Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Sivas'ta Hafızlık İcazet Töreni'nde konuştu: Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Sivas'ta Hafızlık İcazet Töreni'nde konuştu:
İRFAN TUNCÇELİK / ANKARA Ülkeler içinde veya sınırlarının ötesinde insan kaçakçılığı-ticareti yapan suçlular, olası tüm yol ve ulaşım yöntemlerini kullanıyor. Bu yollardan biri de, “dünyanın en ölümcül göç yolu” olarak kabul edilen Tunus ve Libya’dan, İtalya’ya giden Orta Akdeniz güzergâhı. Bu güzergâhta göç trafiği giderek artıyor. 2014’ten bu yana Akdeniz’de 27 bin 912’den fazla insanın hayatını kaybettiği belirtiyor. Bu da söz konusu rotayı, gezegendeki en büyük mezarlık haline getirdi. Kayıp Göçmenler Bürosu, küresel olarak en aktif ve en tehlikeli göç yollarından biri olan bu rotada, yıl boyunca bin 800’den fazla kişinin öldüğü ve kaybolduğunu kaydetti. Sivil arama-kurtarma ağları genişliyor Göç trafiğinin artmasında İtalya, Tunus ve Libya hükümetlerinin rolü ve Avrupa Birliği’nin (AB) vurdumduymazlığı da önemli etkenler arasında gösteriliyor. Avrupa ve Kuzey Afrika’daki aktivist ağları ve sivil toplum aktörleri, Akdeniz’de tehlikede olan mülteciler için yardım hatları oluşturuyor. Sivil filolar, 2014’ten beri giderek genişliyor.25’ten fazla arama-kurtarma ağı, gemi ve teçhizatlarıyla hem denizden hem de havadan destek veriyor. Genelikle denizde, mülteci ve göçmenlere yönelik geri itme ve diğer insan hakları ihlallerinin önlenmesi için devletlerin kurtarma birimlerine baskı uygulayan bu aktivist ağlar, sahil güvenliğin zamanında harekete geçmemesi durumunda bir yandan kamuoyu baskısıyla kurtarma operasyonları gerçekleştiriyor. Bu filolar, bir yandan da tehlikede olan botları, yakın çevrede bulunan yük ve ticari gemilere bildirerek yardım etmelerini talep ediyor. Türkiye’nin yanı sıra Kuzey Afrika’nın önemli geçiş ülkelerindeki göçmen ve mülteci topluluklarıyla doğrudan temas kurulup, Akdeniz’i geçmenin risklerini bildiren bröşürler dağıtılıyor. Sivil arama-kurtarma ağları, göçmenlerin ve mültecilerin Avrupa ülkelerine seyahat etmeye çalıştıkları Ege Denizi, (Türkiye ile Yunanistan arasında) Orta Akdeniz (Libya/Tunus ve İtalya arasında) ve Batı Akdeniz (Fas ve İspanya arasında) aktif olarak konumlanıyor.. Artık rotalar, çok daha uzun ve tehlikeli 2015 ve 2016’nın ilk üç ayında, Midilli ve diğer Yunan adaları, Avrupa’ya ulaşan 900 binden fazla mültecinin ana giriş noktasıydı. Mart 2016’da AB ile Türkiye arasında varılan anlaşma sonrasında, Ege adalarına ulaşan mülteciler, Türkiye’ye sınır dışı edilecek ve dolayısıyla buradan Avrupa’ya giriş noktası kapatılacaktı. Böylece Orta Akdeniz’de daha uzun ve tehlikeli olan mevcut rotalar yoğunlaştı. İtalya’nın Lampedusa adasına yaklaşık 300 km ve Sicilya’ya 500 km’den fazla olan bu yolculuk, çok daha uzun olduğundan, bu kritik bölgedeki ölümlerin sayısı sürekli artmaktadır. Araştırmalara göre, artık rotalar, çok daha uzun ve tehlikeli. Mevcut rota, insan haklarının sistematik olarak ihlal edildiği ve Libya Sahil Güvenliği adı altında milislerin, mültecileri herhangi bir koruma sağlamadan geldikleri yoldan geri gönderdiği, iç savaşın batağına saplanmış bir devlet olan Libya kıyılarından başlıyor. Mafyalar, kaçmak isteyenleri 150 ila 700 kişi taşıyabilen ve güvenli bir limana ulaşmaya asla yetmeyecek yakıtla çalışan çok tehlikeli gemilere dolduruyor. Uluslararası sulara çıktıklarında ise yapabilecekleri tek şey, birilerinin onları bulup kurtarmasını ve Avrupa’da güvenli bir limana götürmesini beklemek. Libya’dan kaçarak Akdeniz’i tehlikeli bir şekilde geçmeyi göze alanların en büyük korkularından biri, AB tarafından finanse edilen “Sahil Güvenlik” teşkilatını oluşturan ağır silahlı