Kültür-Sanat

Nuri Abaç’ın ilk eserleri "Acâibü’l Mahlûkât’’ sergisiyle gün yüzüne çıktı

Merhum Ressam Nuri Abaç’ın az bilinen çalışmaları, "Acâibü’l Mahlûkât’’ sergisiyle gün yüzüne çıktı. CerModern'de sanatseverleri bekleyen serginin Nuri Abaç'ın ilk dönem eserlerinden oluştuğunu söyleyen Celal Abaç, babasına dair merak edilen soruları Küratör Dilek Karaaziz Şener ile 24 Saat'e yanıtladı. Sergi 17 Mart'a kadar ziyaretçileri bekliyor.

Abone Ol

Deniz Ali Tatar

2008 yılında hayatını kaybeden merhum sanatçı Nuri Abaç’ın ilk dönem eserleri, ‘’Acâibü’l Mahlûkât’’ sergisiyle, Ankara CerModern’de gün yüzüne çıktı. Küratörlüğünü Dilek Karaaziz Şener’in üstlendiği, proje koordinatörlüğü ve yürütücülüğünü Zihni Tümer’in gerçekleştirdiği sergide, Nuri Abaç’ın oğlu Celal Abaç, babasının koleksiyonundan ve arşivinden eserleri sundu.

Abaç’ın akademi yıllarından başlayarak, 2000’li yıllara uzanan sanat yolculuğunu aktaran sergide, ilk kez sergilenecek siyah-beyaz 34 farklı eser de yer alıyor. 17 Mart 2024’e kadar CerModern’de gezilebilecek olan sergiden detayları Celal Abaç ve Dilek Karaaziz Şener, 24 Saat’e anlattı. Celal Abaç, serginin özelliğinin eski dönem eserlerinden oluşması olduğunu belirtirken, Dilek Karaaziz Şener de ziyaretçilerin ‘merak dolapları’nı aralayabilme şansı yakalayabileceğini söyledi.

Abaç’ın daha önce sergilenmeyen eserleri de sergide yer aldı.

Celal Abaç: “Eserlerin tamamına yakını aile koleksiyonumuzda bulunuyor”

Nuri Abaç’ın oğlu Celal Abaç, babasının resimlerini yıllardır koruduğunu söyledi. Resimleri herkesin görmesini istediğini belirten Abaç, “Özellikle gençlerin ve çocukların babamın eserlerini keşfetmesini istedim. Cermodern de bu konuda bize bir fırsat yarattı ve biz de bu fırsatı bu sergiyle değerlendirdik. Sergide bulunan eserlerin tamamına yakını, aile koleksiyonumuzda bulunuyor. Serginin özelliği ise, eski dönem eserlerinden oluşması. Yani herkesin bildiği son dönem minyatür ve folklorik ağırlıklı resimler değil de, ‘bilinçaltı’ olarak tanımladığımız sürrealist olan ilk dönem resimlerinden oluşuyor sergi. Ardından Eti ve Hitit olarak devam eden ve daha çok Anadolu Medeniyetleri’nden esinlenen resimlerle devam ediyor. Ama bu sergide, Nuri Abaç’ın ilk dönem resimlerini koymaya gayret ettik” dedi.

Serginin bir portre serisiyle başladığına dikkat çeken Abaç, şunları ekledi: “Dışa bir şeyler vurmuş ifadeleri var portrelerin. Ama o kadar eski eserler ki onlar, benim de babamla konuşma şansı bulamadığım kadar çok eski dönem çalışmaları aslında. Dilek Hanım sağ olsun, bana rağmen her şeyi çok güzel bir şekilde halletti. Ben onlara çok fazla yardımcı olamadım, tamamen onların profesyonel ellerine bıraktım. Hem Dilek Hanım'a hem de Zihni Bey'e bu noktada teşekkür etmem gerekiyor. Gerçekten eserlerin yerleşimini çok başarıyla yaptılar.”

