Barış Durukan
Bu konuda yazmaya imtina ediyor olsam da yazmaya devam ediyorum ve edeceğim de. Zira bu yanlış yönlendirmeler, yanlış tedaviler ve hiçbir işe yaramayan “davul tozu, minare gölgesi” tedaviler hastaların hem doğru olmayan tedavilerle vakit kaybetmesine hem de ciddi hastalıklarda eksik ya da yapılmayan tedaviler yüzünden ölüm riskine varana kadar ciddi tehditler oluşturuyor. Adeta bir halk sağlığı problemi haline gelen bu durum ne yazık ki bazı meslektaşlarımızın popülarite kazanması ve haksız kazanç elde etmesine olanak sunuyor. Yine bu durum etik ve güncel bilimsel veriler ışığında çalışan gerçek hekimleri bir kısım hastanın küçümsemesine hatta mesleki yetersizlikle suçlamasına da neden oluyor.
Daha önce verdiğim sayısız örneğe benzer başka bir örnek vereceğim. Son 10 yıldır popüler bir furya olarak devam eden kök hücre uygulamalarını anlatmak istiyorum. Burada kanser tedavisinde kullanılan kemik iliği ya da periferik kök hücre naklinden bahsetmediğimi söylemek isterim. Kastettiğim çeşitli yaralar, kalp yetersizliği, bacak atar damar hastalıkları ve eklem rahatsızlıklarında kullanılan kök hücre uygulamaları. Eklem rahatsızlıklarında yapılan uygulamalar kısmi olarak gerçek bilimsel verilere dayanmakla beraber çok ciddi bir tedavi edici özelliği olmadığını da hatırlatayım. Ancak diğer uygulamalara oranla bilimsel destekli ve geçici de olsa tedavi edici özelliği mevcut. Bunun dışında bacak atar damar hastalıkları, kalp yetmezliği tedavisi ve çeşitli yaralardaki kök hücre kullanımının gerecek bilimsel veriler ışığında kullanılmadığını ve bu uygulamalardan ciddi maddi kazanımlar olduğunu üzülerek camia içerisinde görüyorum ve duyuyorum.
Her üç konuda da yapılan bilimsel çalışmalar bize “plasebo” yani hiçbir şey verilmeyen kontrol grubu ile kök hücre uygulaması yapılan hastalar arasında bilimsel, istatistiksel anlamlı yani bariz bir fark olmadığını gösteriyor. Yağdan ya da direk kemik iliğinden alınarak işlemden geçirilen hücreler hedef dokuya zerk edilerek yapılıyor bu işlem. Maalesef çoğu uygulamada olması gereken prosedürel gerekliliklerin dahi sağlanmadığı uygulamalar gerçekten “davul tozu, minare gölgesi”. Ancak toplumda akıl sır erdiremediğim bir ilaç ya da gerçek anlamda cerrahi tedavi karşıtlığı, bu tür ne idüğü belirsiz işlemler ve bitki, kök vs. gibi tedavilerden medet umma beklentisi olduğu için, çok popüler olarak hastalar tarafından talep edilmekte.
Her konuda olduğu gibi bir arz talep dengesi ile etik dışı çalışan, maddi ve mesleki haksız kazanç hırsı olan bazı “meslektaşlarımız”ca da suistimal ediliyor.
Sonuç: Kocaman bir “sıfır etki”
Ha derseniz yapana ne etkisi var, o da en az “beş basamaklı”. Özel hastanelerde gerçek tedavilere ödeme yapmaktan imtina eden ya da kamuda çeşitli nedenlerle devletin kısmi ya da hiç ödeme kapsamına almadığı ancak gerçekten tedavi sağlayan ilaç ya da işlemlerde ödemekten imtina eden bazı hasta grupları, “davul tozu, minare gölgesi” tedavilere bir servet akıtmakta ve bundan da rahatsız olmamakta. Beni asıl üzen bu işlemleri ve tedavileri uygulayan hekimlerin bu konuda hiç rahatsız olmaması ve vicdanen rahat olmaları. Popülerliklerine popülerlik, kazançlarına kazanç katmaya devam etmeleri. Bunları göğüslerini gere gere sosyal medya platformlarında paylaşmaları ve gerekli mercilerinde bu konuda hiçbir yaptırımda bulunmaması.
Bu tür hekim arkadaşları bizlerde mesleki branş dernekleri ya da Tabip Odaları vasıtası ile uyarmıyoruz ve önlem almıyoruz. O yüzden bizde de iş yok. Bizim de etik çalışan hekimler olarak bu tür çalışanları şikayet etmemiz ve gerekli yaptırımların uygulanmasına aracılık etmemiz gerekli. Aslına bakarsanız bu tür uygulamaların çoğu hele ki muayenehane dışı yapılanlar hukuki olarak ağır ceza mahkemesinde yargılanacak türden. Çünkü bu hizmeti sağlayan lojistik firma tarafından veriliyor. Hekim hiçbir bilimsel veri olmadan, faydası kanıtlanmamış bir tedaviyi hastaya çok gerekli ve etkili olarak sunuyor, hastayı aldatıyor. Bu işlem sonucunda da hem hekim hem de lojistik destek sağlayan firma maddi kazanç elde ediyor. Yani hukuki olarak “çıkar amaçlı çete oluşturmak” kavramına uyan bir uygulama.
Gerekli merciler de bu konuyu irdeleyecek olurlarsa altından neler çıkar neler. Tıbbi bilgisi bile şaibeli, gerçekten de “yetersiz” bazı hekimler sadece bu işleri yaparak inanın milyonlar kazanıyor. Hem de devlette bile böyle yapanlar var. Firmalardan işlem öncesi bilmem ne kadar işlem garantisi vererek peşin para alanlar, yazlık site aidatlarını firmalara ödetenler ve benzerleri.
Şunu belirtmeliyim ki bu durum beni ve benzer şeklide etik çalışan hekimleri ciddi olarak rahatsız ediyor ve ben de yakında resmi mercilere şahıs-şahıs şikayette bulunacağım. Hekimlik gibi kutsal bir mesleği para ile aynı kefeye koyarak, işlemin tek yapılma endikasyonunu hekimin maddi kazanç elde edebilmesi mottosunu belirlemiş bu rezil insanların merdiven altı dolgu botoks yapan kuaför bozmalarından hiçbir farkı yok. İşin başka enteresan yanı da hastaların fayda görmemesi durumunda şikayette bulunmamalarıdır. Ya da bu şikayetleri resmi gerekli mercilere değil de internette sadece “şikayetim var benim” gibi abidik gubidik yerlere yapmaları. Bu konularda ben mi çok hassasım bazen düşünüyorum ama bir hekim olarak görevim sadece hastaları tedavi etmek değil, hastaların zarar görmesini, yanlış yönlendirilmesini önlemek ve tabi ki koruyucu hekimlik.
Son olarak buradan tekrar hastalara sesleniyorum. Lütfen ve lütfen böyle sahtekar ve şarlatanlara prim vermeyin. “Davul tozu, minare gölgesi” tedavilerden medet ummayın ve bu tür hekimler ne olur gerekli resmi mercilere şikayet edin.