Libyalılar tarafından yakalanıp zorla geri getirilmek. Birçok mülteci, “Libya’da ölmektense Akdeniz’de ölmek daha iyidir” diyor. Tunus güzergâhı, Libya’ya göre daha ucuz! İtalya İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, 74 bin 718 kişi yıl başından bu yana İtalya’ya ulaştı. Bunların 3 bin 120’si Türkiye’den, 28 bin 825’i Libya’dan ve 42 bin 773 kadarı da Tunus’tan yola çıkmıştı. Geçiş yeri haline gelen Tunus güzergahı ise Libya’ya göre daha alternatif ve daha ucuz. Tunus, derin bir ekonomik, siyasi ve sosyal kriz içinde. Otoriter rejim, ırkçı kampanyalarla muhaliflere baskı uyguluyor, muhalif liderleri tutukluyor ve siyasi partileri kapatıyor. Bu şiddet karşısında ülkeden ayrılmak isteyenler, umuda yolculuk yapıyor. Böylece, çoğunlukla hedefleri tehlikeli kaçakçı tekneleriyle, “Avrupa’ya açılan kapı” diye belirtikleri Lampedusa Adası’na ulaşmak. Tunus güvenlik güçleri, 2 Temmuz’dan bu yana bin 200 kadar kişiyi, otobüslerle Libya-Tunus sınırına bıraktı. Birçoğu ise Cezayir-Tunus sınır bölgesine götürüldü. Cezayir ve Tunus güvenlik güçleri sınır dışı edilenleri dövüyor, eşyalarını çalıyor. Son 6 ayda, 2 bin 336 kişi yaşamını yitirdi veya kayboldu Libya’da insanlar, hapis, işkence, sömürü ve şiddetle karşı karşıya. Birçoğu Avrupa’da güvenlik aramak için Orta Akdeniz’i geçerek hayatlarını riske atmaya karar veriyor ya da buna zorlanıyor. Yardım hattı ve havadan keşif operasyonları aracılığıyla, denizde sivil bir varlık oluşturan çeşitli sivil toplum örgütlerinin (STÖ) kurtarma gemileri, sadece 2020 yılında Libya’dan kaçan 3 bin 700 kişiyi kurtararak Cenevre Sözleşmesi kapsamında güvenli bir yere ulaştırdı. Hotline Alarmphone, Orta Akdeniz’de zor durumdaki 10 binden fazla insanı taşıyan 172 tekneye destek verdi. Hava operasyonları, gerçekleştirdikleri 96 görev dahilinde, toplamda 5 bine yakın kişiyi taşıyan, tehlikedeki 82 tekneyi kurtarmıştı. Sivil arama kurtarma filoları tarafından Ocak ayından bu yana, 99 tekneden 6 bin 134 kişi kurtarıldı. Verilere göre, 8 bin 718 kişi ise AB destekli Libya Sahil Güvenliği tarafından geri itilmiş, 32 bin 792 kişi de Tunus makamları tarafından yakalanmış. Uluslarararı Göç Örgütü’ne, Libya’dan kaçan bin 728 kişinin, Tunus’tan ise 608 kişinin öldüğü veya kayıp olduğu bildirildi. BM ve UNHCR artan göç trafiği karşısında sessiz Bu toplu sınır dışılar ve göç trafiği karşısında Birleşmiş Milletler (BM) ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (United Nations High Commissioner for Refugees - UNHCR) gibi kuruluşlar sessiz. Bu insanların akıbetinin ne olacağını ise kimse bilmiyor. Tunuslu yetkililerin yaptığı tek şey, kaçakçıların tekne motorlarını çalmak, ulaşamadığı teknelere ise gaz bombası atmak. Çöllerde kalan insanlar, yiyecek ve su yetersizliğinden yavaş yavaş ölürken kamptaki koşullar da kötüleşmeye devam ediyor. Tunuslu balıkçılar, balık ağlarına takılan insan cesetlerinin sayısında artış gözlemlediğini söylüyor. Göç trafiğinde Libya’yı geride bırakan Tunuslular ülkelerini terk ediyor. Raporlar, ülkeyi terk edenlerin sayısının artmaya devam edeceğini belirtiyor. Uluslararası Af Örgütü’ne göre AB, Libya Sahil Güvenliği’nin sınırdan geçmeye çalışan binlerce insanı yakalayıp zorla geri gönderme çabalarını destekliyor; Libya’ya döndüklerinde işkence, zorla çalıştırma ve cinsel şiddet gibi hak ihlalleriyle karşılaşıyorlar. Birçok arama kurtarma ağı, devlet aktörlerinin Orta Akdeniz’de uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini atlattıklarına ve insan haklarını görmezden geldiklerine tanık olduklarını belirtiyor. Sivil filolar, İtalya, Libya ve Tunus sahil güvenlik birimlerinin, sivil arama kurtarma gemilerini bilgilendirmediğini, denizdeki