Necdet Yazar, Taş Bebek unvanlı film ve ses sanatçısı Gönül Yazar’ın yedi kocasının ilki idi. Necdet Yazar bir süre İzmir’de şarkıcılık yaptıktan sonra Ankara’ya gelerek gazino işletmeciliği işine girmiş Cumhurbaşkanlığı Senfonik Konser Salonunda bulunan Demirspor binasını kiralayarak Ankaralıların ilgi gösterdiği bir aile gazinosunu işletmeye başlamıştı.
Gazetedeki işimi bitirmiş iki günlüğüne İstanbul’a giden eşim Birsen Gürdil’in de yedek sayfasını hazırlamıştım ki masamın üstündeki siyah telefon çalmaya başladı. “Eşim arıyordur” diye telefonu açtım. Arayan Necdet Yazar’dı, “Orhancığım seni bekliyorum, acele buraya gel” diyordu.
O yıllarda Ankara’da gazeteci olarak bir bende bir de gazeteci Şahap Gençsoy diye bir ağabeyimizde araba vardı. O baba parası ile araç sahibi, ben ise taksitle bir Amerikan arabası olan Taunus’u almıştım.
Aylık taksitlerini ödemek için inanın beş gazeteye hizmet veriyor, iki dergi çıkartıyordum, “Ölüler Sevişmez” ve Papazın Kaçışı” romanlarım gazetelerde yayımlanıyordu. Bu kadar çalışma arasında rahmetli Oğuz Gözen’in “Gözen” adlı film şirketine film hikayeleri yazıyordum. Çok para kazanıyordum, çok kıskananınım vardı. Bunlar bir yana, tabiri caizse anamdan emdiğim süt burnumdan geliyordu.
Uzatmayayım… otomobilime atlayarak soluğu Demirspor Lokali’nde aldım. O yıllarda Ankara’da trafik diye bir şey yoktu. Necdet Yazar’ın ikinci kattaki odasına girdiğim zaman ünlü sanatçı Müzeyyen Senar ile karşılıklı oturmuş sohbet yapan Yazar’a rastladım. Müzeyyen Senar bir hata yaparak elinde avucunda ne varsa iş adamı diye birine kaptırmıştı, yani paraya muhtaçtı.
Lokalde çalışması için Necdet Yazar’la anlaşmayan Senar, otelde kalmak istemediği için Necdet Yazar “Ben yengeme (eşime) telefon açıp bu akam Müzeyyen Ablayı evinde misafir etmesini rica edeyim” dedi. Müzeyyen Senar’ın bizim oturduğumuz Basın Sitesi’nde tanınmış gazeteci ve arkadaşı olan Emel Aktuğ oturuyor ve Müzeyyen Senar sık sık Emel Aktuğ’un misafiri oluyordu. Yazar’a kibarca “Emel’i arayalım” dedim. Aradık ama telefonu cevap vermedi.
Uzatmayayım... Müzeyyen Senar’ı alıp Çankaya’da evime geldik. Belki Emel gelmiştir diye önce onun evine gittik. Evde yoktu. Mecburen Müzeyyen Hanım’ı evime getirdim ama ne siz bana sorun ne ben bunalımlar içinde kıvrandığımı söyleyeyim. Senar’ın evimize gelişini eşime nasıl izah edecektim…
Müzeyyen Senar’ın içi yanmıştı. Buzdolabında bir soda alıp içti. Dolapta yumurtaları da görmüştü, belli ki karnı açtı. Evimizde bir tek yatak odası vardı. “Ben şimdi ünlü sanatçıyı nerede yatıracağım?” derken Müzeyyen Senar bol yumurtalı tereyağlı bir menemen yapmıştı. Ben de acıkmıştım sofraya oturmadan önce “Rakı bulunur mu?” diye sordu. Eşim ve ben sigara dahil hiç içki içmediğimiz için misafirlerden kalma yarım şişe rakımızın olduğunu söyledim. Müzik setine bir gazinoda doldurulmuş kasetini koyup hem söyleyip hem de rakısını yudumladı. Bir süre sonra salondaki koltuğa gelip uzandı.
“Size bir kahve yapayım” dedim akabinde Müzeyyen Senar’ın gözleri kapandı. Anlaşılan ünlü sanatçı olduğu yerde sızıp kalmıştı. Neysek Emel Aktuğ’u bulmuş, ünlü sesi gazeteci ablamıza devretmiştim.
Müzeyyen Senar son derece alçak gönüllü, hoş sohbet sahibi bir sanatçı idi. Hayatın acısın da tatlısını da yaşamış tecrübeli bir insandı. Parayı hiç sevmez, servet teklifleri elinin tersiyle iterdi. Aşırı derecede yaşlanıp Bodrum’a kızının yanına yerleştiği zaman bakımını Kültür ve Turizm Bakanlığı üstlenmişti. Ölümsüz isim Müzeyyen Senar, ruhun şad olsun...