Dilek Karaaziz Şener: “Nuri Abaç’ın merak dolaplarını aralıyoruz”

"Acâibü’l Mahlûkât’’ sergisinin küratörlüğünü üstlenen sanat tarihçisi Dilek Karaaziz Şener, sergi fikrinin Nuri Abaç’ın oğlu Celal Abaç tarafından ortaya çıktığını söyledi:

"Celal Bey, 2023 yılında Cermodern ile bu fikrini paylaşıyor ve sergi fikrini de bana Zihni Bey söyledi. Ben de duyduğumda çok heyecanlandım, çünkü 14 yıllık galericilik kariyerimde Nuri Abaç, çalıştığım galeriyle çok yakın oturuyordu. Bu yakınlık sayesinde Nuri Abaç’ı ve eserlerini çok iyi tanıyordum. Sergide bulunan eski dönem eserleri çok sergilenmedi, daha çok 1990 sonrası resimleri galerilerde sunuldu Nuri Abaç’ın. Fakat benim aklımda hep, sergide gördüğünüz eski dönem eserlerini sergilemek vardı. Çünkü burada sergilenen eserler, tam bir sürrealist dönem ve fantastik bir dünya bence. Hikâyesi olan ve bu hikayeyle beraber, Nuri Abaç’ı 90 sonrası eserlerine hazırlayan bir sürece tanıklık ediyor. Sergideki resimlerin çoğunu değil, neredeyse üçte ikisini daha önce görmüştüm. Bir anlamda bu sergi, sanatçının merak dolapları diyebiliriz. Biz de bu merak dolaplarının kapağını açarak o dolaptaki resimleri aralıyoruz. Celal Abaç’ın bu arşive sahip çıkarak, bugünlere kadar getirebilmesi büyük bir takdiri hak ediyor” dedi.

Sergide yer alan eserlerin tamamının 1990 yılı öncesinde yapılan eserlerden oluştuğunu söyleyen Şener, serginin Nuri Abaç’ın 1956’dan 1985’e kadar oluşturduğu eserlerin bir zaman dizilimi olduğunu belirtiyor. Şener, “Bu sergi bir retroperspektif değil, tamamen Nuri Abaç’ın bilinmeyen yönünün kamusal alanla buluşması diyebiliriz. Kamuya açılmak, bir sanatçı için bence en değerli adımdır. Özellikle sergi girişinde bulunan 1960’lı yıllarda yaptığı portre çalışmalarını, bir ‘soyutlama portre’den portreye geçişi gösteren bir akışla dizdik. Bu sergi bir anlamda ‘Anadolu söylenceleri’yle dolu. Karagöz-Hacivat ve Anadolu arkeolojisi; özellikle Hitit Uygarlığı dikkat çekiyor. Toplumsal gerçekçi diyebiliriz, çünkü güncel olaylardan da beslenen bir sanatçı Nuri Abaç. Özellikle kağıt üzerine çini mürekkebiyle çalıştığı resimlerinde, resimsi bir tat var. 1974 Barış Harekatı’ndan esinlenerek yapmış olduğu ve Murat Ağa ile Atlılar’ı konu aldığı resimleri de sergide. Kağıdı mekanikleşen insan ve dünya olarak tanımlamış sanki. Kibele ve Hayat Ağacı eserlerinde de figüre bakışını görebiliyoruz. Ardından tekrar mekanikleşen bir döngü içerisinde sıraladık eserleri. Burada biraz da grafiti özelliği taşıdığını hissedebiliriz eserlerin, çünkü ‘Kapı dışı sanatı’ dediğimiz duvar resmine bir örnek de diyebiliriz. Bu yaklaşımıyla bence, 70’li ve 60’lı yıllarda bu resimleri yaparak kendisinden sonra gelen nesle de bir kapı açan bir sanatçı olduğunu söylemek mümkün. Bu noktada Harun Antakyalı’yı örnek gösterebiliriz” dedi.

Sergide Nuri Abaç’ın sanat yaşamının bütünsel bir biyografi tadında görülebildiğini söyleyen Şener, “Nuri Abaç’ın yeni nesiller tarafından bilinmesi çok kıymetli ve bu sergi de bu anlamda bir fırsat. Sergi girişinde bulunan ‘Hiç ve Hiç Kimse’ adlı portreler, serginin teması bir anlamda. Anonim bir kimlik olduklarını söyleyebiliriz. Hiç ya da hiç kimse değil diye adlandırılıyor, çünkü kimseyi aramıyoruz o portrelerde. Biz o portrelerde, Nuri Abaç’ın portreye bakışını ve onun bir yüze nasıl baktığını görüyoruz. Nuri Abaç’ın iki farklı teknikte çalışmasını nasıl gerçekleştirdiğini de keşfediyoruz bir bakıma. Bir anlamda küratör dokunuşu da var o isimlerde” diyerek tanımlıyor.