Ülkemizde Amerika Birleşik Devletleri gibi paket servis hizmeti neredeyse gelenekselleşti. Avrupa ülkeleri bu konuda daha yavaş hizmet sunuyor ve daha çekimser bir tutum sergiliyor. Her ne kadar Hollanda örneğinde olduğu gibi bir Türk firmasının orada hizmet vermesi sonucu durum ülkemizdekine benzese de, yaptırımlarla hemen müdahale edildi, bu duruma birazdan değineceğim.
Paket servis hizmeti, Amerika Birleşik Devletleri’nde genel olarak otomobil ve elektrikli scooterlarla yapılırken, ülkemizde abartılı bir motorlu kurye hizmeti ile sağlanmakta. COVID-19 pandemisi döneminde, eve kapanma zorunluluğu ise alışkanlıklarımızı belirgin şekilde değiştirerek paket servis kullanımını toplumda belirgin biçimde arttırdı. Özellikle market alışverişi ve yemek servisi konusunda bir patlama şeklinde pakete yönelme oldu ve buda beraberinde bir sürü sorun getirdi. İş o kadar abartıldı ki, internet üzerinden beğendiniz bir kıyafeti, kurye ile eve getirip denemenize, beğenirseniz almanıza olanak sağlayacak hizmetler bile geliştirildi. Bu tarif ettiğim sorun ise motorlu kuryelerin sayısındaki dramatik artış ve bu kuryelerin trafikte yarattığı kalabalık ve kural tanımazlıkları.
Eskiden beri, motosiklet sürücüsüne pekte aşina olmayan, “haz etmeyen” motorlu araç sürücüleri, bu motorlu kuryeler sebebiyle artık çok rahatsız oluyorlar. Bunda tabi ki haklı sebepleri var ve bu sorunların ivedilikle çözülmesi gerekiyor. Kural olarak motosiklet trafikte motorlu araç gibi şerit ortasında, bir araç kadar yer işgal edip, motorlu araçlara uygulanan kurallara tabi olmak zorundadır. Motorlu araç sürücüleri de onları bu şekilde değerlendirip, trafik akışına bu kurala uygun hareket etmelidir. Bu kurala uyulması moto-kurye dışı motosiklet sürücüleri tarafından haklı olarak talep edilmekte, ancak motorlu araç sürücülerinin çoğu tarafından tanınmamakla beraber, yine motorlu ararç sürücüleri tarafından motosikletlerin ısrarla şerit yanında, yer işgal etmeden kullanmaları beklenmekte idi. Ancak, motorlu kuryelerde gördüğümüz üzere, kural tanımazlık bir davranış biçimi oldu ve buda motorlu araç sürücülerini, motosiklet sürücülerinin hepsine karşı tepkili hale getirdi. Şerit ortasında yer işgal etmek bir yana, arabaların arasından-deresinden, sağlı-sollu, tek yön-çift yön tanımadan, kırmızı ışığa asla riayet etmemek kaydıyla trafikte seyir halindeler. Trafik çok sıkışıksa, yoldan çıkıp kaldırımda seyretmekten sanki keyif alıyorlar, bu şekilde yayalara saygı duymadıkları gibi, normalde yaya yolunda hiçbir motorlu aracın olmamasını düşünen yayalara korna çalmak, bağırmak-çağırmak suretiyle terör estiriyorlar. Bu hususu hiç abartmadan tamamen gözlem üzerine yazıyorum. Hatta kuryeye itiraz edip uyardığınızda, karşılığında hakarete varan yanıtlar almanız da çok olası. Bu durum münferit olaylar değil, artık alışılmış olageldi ve trafikte çok ciddi tehlike oluşturmakta. 2022 yılında Kurye Hakları Derneği tarafından yayınlanan “Moto-Kurye Ölümleri” raporunda, 58 kuryenin trafik kazaları sonucu öldüğü tespit edilmiştir (https://kuryehaklari.org/wp-content/uploads/2023/01/2022-Moto-Kurye-Olumleri-Raporu.pdf). Ki bu sadece, işin moto-kurye tarafı. Yine Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim dalınca yapılan bir araştırmada, İstanbul’da motorlu kuryelerin %90.2’sinin işlerini yürütürken trafik kazasına karıştığını bildirmiştir (Uçar MS ve ark. “İstanbul’daki motorsikletli kuryelerde iş kazası niteliğindeki trafik kazaları”, TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi). Bu oranlar bile bize işin vahametini anlatmaya yeterli gibi duruyor. Tabi, akan trafikteki, karşılıklı el-kol hareketleri, hakaret ve küfürlere zaten alıştık, gündelik yaşamın bir parçası oldu.
Bu durum için sadece motorlu kuryeleri suçlamak gibi bir niyetim yok. Zira, zamana karşı yarışıyorlar, kısıtlı bir sürede paketi yetiştirmeleri gerekiyor, birçoğu yakıt parasını yövmiyesi ya da maaşından karşıladığı için yolu kısaltmak amaçlı kuralsızlığa yöneliyor ve iş yükleri çok fazla. Ne kadar çok iş yaparlarsa kazançları da o oranda yükseliyor. Kendince haklı tezleri olsa da bunların hiçbiri bu kural tanımazlık anlayışına bahane olamaz, olmamalıdır da.
Yine bu kadar çok motorlu kuryenin yarattığı ses (ki çoğu göründüğü kadarıyla çok kullanılmış ya da eski motorlar) ve hava kirliliği de cabası. Girişte bahsettiğim Hollanda örneği bu sebeplerle yaptırımlarla sonuçlandı. Türkiye menşeili, ünlü paket servis firmalarından biri Hollanda’da hizmet vermeye başladıktan sonra orada çok popüler oldu. Holanda’da alışık olunmayan 24 saat çalışma, tatil günleri çalışma ve hızlı servis sebebiyle oldukça tercih edilir oldu ve haliyle motorlu kurye sayısı arttı. Amsterdam merkezde bulunan ana depo lojistik kaynağıydı ve mallar buradan servis edilmekte idi. Ancak, yerel halk ortaya çıkan motosiklet kalabalığı ve sesten rahatsız olup şikayetlerini yüksek sesle dile getirince, belediye meclisi tarafından alınan kararla bu merkezin şehir dışına taşınması zorunluluğu şeklinde bir yaptırım getirildi ve firma buna uymak zorunda kaldı. Bu örnek oldukça açıklayıcı, çözüme odaklı ve rasyonel bir örnek olarak karşımızda duruyor. Asıl anlayamadığımız ise ülkemizde trafikte bu tür kural tanımazlık ve tehlikeli biçimde davranışı alışkanlık haline getirmiş motorlu kuryelere nasıl olup da caydırıcı hatta yıldırıcı tedbirlerin alınmamış olması. Bu tedbirler alınsa Hollanda örneğinde olduğu gibi bir çözüm sunulabilir. Hollanda örneğinden bahsederken, orada halkın bisiklet ve motosiklet sürücülerine çok alışkın olduğunu ve saygı duyduğunu, önceliklere uyulduğunu da hatırlatmakta fayda var.
Özetle, ülkemizde hem moto-kurye tarafının iş güvenliğini arttıracak, hem de yaya ve diğer motorlu sürücülerin güvenliğini arttıracak tedbirlere ivedilikle ihtiyaç var. Gerekli mercilerin bu konuda hemen reaksiyon alması şart. Şunu da hatırlatmak isterim ki, bizde bireyler olarak her türlü trafik kuralları tam olarak öğrenmekle ve bu kurallara uymakla yükümlüyüz.