Emel ZALALTUNTAŞ
Son zamanlarda kişisel gelişim, dönüşüm veya farkındalık konularının daha çok insanın dikkatini çekmeye başladığını düşünüyorum. Dikkatimi çeken şey şu ki; benim g...
Emel ZALALTUNTAŞ
Son zamanlarda kişisel gelişim, dönüşüm veya farkındalık konularının daha çok insanın dikkatini çekmeye başladığını düşünüyorum. Dikkatimi çeken şey şu ki; benim gözlemlerim doğrultusunda, bu farkındalık sanki 35 yaş sonrası kişilerde daha yoğun gibi.
Benim de bu konuya ilgim, otuzlu yaşlarımın sonunda ortaya çıkmaya başladı ve üç yıldır eğitimler alıyorum. Bu eğitimleri alanlarla ilgili gözlemlerimi paylaşacak olursam; oldukça sorumluluk sahibi, başarılı, çoğu mükemmeliyetçi, toplumsal ilişkilerini iyi tutmak için çaba sarfetmiş fakat "Bir yerlerde bir yanlışlık var, dışarda her şey bu kadar yolunda olsun diye çaba sarfederken, içerde yolunda gitmeyen şey nedir?" sorusunu kendine soranlar diyebilirim.
Bu yaş grubu şuan Y kuşağı dediğimiz ve şuan X kuşağı olarak sınıflandırılan yaş grubunun çocukları diye düşünüyorum. Yaşadığın coğrafya kaderindir diye meşhur bir söz vardır; bizler Anadolu kültür yapısı ile yetiştirilmiş bir kuşağız ve çoğumuz gelenekçi bakış açısıyla, ailelerimizin belirlediği kurallar ve onların inançlarına göre yetiştirildik. Belki de bugün Z kuşağı dediğimiz kuşağa göre pekte özgür seçimler yapamadık. En çokta koşulsuz hoşgörüyü öğrendik, ama bir çoğumuz en önemli olan şeyi yani HAYIR demeyi öğrenmedik mesela…Hayır demek saygısızlık değildi aslında bize neden "İstemediğin bir şeyi yapmak zorunda değilsin." öğretilmedi? Öğretilmedi çünkü onlarda böyle öğrenmişti. Bizi en çok yoran şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Özgürce alamadığımız kararlar ,onaylanma ihtiyacı ,hoşgörülü olayım derken hor görülü insanların davranışlarına maruz kalmak ve kendin olamamak. Kusursuz ve başarılı olursan, sorun çıkarmayıp içinde yaşadığın topluluğa uyumlu olursan, değerli olacağına ve sevileceğine dair inancın, kendi önüne koyduğun ve bir türlü aşamadığın, gri renkli duvarların olacaktır ancak bu duvarı senin ördüğünün farkında bile değilsindir ta ki sorgulamaya başlayana kadar.
Mesele sevilmek miydi, değerli hissetmek miydi? Neden koşullu seviliyorduk? Tüm bu çabalar insanları yoran, tükenmişlik hissine kapılmasına neden olan inançlar olabilir mi? O zamanın koşullarına göre kendi olmasına izin verilmemiş ,kendi olabilmek için çaba sarfetmiş hatta savaş vermiş, dışlanmış ,örselenmiş Y kuşağı olan bizler, sonunda Z kuşağı dediğimiz bizlerin tam tersi çocuklar yetiştirir olmuşuz.. Doğrusu neydi bu işin; sınırsız özgürlük mü yoksa özgür olduğunu zannettiğin ama kesinlikle olmadığın yaşam tarzın mı? Özgürlük nedir diye sorsak milyarlarca tanım yapılır değil mi? Herkesin tanımı yaşadığı hayata göre değişir. Mesele istediğin her şeyi yapabilmek mi, yoksa istemediğin bir şeyi yapmamak mı? Tüm mesele kendimiz olamamakta gibi geliyor bana; toplumun içinde var olmaya çalışırken, içten içe yok oluşunun tarifidir tükenmişlik.