Ömür Ünver
Trump, demokratik bir sistemde, buna uygun yöntemlerle başkan seçilse de aslında ‘tek adamlık’ yönetiminin simgesi durumunda.
Bundandır ki, demokrasinin küresel kan kaybı yeniden tartışılır oldu.
Dışlayıcı hatta yasal sınırları zorlayıcı söylemleri bir yana yaşam tarzıyla da demokrasinin krizinin beden bulmuş hali Trump.
Toplumsal kuralları bir yana bırakıp, saygıyı, yasalara uymayı, ayrımcılığı temel felsefesi olarak gören son olarak da 34 ayrı suçtan mahkum olan bir siyasetçi.
Manhattan mahkemesinde “sus payı“ olarak bilinen davada, 30 Mayıs tarihinde jüri, Trump’ı isnat edilen 34 suçun 34’ünde de suçlu buldu.
Suçlamaların çoğu evrakta sahtecilikle ilgili.
Ayrıca New York’taki davada, Trump 2016 yılında bir porno yıldızı ile otel odasında yaşadığı ilişkinin bilahare başkanlık seçimlerinde aleyhine kullanılması olasılığını bertaraf edebilmek amacıyla 2019 yılında adı geçene 130 bin dolar sus payı ödemekle suçlandı.
Her suçu işlemesi de Trump’ın dünyanın en etkili ülkesinin başına geçmesine engelleyemedi.
Trump’ı başlı başına ele almak demokrasi krizini anlamak için yeterli olsa da küresel bir dönüşüm olduğunu görmek için diğer bölgelere de bakmak gerek.
Asya’da zaten uzun süre önce demokrasi askıya alınmış durumda. Birkaç ülke dışında ya parti ya da tek adamlar tarafından yönetiliyor ülkeler.
Afrika’da darbeler de krallıklar da sömürgecilikle birlikte devam ediyor.
ABD’nin durumu ortada, Güney Amerika ise zaten sınırlı bir demokratik ortama sahip.
Demokrasi, bilinen anlamda Avrupa’nın kuzeyi dışında artık dünyada uygulanmıyor denilebilir.
Türkiye, 22 yıldır süren tek parti yönetimi, parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığına geçiş ile uluslararası raporlarda ‘tam demokrasi bulunan ülkeler ‘arasında bile sayılmıyor uzun süredir.
Özgürlükler, haklar, adalet, eşitlik konularında büyük bir erozyon yaşanıyor.
Adalet kavramı, belgelerde var ancak uygulamalar hemen her gün tartışılıyor.
Basına yönelik peş peşe sansür uygulamaları devreye alınıyor. Şu an Meclisteki ‘etki ajanlığı’ düzenlemesi de bunun son örneği.
Seçimler demokrasinin işlediğine ilişkin en önemli kanıt olarak iktidar tarafından sürekli gündeme getirilse de kayyım uygulamaları, ‘hiçbir şey olmadıysa bile bir şey oldu’ açıklamaları sonrası seçim yenilemeleri bu konudaki sorunları da gözler önüne seriyor.
Yani Türkiye’deki tablo da pek parlak değil…
Peki, insan haklarının eski öneminin kalmadığı, güvenlik, barınma, beslenme, ifade özgürlüğü gibi temel hakların ortadan kalkmaya başladığı bu süreci insanlık nasıl atlatacak?
Dünya savaşlarından ders alarak demokrasi ve haklar temelinde kurulan uluslararası sistemin artık işlemediği küresel krizlerden anlaşılıyor.
İnsanlar Türkiye’de mutsuz ve umutsuz da dünyadaki durum da bu topraklardan farklı değil.
Bir yanda tarihin en büyük göçleri yaşanıyor daha iyi yaşam umuduyla, diğer yanda süper zenginler ve dünya nimetlerinden adaletsizce yararlanan şirketler ve insanlar var.
Teknoloji şirketleri, insanlığın en önemli kazanımı olan iletişim tekelini ellerinde tutmak bir yana birçok devletin milli gelirinden çok kazanıyor.
Bu durum, son ABD seçiminde görüldüğü gibi toplumun algılarını değiştirme, yönlendirme gibi müdahalelerle demokrasiyi de baltalıyor.
Dünyanın pandemi süreci ile başlayan ‘yeni normalinde’ demokratik haklar törpülenirken, eşitsizlik, adaletsizlik alabildiğine yükseliyor.
Durumdan şikayetçi olan bütün kesimlerin taşın altına elini koymasının vakti geldi de geçiyor bile.
‘Yeni normal’ diye ortaya konulan düzenin kaybeden tarafının büyük çoğunluğu oluşturanların olacağı çoktan anlaşıldı.
Sistem, ‘tek adamlar’, ‘tek partiler’ üretti, toplumları ise etkisizleştirdi.
Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan Prof. Dr. Daron Acemoğlu, dün BloombergHT’ye verdiği röportajda, son çalışma konularını şöyle anlatıyor: Şimdi iki kitaba başlamak üzereyim. Birincisi demokrasi konusunda; ‘toplumun organizasyonu nereden geliyor? Değişik politik sistemleri bakış açısı nasıl belirleniyor?’ tarihten başlayarak demokrasiye gelmek ve demokrasinin zayıflıklarını anlayıp bunu 21. yüzyılda iyi bir pratiğe dönüştürebileceğimiz düşünen bir kitap. Diğeri ise yapay zeka ve insanların geleceği üzerine olacak…"
Ve Acemoğlu uyarıyor:
“Önümüzde büyük bir belirsizlik çağı var!”