Yusuf Kanlı
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın İsrail tarafından öldürülmesi uzun süredir Hizbullah’ın lider kadrosuna yönelik suikastlar ve hava saldırıları düzenleyerek grubu zayıflatma bu stratejinin bir parçası. Ancak bu tür suikastlar, Hizbullah’tan genellikle misilleme gelmesine yol açıyor. Lübnan’ın derin ekonomik ve siyasi krizi göz önünde bulundurulduğunda, Hizbullah’ın bu suikasta nasıl tepki vereceği belirsiz. Ülke, büyük bir çatışmayı kaldıramayacak durumda.
İsrail ile Lübnan’daki Şii militan grup Hizbullah arasındaki düşmanlık, 1980’lere kadar uzanıyor. İran’ın desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Hizbullah, İsrail’in en büyük tehditlerinden biri olarak görülüyor.
Bölgesel savaş endişeleri
Hizbullah’ın bu suikasta misilleme yapması, yalnızca İsrail ile sınırlı kalmayabilir. İran’ın desteğini alan Hizbullah, misilleme için İsrail’e saldırabilir ve bu durum daha geniş bir bölgesel savaşı tetikleyebilir. Nitekim, İran bir yandan kendi liderlerinin güvenlikleriyle ilgili ilave önlemler alırken diğer yandan da Hizbullah’ın “vurucu gücünün” bu saldırılarla zayıflatılamadığı propagandasına başladı. Ne derece doğru? Zaman gösterecek, ancak İsrail saldırılarında 18 üst düzey yöneticisini kaybeden Hizbullah’ın ciddi bir darbe aldığı ortada.
Böylesi bir savaşın tüm Orta Doğu’da büyük bir yıkım yaratma potansiyeli bulunuyor. Bölgedeki istikrarsızlık yeni bir göç dalgasına yol açabilir ve küresel enerji piyasalarını da olumsuz etkileyebilir. Özellikle petrol akışının aksaması, tüm dünyada ekonomik şok dalgalarına neden olabilir.
Türkiye’nin durumu: Jeopolitik ve ekonomik zorluklar
Türkiye, İsrail ve Hizbullah arasında çıkabilecek bir çatışmadan doğrudan etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Suriye ile sınırı olan Türkiye, burada zaten hassas bir denge içinde bulunuyor. Türk askerlerinin bölgede varlık göstermesi, yeni bir çatışma durumunda Türkiye’yi savaşın içine çekebilir.
Ekonomik olarak da Türkiye, Orta Doğu’daki olası bir savaşın sonuçlarıyla karşı karşıya kalacak. Enerji ithalatına bağımlı olan Türkiye, bölgedeki petrol ve doğalgaz akışının kesilmesi durumunda ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Ayrıca yeni bir mülteci dalgası, Türkiye’nin zaten zorlanan sosyal ve ekonomik yapısını daha da zorlayabilir.
Politik olarak ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’e karşı sert eleştiriler yöneltiyor. Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu’yu Birleşmiş Milletler kürsüsünden Hitler’e benzeterek, İsrail’in “savaş kışkırtıcılığı” yaptığını ve dünyanın buna karşı birleşmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan’ın bu söylemi, Türkiye’yi Orta Doğu’daki Müslüman dünyasında güçlü bir lider olarak konumlandırsa da, Batı ile olan ilişkilerini daha da zorlayabilir.
Erdoğan’ın Hitler benzetmesi: Stratejik mi, tehlikeli mi?
Erdoğan’ın Netanyahu’yu Hitler’e benzetmesi, son derece kışkırtıcı bir söylem. Erdoğan, İsrail’in özellikle Gazze’deki askeri eylemlerini sert bir şekilde eleştirerek, dünya kamuoyunu İsrail’e karşı harekete geçmeye çağırıyor. Ancak bu benzetme, bölgedeki tansiyonu artırma riski taşıyor ve diplomatik çözüm yollarını zorlaştırabilir.
Batı’da birçok ülke, Erdoğan’ın bu sert söylemine karşı mesafeli duruyor. Özellikle ABD ve Avrupa, İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarına öncelik veriyor ve Netanyahu’ya yapılan bu tür benzetmeleri tehlikeli buluyor. Türkiye’nin bu sert tutumu, uluslararası ilişkilerde daha fazla yalnızlaşmasına yol açabilir.
Bölgesel savaş korkuları ve Türkiye’nin rolü
İsrail’in Hizbullah liderini öldürmesi, bölgede yeni bir çatışmanın habercisi olabilir. Hizbullah’ın misilleme yapması halinde, İran, Suriye ve hatta Türkiye’nin de içine çekilebileceği daha geniş bir savaş ihtimali söz konusu. Türkiye, bu süreçte arabulucu rolü üstlenebilir ancak Erdoğan’ın sert söylemleri bu süreci zorlaştırıyor.
Lübnan’a kadar uzanan Gazze’deki savaşın tüm bölgeyi kaplamanın eşiğine gelmesi, uluslararası kamuoyunun dikkatini Orta Doğu’ya çevirmesine neden oldu. İsrail’in Nasrallah suikastı, Orta Doğu’da yeni bir şiddet dalgasını tetikleme potansiyeline sahip. Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir rol üstleneceği ve Erdoğan’ın sert söylemlerinin nasıl sonuçlar doğuracağı, önümüzdeki dönemin en kritik sorularından biri olacak.