Çevre

Nükleer enerji ucuz ve güvenli mi?

Abone Ol

Türkiye’nin ilk nükleer reaktörü olan Akkuyu’nun inşaatı sürerken, uzmanlar olası risklere Çernobil felaketinin 37. yıldönümünde dikkat çekti. İklim Uzmanı Algedik, “reaktör inşaatının temelinin iki defa çatladığını” söylerken, Ekosfer Direktörü Gürbüz ise “nükleer enerjinin, güneş ve rüzgâr enerjisine göre 6 kat maliyetli olduğunu” belirtti.

Haber: Erva Gün

Nükleer enerji ve uranyum madenciliğinin yol açacağı ekolojik sorunlara dikkat çeken Uranyum Atlası’na göre; yenilenebilir enerji, nükleer enerjiden çok daha güvenli olmasının yanı sıra daha ekonomik bir alternatif. Rosa Luxemburg Vakfı, Nükleersiz Gelecek Vakfı, Greenpeace Çevre Vakfı ve Ekosfer tarafından ortaklaşa yayımlanan raporda, Türkiye’deki güncel yenilenebilir enerji ihalelerinin rakamları uyarınca rüzgâr enerjisinden kilovat saat başına yaklaşık 2 sent (Amerikan doları), güneş enerjisinden ise 1 ila 1,7 sent maliyetle elektrik üretmenin mümkün olduğuna dikkat çekiliyor. Akkuyu’daki nükleer santralin işletmecisi olan Rus devlet şirketi Rosatom ise aynı enerjiyi 12,35 sente üretecek.

Nükleer enerjide güvenlik sorunu

Enerji ve İklim Uzmanı Önder Algedik, nükleer enerjilerin tehlikeleri ve maliyeti üzerine 24 Saat’e konuştu. Nükleer enerji kazalarının çoğunlukla görünmez kazalar olduğunu belirten Algedik, “Genellikle radyoaktif kazalar olduğunu hatırlatmak gerekir. Biz sadece görebildiğimiz kazalardan haberdarız” dedi. Nükleerin büyük güvenlik önlemleri gerektirdiğini aktaran Algedik, “Özellikle Türkiye gibi güvenliğin önemsenmediği, Soma kazasının veya iş güvenliği gibi kazaların sıklıkla gerçekleştiği ülkelerde nükleer santral, çok daha tehlikeli hale geliyor. Çernobil gibi kazalar ise küresel ölçekli facialara dönüşüyor” ifadelerini kullandı.

Akkuyu’da inşaat temeli iki kere çatladı

Akkuyu Nükleer Santrali’inin temelinin inşaat aşamasında iki defa çatladığını dile getiren Algedik, “Daha inşaat aşamasında temelinin çatlaması çok önemli bir sorun ama bir önemli sorun daha var. Türkiye’de Atom ve Enerji Kurumu kapatıldı, yerine Nükleer Düzenleme Kurumu kuruldu. Bu kuruluş Akkuyu inşaatı başladıktan ve bu çatlak ortaya çıktıktan sonra alelacele kuruldu” dedi.

Pahalı sistemler ile halktan fazla vergi alınıyor

Yüksek riskli teknolojiye yapılan yatırıma alternatif olarak enerji verimliliğini bir çözüm olarak gören Algedik, “Enerji verimliliği dediğimiz şey sizin enerjide tasarruf ettiğiniz ve dolayısıyla daha az para harcadığınız, çevreyi de iklimi de daha az değiştirdiğiniz bir yöntem. Dolayısıyla nükleerin alternatifi rüzgar veya güneş değil gerçek alternatif enerji verimliliği olarak karşımıza çıkıyor” dedi. Türkiye’nin pahalı sistemler üzerinden giderek halktan daha fazla para almanın üzerine kurulu temel bir ekonomiye sahip olduğunu belirten Algedik, “Ak Parti döneminde 2001-2021 arası 20 yıllık dönemde Türkiye kömür, petrol ve doğalgaz ithalatı için 738 küsur milyar dolar para ödedi. Şimdi sormak lazım. 738 milyar dolar nerede? Bizden çıktı yaktığımız kömür, petrol ve doğalgaz olarak atmosfere karıştı. Dolayısıyla baktığımızda şu an Türkiye eğer enerjide 20 yıllık faturada 1% tasarruf edebilseydi 7 milyar dolardan fazla para veya 10% tasarruf yapsaydı 70 küsur milyar dolar cebimizde para kalıyordu. Bu miktar ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim ve hatta ücretsiz ulaşım demektir” dedi.

