Haber: Erva Gün
Seçim döneminde ve sonrasında Türkiye’deki göçmenlerin durumu, siyasi liderlerin vaatleri ve konuşmalarında sıkça kendisine yer buldu. Siyasilerin göçmenler üzerinde oluşturdukları söylemler toplumdaki çatışmayı ve karşıtlığı da beraberinde getirirken Göç İdaresi Başkanlığı’ndan bir açıklama geldi.
Türkiye’de belli semtlerin yabancıların ‘oturum iznine kapatıldığı’ söylenen açıklamada bazı bölgelerdeki ‘mekânsal yoğunlaşma’ dikkat çekti. Türkiye’deki göçmenlerin mekânsal yoğunlaşma üzerindeki etkilerini DTCF Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Çankaya Kent Akadmisi Başkanı Prof. Dr. Hayriye Erbaş, 24 Saat’e değerlendirdi.
Yabancı nüfusu seyreltmeye yönelik tedbirler alındı
Göç İdaresi Başkanlığı'nın Twitter hesabından yaptığı paylaşımda ülke genelinde 63 ilde, 1169 mahallenin yabancıların ikamet iznine kapatıldığı yer alırken İstanbul'da ise yerleşime kapalı mahalle sayısının 54 olduğu açıklandı.
Yabancı nüfusun Türk vatandaşı nüfusuna oranının yüzde 20'yi aştığı bölgelerde "mekansal yoğunlaşma"yı engellemek amacıyla tedbirlerin alındığı vurgulandı. Açıklamada dönemsel olarak il, ilçe ve mahalle bazında yabancı nüfusuna ilişkin incelemelerin yapılmaya devam edildiği belirtildi.
Başkanlığın yaptığı açıklamada, İstanbul’un 2019’da geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin kayıt işlemlerine kapatıldığı kaydedildi. Göç İdaresi Başkanlığı’nın açıklamasında, “2021 yılı ocak ayında İstanbul’un Fatih ve Esenyurt ilçeleri yeni ikamet izni başvurularına kapatılmıştır” denilerek, “2022 yılı ekim ayında yapılan değerlendirme sonucunda, Fatih ve Esenyurt ilçelerinin yanı sıra Avcılar, Bahçelievler, Başakşehir, Bağcılar, Esenler, Küçükçekmece, Sultangazi ve Zeytinburnu ilçeleri de yeni ikamet izni başvurularına kapatılmıştır” denildi.
Mekânsal yoğunlaşmanın genel olarak belli bir coğrafi mekânda belli alanda sayıca çoğalma anlamına geldiğini belirten Çankaya Kent Konseyi Kent Akademisi Başkanı Prof. Dr. Hayriye Erbaş, “Burada önemli olan belli bir alanda sayıca artışın olmasıdır. Hangi konuda olursa olsun bu artış planlı olmadığı durumda sorunlara yol açabilmektedir” dedi. Son dönemlerde kavramın kullanımının belirli bir mekânda “ulusaşırı göçmenlerin sayıca artışı” anlamında kullanıldığını aktaran Erbaş, bir köy, bazen bir ilçe bazen de bir kent ölçeğinde artışların söz konusu olabileceğini söyledi.
Erbaş, “Özellikle Suriye’deki “iç savaş” sonrasında Türkiye’nin “geçici koruma statüsü” ile göçmen kabulü sonrasında yaşanan süreçler nedeni ile göçmenlerin mekânsal yoğunlaşması, göçmen-yerli çatışmasını da beraberinde getirmiştir” diyerek bu yoğunlaşmanın "gettolaşmayı" da beraberinde getirebildiğine ve uyumsuzluğa yol açan diasporik alanların oluştuğuna da değindi.
"Küçük Halep" Altındağ
Ankara’nın Altındağ ilçesinden örnek veren Erbaş, “Altındağ ilçesindeki Önder Mahallesi'nde 8 bin nüfusun yaklaşık üçte ikisini Suriyeliler oluşturuyor. Caddelerinde çok sayıda Arapça levhalı dükkân bulunan mahalle, “Küçük Halep” olarak adlandırılıyor” ifadelerini kullandı.
“Göçmenler ne buraya ait, ne de kendi ülkelerine”
Nüfusun plansız bir biçimde belli bir coğrafi mekânda yoğunlaşması o mekânda sorunların temel etmenlerinden biri olduğunu söyleyen Erbaş, “Yoğunlaşmanın dış göç ile ve plansız gerçekleşmesi durumunda “yerli-göçmen” çatışması başta olmak üzere sorunlar daha da çoğaltmakta ve büyütmektedir. Yoğunlaşmanın kendisi sorunken bunun plansız olması sorunu çözümsüz kılabilmektedir” dedi.