tehlike vakaları hakkında bilgi vermediğini, arama kurtarma operasyonlarını yeterince koordine etmediğini ve kazazedelerin karaya çıkmaları için güvenli bir yer tahsis edilmesini ciddi şekilde geciktirdiğini ve insan hayatının riske attığını raporluyor. İtalyan hükümetinin de çoğu zaman uluslararası denizcilik ve insan hakları hukukunu ihlal ettiği gözlemlenen raporlarda hükümetin, mültecilerin karaya çıkarılmasını ve bakımlarının yapılmasını sağlamak yerine, uzak bir liman olan Bari’ye yerleşmeleri yönünde baskılar yaptığını ortaya koyuyor. Uzak olan bu liman, mültecileri ve STÖ’leri taciz etmeye ve yıldırmaya yönelik bir girişim olarak biliniyor. AB üyesi devletler uluslararası hukuku ihlal ediyor Uluslararası ve ulusal içtihatlar, ülkelerinden kaçan insanların, denizde tehlike altında olduğu her durumda devletler tarafından yerine getirilmesi ve uygulanması gereken çeşitli yükümlülükler ve ilkeleri içeriyor. Sivil filolar da deniz hukukunun gerekliliklerini yerine getirerek hayat kurtarmak için aktif olarak rol alıyor. AB üye devletleri, zaman zaman insanların hayatlarını tehlikeye atıyor ve uluslararası hukuku ihlal ediyor. Üye devletler, yasadışı olarak hayatta kalanları, Libya’ya geri dönmeye zorluyor. Uluslararası hukuka göre, bir kurtarma operasyonu, göçmenlerin hayatlarının ve özgürlüklerinin artık tehdit altında olmadığı ve temel insani ihtiyaçlarının (gıda, barınma ve tıbbi ihtiyaçlar gibi) karşılanabileceği güvenli bir yerde karaya çıkarılmasıyla sona erer. 2016’dan bu yana Libya Sahil Güvenliği’ni finansal olarak destekleyen AB, üyesi İtalya’nın, Libya’nın güvenli bir yer olmadığını bilinmesine rağmen, insanları Libya’ya geri dönmeye zorlayarak, uluslararası denizcilik ve insan hakları hukukunu ihlal ediyor. Libya sahil güvenliği ve kaçakçılar birlikte çalışıyor Libya Sahil Güvenliği’nin suç faaliyetleri ve sistematik insan hakları ihlallerine ilişkin Avrupa Parlamentosu’nda konuşan İçişleri Komiseri Ylva Johansson, Libya Sahil Güvenliği’ne suç gruplarının sızdığını söyledi. 15 kişinin içinde olduğu bir teknenin ateşe verilmesi üzerine yerel basına konuşan eski bir Libyalı polis memuru, Libya Sahil Güvenliği ve kaçakçıların bir bütün olduğunu ve birlikte çalıştıklarını, kaçakçıların Libya Sahil Güvenliği’ne deniz yoluyla Avrupa’ya geçmelerine izin vermesi için para ödediklerini anlattı. Libya’da çeşitli silahlı gruplar, suç çeteleri ve şebekeleri, aşiret grupları, kaçakçılar ve insan tacirleri, göçmen kaçakçılığı ve ticareti konusunda işbirliği ve rekabet halinde. Uluslararası gözlemcilere göre, bu yapılar, göçmenlere karşı işkence, cinsel istismar ve sömürü, tecavüz, gasp, fidye, hırsızlık ve zorla çalıştırma dahil olmak üzere ciddi hak ihlalleri gerçekleştiriyorlar. Uluslararası örgütler, kaçakçıların ve insan tacirlerinin göçmenleri ve mültecileri insanlık dışı koşullarda tutarken yasadışı ağlar içinde ticaret yaptıklarını da bildiriyor. Organize insan ticareti şebekeleri, göçmenleri hileli işe alma, kimlik ve seyahat belgelerine el koyma, ücretlerin kesilmesi veya ödenmemesi, borca dayalı zorlama ve sözlü, fiziksel ve cinsel istismar yoluyla zorla çalıştırma ve seks ticaretine maruz bırakıyor. Bazı durumlarda, göçmenlerin Trablus’a ulaşmak için kaçakçılık ücreti ödedikleri, ancak Libya sınırını geçtikten sonra bazen güney şehirlerinde veya çölde terk edildikleri ve insan ticareti de dahil olmak üzere ciddi istismar biçimlerine açık oldukları bildiriliyor. Uluslararası STÖ’ler, ticari seks şebekelerinin Sahra Altı kadınları ve kız çocuklarını genelevlerde, özellikle de Libya’nın güneyindeki Ubari, Sebha ve Murzuq kasabalarında seks ticaretine maruz bıraktığını da raporlaştırdı.

Editör: Ahmet Ertüm