Sana ait olmayan bu özelliklerle kendine yabancılaşmışken bu hayatın içinden nasıl kolaylıkla geçebilirsin ki? Rol yaparak daha ne kadar yürüyebilirsin? İşin aslı ne kadar çok masken varsa o kadar mutsuzsundur. Şahsiyetinin kim olduğunu, yani gerçekte kim olmadığını anlamanın en iyi yolu kendine SEN KİMSİN? sorusunu sormaktan geçer. İnsan gerçekte kim olduğunu tanımlayamazmış. Hayatın içinden geçen insan aslında her şeydir .Hayatta kim olduğumuzu anlamak için çevremizdeki insanlara ve onlarla olan ilişkilerimizde kim olmaya çalıştığımıza bakabiliriz. İlişkilerinizde endişe, kaygı veya korku gibi duygular hissediyorsanız ve var olma çabası gösteriyorsanız muhtemelen gölge yanlarınızı sergilemekten, bunun başkaları tarafından bilinmesinden çekiniyorsunuz. Tıpkı bukalemun gibi insanlar vardır; dış dünyadan gelebilecek saldırılara karşı kendini korumak için veya zarar görmemek için renk değiştiren aslında maskeleriyle dolaşan insanları anlamak için bu örneği verebiliriz. Bazı insanlar farklılıklarını gizlemeye çalışır hatta sıradanlaşmak için çaba sarfeder. Oysa bazıları ise ne kadar sıra dışı olduğunu göstermek için olağan üstü çaba sarfeder. İkisi de ne yorucu değil mi aslında her birimiz sıra dışıyız bunu kabul etmemek veya var olandan daha fazlası varmış gibi göstermeye çalışmak ne kadar doğru bilemiyorum. Gerçekten özünüzde olan bir şey çaba gerektirmez diye düşünüyorum yani çalışkanlık özünüze aitse çalışmak sizi yormaz, tembellik özünüzde varsa tembellik yaparken kendinizi rahatsız hissetmezsiniz ya da hoşgörülü olmak size karşı kaba davranan birine ‘’Oysa sana karşı ne kadar da hoşgörülü davranmıştım, bunu bana nasıl yaptın.’’ diyorsanız üzgünüm buradaki hoşgörü sizin karakteriniz olan değil zihninizin oluşturduğu şahsiyetinizin hoşgörüsüdür. Karakteriniz sizin özünüzde doğuştan var olan özelliklerinizdir ve bunlar size iyi gelen özelliklerdir bu yeri geldiğinde kibir bile olabilir. Önemli olan bunu ne kadar kullandığınızdır, ölçüyü kaçırıyor musunuz, oraya bakabilirsiniz. Örneğin bencillik; insan kendini düşünmelidir ama ne kadar bencil olabildiğinizi sorgulayın, iyi niyetli veya hoşgörülü olmak iyidir düşüncesi ile kendinizi kurban durumuna düşürüp düşürmediğinize bakın. Sonuçta kendi varoluş hikayemizi gerçekleştirmek için bu dünyada yaşıyoruz, neye hizmet ediyorsun kendine mi, başkasına mı?