Erbaş, Türkiye’de ‘geçici koruma statüsündeki’ göçmenlerin planlı ve statüye uygun olarak yerleştirilmediğini belirterek, “Hem akademik, hem siyasal hem de gündelik yaşamda kavram karmaşasına bağlı olarak çatışma ve sürtüşmelere ayrıca da yanlış uygulamalara yol açıyor. Şimdiki hali ile 'istenmeyen misafirler' olarak görülen göçmenler ne tam olarak buraya ait ne de kendi ülkelerine ait olabilmekteler. Bu anlamda her anlamda iki ülke-iki kültür arasında kalmış durumdalar” ifadelerini kullandı.
Ucuz iş gücü göçmenler
Erbaş, pandemi ve deprem sürecine bağlı olarak ekonomideki bozulmanın çatışmalara zemin hazırladığını söyledi. Göçmenlerin ucuz emek olarak görülmesi toplumsal alanda başka çatışmaları da yarattığını belirten Erbaş şunları söyledi:
Örneğin ucuz emek olarak görülen göçmenler güvencesiz ve zor koşulda çalışmaya razı olduklarından tercih edilmekte ve 'yerliler' de işsizliğin nedeni olarak göçmenleri görmektedirler. Benzer biçimde hizmetlere erişimde sorunlar arttıkça yine göçmenleri suçlu görebilmekte ya da bir suç işlemiş göçmen olduğunda aynı grubu suçlu olarak algılayabilmekte. Bu biçimdeki algılar ise çoğu zaman politik amaçla pompalanabilmektedir.
İstanbul’da 10 ilçe oturum iznine kapatıldı
Göç İdaresi Başkanlığı’nın 16 Temmuz’da yaptığı açıklamaya göre, “2021 yılı ocak ayında İstanbul'un Fatih ve Esenyurt ilçeleri yeni ikamet izni başvurularına kapatılmıştır. 2022 yılı ekim ayında yapılan değerlendirme sonucunda, Fatih ve Esenyurt ilçelerinin yanı sıra Avcılar, Bahçelievler, Başakşehir, Bağcılar, Esenler, Küçükçekmece, Sultangazi ve Zeytinburnu ilçeleri de yeni ikamet izni başvurularına kapatılmıştır” denildi.
Kurumun açıklamasında “İstanbul ilinde halihazırda 10 ilçenin yeni ikamet izni başvurusuna kapatıldığı” belirtildi. Açıklamanın devamında, “1 Temmuz 2022 tarihi itibarıyla tüm illerimizde, yabancı yoğunluğunun Türk vatandaşı nüfusuna oranla yüzde 20'yi aştığı toplam 63 ilde 1169 mahalle yeni yabancı kaydına kapatıldı” denildi.
“Seyreltme projesi uygulanıyor”
Bazı semtlerin ve bölgelerin ikamet iznine kapatılmasını değerlendiren Erbaş, “Ankara Altındağ’da 10 Ağustos 2021’de 18 yaşındaki Emirhan Yalçın’ın 2 Suriyeli tarafından bıçaklanarak öldürülmesinin ardından Suriyeli göçmenlere yönelik şiddet olaylarının yaşanması sonrasında İçişleri Bakanlığı, “seyreltme” projesi ile göçmenleri yoğunlaştığı ilçelerden farklı yerlere göndermeye yönelik adımlar atmaya başladı. Ancak bu genel anlamda Türkiye’deki “göçmen” sorunun çözümü açısından çok da yeterli ve anlamlı değil, sadece göçmenlere karşı öfkeyi ve çatışmayı “ertelemek” anlamına gelir” dedi.
“Uluslararası eşitsizlikler ve sömürü sistemi oldukça sorunlar devam edecek”
Seyreltme projesiyle yerlerinden edilen göçmenlerin koşullarının daha da kötüleşmesi nedeni ile ekonomik ve sosyal sorunlarının artarak derinleşeceği değerlendirmesinde bulunan Erbaş devamında şu yorumda bulundu: “
Var olan uluslararası eşitsizlikler ve sömürü sistemi var olmaya devam ettikçe hem göçmenler hem de “yerliler” ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak sorunlar da var olmaya devam edecektir. Bu da her an yeni göçmenlerin olacağı ve Türkiye’nin de coğrafi konumu nedeni ile göç alan bir ülke olacağı öngörülebilir. Buna bağlı olarak da Türkiye’de “mekânsal yoğunlaşmanın” devam edeceği söylenebilir. Dolayısıyla sorunun başlangıçtaki politikalar nedeni ile giderek zorlaşması çözümü de zorlaştırmaktadır. Ancak öncelikle Türkiye’nin çözüm için gerçekten çabada bulunması ve uluslararası kuruluşların sürece daha etkin katılarak çözüm konusunda adımların atılması sorunun çözümü açısından önemlidir. Çünkü sorun diğer ülkeleri de ilgilendiren küresel bir sorundur ve çözümü de diğer ülkelerin de sorumluluk almasını gerektirmektedir. Özellikle de küresel sermayenin Ortadoğu ve diğer azgelişmiş/sömürülen ülkeleri yaşanmaz kılmasının önüne geçilmelidir.