Akkuyu’nun işletmesi yine Ruslarda

Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşası için Rusya ile Türkiye arasındaki yap-işlet-sahip ol anlaşması kapsamında, inşaatı üstlenen proje şirketinin hissedarlarının hepsi Rusya tarafından yetkilendirildi. Uluslararası anlaşmanın beşinci maddesinin 4. fıkrasına göre Rus yetkili kuruluşlarının proje şirketindeki toplam payları, hiçbir zaman yüzde 51’den az olamıyor. Bu da Rusya’nın, 60 yıl işletilmesi planlanan nükleer santralda her zaman çoğunluk hisseye sahip olacağı anlamına geliyor. Algedik, amacın Rusya’dan satın alınan enerji kalemi üzerinden halkı vergilendirmek olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

“Türkiye’nin bir numaralı petrol, kömür ve doğalgaz tedarikçisi Rusya. Bir numaralı nükleer tedarikçisi de Rusya olacak. Daha da büyütelim Türkiye’nin bir numaralı tahıl ithalatçısı yine Rusya. Türk ekonomisinin tamamen dışa bağımlılıktan öte Rusya’ya bağımlı olduğunu görüyoruz ve aynı zamanda enerjide de amiral gemi olduğunu görüyoruz. Biz yüzlerce milyar doları Rus enerji şirketlerinin cebine koyarken devlet de vergi yoluyla yüzlerce milyar doları cebine atarak bize bu politikaları uyguluyor.”

Nükleer enerji sadece 75 yıllık tecrübe

Nükleer santrallerin başlıca sorunlarına değinen Ekosfer Derneği Kampanyalar Direktörü Özgür Gürbüz, genellikle kazaların öne çıktığına değinerek Çernobil ve Fukuşima örneklerini verdi.   Dünya tarihinin gördüğü en büyük endüstriyel kazaların nükleer santral kaynaklı kazalar olduğunu belirten Gürbüz, “Atık sorunu, nükleer santralde kullanılan yakıtın elde edilmesi sırasında ve uranyum madenciliğinde karşılaşılan sorunlar ise pek fazla bilinmiyor. Türkiye’nin nükleer enerji ile tanışma evresinde uranyum madenciliği daha çok konuşulmaya başlandı” dedi. Uranyum Atlası’nda nükleer enerjilerin tehditlerine dikkat çekmeye çalıştıklarını aktaran Gürbüz, “Uranyum madenciliği en tehlikeli madenciliklerden bir tanesi. Özellikle çalışanlar ve o bölgede yaşayanlar için tehlikeler barındırıyor” ifadelerini kullandı. Dünya endüstrisinin nükleer teknoloji ve enerji ile tecrübesinin 75 yıldan ibaret olduğunu vurgulayan Gürbüz, “Önerilen tek şey bu atıkları yer altında uygun bir yere gömüp unutmak. Bu atıkların tabii değil 200 bin yıl sonra 100 yıl sonra bile ne olacağına dair bir fikrimiz yok. Çünkü böyle bir tecrübemiz yok” dedi.

Elektrik üretmek için pahalı ve riskli teknoloji tercih ediliyor

Nükleer santrallerin kazalardan ibaret olmadığına işaret eden Gürbüz, “Nükleer yakıtın çıkarılmasından atığa dönüşmesine kadar olan evre de çevre için sorunlu ve henüz insanlar buna çözüm bulabilmiş değil. Bu soruna neden katlanıyoruz diye sormamız gerek asıl. Nükleer santrallerin ürettiği tek şey elektrik. Biz elektrik üretmek için bu sorunları veya tüm riskleri alıyoruz” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz elektriği başka bir kaynaktan, daha az riskle ve ucuza üretebiliyor muyuz? Bunun yanıtı evet ise nükleer enerjiden koşarak kaçmamız lazım. Yenilenebilir enerji kaynaklarının hemen hemen hepsi nükleer enerjiden üretilen elektrikten daha ucuza mal olabiliyor. Önümüzde Akkuyu örneği var ve Rusya‘ya bir alım garantisi verildi. Saatte 1 kilovat enerji için biz Rus şirketine 12,35 sent ödemeyi taahhüt ettik. Oradan gelecek olan elektriğin bedeli dolara endeksli. Türkiye’de son yıllarda yapılmış rüzgar ve güneş enerjilerinin ihalelerine bakıyoruz. Bir güneş santrali kurmak için ihaleyi kazanan firma, ürettiği elektrik için 1 kilovat/saati 2 sentten vermeyi taahhüt etmiş. 6 kat pahalı elektrikten bahsediyoruz. Şu soruyu daha yüksek sesle sormak gerekir. Biz neden elektrik üretmek için böylesine pahalı ve riskli bir teknolojiyi tercih ediyoruz?”

Yerli ve milli olmayan Akkuyu

Akkuyu Nükleer Santrali’nin yerli ve milli olmadığını vurgulayan Gürbüz, “Santralin tamamı şu anda Rus şirketlerin elinde. Rusya istese bile bu hisselerin yüzde 49’unu devredebiliyor. Bu santral durduğu sürece karar ve yetki Rus devletinde olacak” dedi. Gürbüz, Türkiye’nin sadece Rusya’dan elektrik satın almış olduğunu söyleyerek, “Aynı petrol, doğalgaz ve kömür satın alır gibi elektrik de satın alınmaya başlanıyor. Rusya’dan kablo çekip elektrik alacak olsaydık yine aynı şey olacaktı. Bunun Türkiye’ye bir kazancı, teknoloji transferi gibi bir şey yok” açıklamasını yaparak dışa bağımlılığın süreceğini belirtti.