Yavuz Selim Demirağ
Günümüz savaş teknolojisinde "kılıç" artık semboldür. Oksijen israf eden cahiller bilmez! Kılıç genç subaylara, beylik tabancaları ile beraber zimmetlenir. Bu gafiller bir de "meç"i bilmez. Harp Okullarında yemin töreninde "meç kuşatma"nın da ne anlama geldiğini anlamazlar!
Harp Okullarında öğrenciliğe meç kuşanarak başlayan Harbiyeliler mezun olurken kısa sivri meç yerine uzun kılıçlarını çatarlar... Meç de, kılıç da, silah da namustur asker için. Lakin namussuzlar namuslulardan daha fazla konuştuğu için; namusun yere düşmesinin, namusun yitirilmesinin de ne anlama geldiğinden habersizdir.
Resmi rakamlara göre 2350 yıllık Türk ordusundaki bazı ritüel ve sembollerin ne anlama geldiğini bilmeyenler "Teğmenlerin ihracına" göz yumdular.
İktidarın dümen suyuna giren omzu kalabalık bazı generallerin, askeri liselerde sarı renkte iki kordonun anlamından haberi var mı?
Askeri liseden mezun olan genç harbiyelilere sarı renkli ucunda marpuçların sarktığı kordon kuşatılır. Benzeri marpuçlu kordon emir subayları, yaverler ve askeri ateşelere de takılır. Ülkesine sorumluluğunu hatırlatır bu sembol. Ardır, namustur. Gerektiğinde bu namus için kendi canını alır asker.
Generallere armağan edilen asa tecrübenin sembolüdür. Oysa devletin çivisini çıkaranlara göre yalnızca bir aksesuardır asa... Bir başka deyim ile "baston..." Cehaleti hayat tarzı haline getirenler ihtiyarlığın sembolü sanır bastonu... Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının zaman zaman taşıdığı asanın ne anlama geldiğini bilmem hatırladınız mı?
Gelelim "Kılıcınız keskin olsun..." temennisine... Asker için, bağrından çıktığı milleti; "Ayağınıza taş değmesin. Kılıcınız keskin olsun" duasını terennüm etmekten kaçınan "Askerin düşmanları, düşmanın askeri" olmaktan da geri durmaz.
Peki öyle ise gelin "Kör bıçak, kör kılıç" ne anlama gelir bakalım...
Kendilerini "Osmanlı" zanneden güruhun, Osmanlı dönemindeki "31 Mart Gerici Ayaklanması"nı bilmeleri mümkün mü?
Osmanlı ordusunda rüşvet, iltimas ve liyakatsızlık ile subay-paşa olanların büyük çoğunluğu okuma-yazma bilmezdi. Halkı haraca bağlar, buna karşı olan "mektepli subay"lara düşmanlık beslerlerdi.
Yıl 1909, 13 Nisan-27 Nisan arasındaki olay, rumi takvime göre 31 Mart 1325'te patlak vermiştir.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Topçu Kışlası'nda isyan edenler "Din elden gidiyor" diye İstanbul'u yakıp-yıkmaya başladı. Sarayın kapısına kadar dayandılar. Bugün Taksim'deki Gezi Parkı'nın bulunduğu kışlada ayaklanmayı bastırmaya çalışan yüzlerce genç subayı öldürüp, kestikleri kafalarını meydana fırlatmışlardı.
Düşünebiliyor musunuz Padişah II. Abdülhamit'i koruyacak ordu bile yoktu. Saray İstanbul'a en yakın askeri birliklerden yardım istedi. Selanik'te bulunan "Hareket Ordusu" Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul'a doğru yola çıktı. Silivri'de karargah kurup isyancılara teslim olmaları için çağrıda bulundu. Harekat Ordusu'nun Kurmay Başkanı Kolağası Mustafa Kemal'di. İrtibatlar kuruldu. isyancılara karşı Harekat Ordusu İstanbul'a girip; Topçu Kışlası'nın etrafını sardı. Aralarında Binbaşı Enver Bey de vardı. Yazın bir kenara. Ayaklanmacılar teslim olması için gönderilen heyeti esir alıp başlarını keserek meydan okumaya devam ettiler.
Önce topçu atışları ile kışla dövüldü. Süvariler ve piyadeler kışlanın etrafını çevirip, son kez teslim ol çağrısı yaptılar. Bir kısmı kaçarak teslim oldu. Diğerleri direniyor ve cinayetlere devam ediyordu.
Mahmut Şevket Paşa, genç subaylara son emrini vermek için topladığında:
"Evlatlarım; kılıçlarınız keskin mi?" diye sordu.
Hep bir ağızdan:
"Keskindir Paşam" cevabını verdiler.
Paşa son derece öfkeliydi. "Yetmez! Şimdi kılıçlarınızı taşlara vurup kör edin" emrini verdi. Genç subaylar kılıçlarını taşlara dakikalarca vurdu...
Mahmut Şevket Paşa:
"Şimdi gidin arkadaşlarınızı şehit eden hainlerin kellelerini alın!" emrini iletti.
Harekat Ordusu şimşek gibi girdi Topçu Kışlası'na... Hainler hakettikleri cezayı buldular. Topçu Kışlası "ibret" olsun diye tamamen yıkıldı.
O mağlubiyeti hazmedemeyenler yüz yıl sonra Gezi Parkı'nı yıkıp yerine yeniden Topçu Kışlası'nı inşaa etmek istediler. Ama Türk milletinin bam teline bastıklarını unuttular. Türk gençlerinin tarihi direnci yaklaşık 2 ay sürüp bütün yurtta genişledi.
Fetöcülerin tezgahlarına rağmen başaramadılar!
Mustafa Kemal'in askerlerinin hangi durumda "kılıç çattıklarını" sahi birileri anlamış mıdır? Anlayanlar, anlamayanlara itina ile anlatsınlar. Kılıçlar kime çekilir öğretsinler!