Maske ve açıklık rejimi
Can PULAK
Aylardır korona ile uğraşıyoruz. Böyle giderse mücadeleye uzunca bir süre daha devam edeceğimiz anlaşılıyor.
Maskeye uyan yok, mesafeye uyan yok, uyarılara kulak asan yok. Sanki böylesine ciddi bir salgının tehditinde değiliz. Millet cadde ve sokaklarda üst üste, korona’dan öncesini yaşıyoruz sanki. Önlemlerin kademeli olarak kalkışını, biz normale döndük diye anladık. Oysa devlet, otokontrolü bize bıraktı. Herkes kendisinden sorumlu olacak ve maske-mesafe önlemlerini ihmal etmeyecek. En büyük sermayemiz cehalet olunca, çoğumuz aldırmadık önlemlere. Bildiğimiz gibi hareket ettik. Şimdi bunun bedelini ödeyeceğiz galiba.
Maske işini de tam beceremiyoruz. Devletin uyarılarına kulak asanların bazıları, maskeyi küpe gibi sallandırıyorlar kulaklarında. Bir kısmı ise ya çenesinin altında tutuyorlar yada sadece ağızlarını örtüp, burunlarını dışarıda bırakıyorlar.Ne o maskeniz var mı, var işte..Var işte diyenlerin hepsi bilmeli ki, kuralına göre kullanılmayan maskeler hiçbir fayda sağlamaz. Ayrıca restoran personeli de, garsonlar filan da doğru kullanmıyorlar maskelerini. Bu maskelerin nasıl doğru kullanılacağını, birileri anlatmalı millete.Televizyonlarda kamu spotları olarak gösterilmeli.
Hoş yazlık bölgelerde, sayfiye yerlerinde maske takmak da kolay değil. Boğuluyor insanlar, nefes almakta zorlanıyorlar. Ama yapacak bir şey de yok. Ya bu maskeyi takacaksın yada korona’ya bir yerde yakalanacaksın. İhmal ve dikkatsizliğin affı yok çünkü.
Hepimiz korona ile uğraşırken, bizi yönetenlerin talihsiz açıklamalarıyla da karşılaşıyoruz. Şu ekonomimizin büyümesi lafları, işsizliğin azalması iddiaları milleti eğlendirmek için söyleniyor olmalı. Öyle ya, ekonomimizdeki kötü gidişe korona da çok sert bir darbe vurunca iyice hırpalandık. Böyle bir ortamda ekonomide büyümeden bahsetmek, ancak mizah sevgisinden kaynaklanabilir. Hele işsiz miktarının azaldığını iddia etmek, Cem Yılmaz’a iyi bir malzeme olabilir.
Keşke bizi yönetenlerin müjdeleri gerçek olsa.Ekonomi gerçekten büyüse, işsizlik azalsa çok seviniriz. Ama içinde bulunduğumuz şartlarda bunlardan bahsetmek, siyahı beyaz göstermekle eşdeğerdedir. İktidar yandaşları buna inanabilir ve alkış tutabilir ama, nereye kadar..? Onlar da kötüye giden ekonomiden paylarını almayacaklar mı sonuçta?
Devletin istatistik kurumuna güven kalmadı.Gözün gördüğünü, aklın kabul ettiğini tersine çevirmekte çok mahir. Bu kadar maharet yeterli görülmemiş olmalı ki, bir gecede 10 civarında müdürü görevden aldılar ve yerlerine (liyakat değil sadakat) ölçülerine uygun yenilerini atadılar. Bunlar doğru işler değil. Millete doğruları söylemek lazım. Doğruları söylemekten korkmamalıyız. Bütün dünyada koronanın tokadını yiyip kötüye giden ekonomi, Türkiye’de nasıl iyiye gidebilir, nasıl büyüyebilir? Buna çocukları bile inandırmayız.
Tarihte görülmemiş bir israf sonucu paramız suyunu çekti. Merkez bankasındaki ihtiyat akçelerini bile yedik. Korona nedeniyle 3 aydır doğru dürüst vergi toplayamıyoruz. 35 milyar dolardan fazla turizm gelirimiz de yok oldu.Katar’dan aldığımız 10 milyar dolar ve devamlı bastığımız parayla,bu değirmenin suyunu sağlıklı bir şekilde nasıl akıtacağız? Bilen varsa beri gelsin. Bilenlere de sormuyorlar zaten. Ne oluyor ne bitiyor memlekette hepimizin meçhulu.
Bugünün Türkiye’sinde demokrasiden kolay bahsedemeyiz. Açıklık rejiminin yerini, kapalı bir model aldı. Benden sonrası tufan diyen bir mali zihniyetle karşıkarşıyayız. Hesap vermeyen bir yönetim olamaz olmamalı. İhaleler nasıl veriliyor, devlete kimler alınıyor, nerelere yeni kadrolar ihdas ediliyor, bunlara ihtiyaç var mı yok mu? 450 bin öğretmen 3000 liraya atama beklerken, biz 4500 lira maaşla 20 bin bekçi atıyoruz. Türkiye’nin neye ihtiyacı var, eskiden devlet planlama teşkilatına sorulurdu, buranın onayı olmadan tek bir çivi bile çakılamazdı.Şimdi öyle değil, aklımıza estiği gibi yönetiyoruz ülkeyi, aklımıza eseni rahatça yapıyoruz. Acaba doğru mu yapıyoruz?
Hiçbir iktidar ülkeyi kötü yönetmek istemez.Kendince bildiği iyiler ve doğrular vardır. Bunlara seçim beyannamesinde yer verir, milletten oy ister, alırsa iktidar olur. Bugünkü iktidar da böyle geldi ama, seçim beyannamesinde yazanları değil, yazmayanları yapıp duruyor. Bunun hesabını da, bir dahaki seçime kadar hiç kimse soramıyor.Bana göre doğru bir yönetim modeli ve anlayışı değil bu. Devamlı Anayasayı ve yasaları çiğneyen bir yönetim modeline, doğru bir model diye bakamayız.
Türkiye bugün zor durumda. Bu zorluktan elbirliğiyle, iş ve gönül birliğiyle, ortak akılla çıkabiliriz. Bunun için konuşmak lazım. Liderlerin bir araya gelmesi, başta ekonomi olmak üzere tüm sorunları bir masaya yatırması ve ortak bir çözüm ameliyatıyla Türkiye’yi sağlığına kavuşturması lazım.
Ortalığı germekten, farklı düşünenleri hain olarak damgalamaktan vazgeçmeliyiz. HDP teröristlerin uzantısı olan bir partidir diyoruz.Hoş onlar da bizim PKK ile bir ilişiğimiz yok demiyor. O zaman devamlı suçlamak ve onlara saldırmak yerine, Anayasa Mahkemesinde dava açtırabilir ve bu partiyi kapattırabilirler. Ama yapmıyorlar, çünkü kendi partileri de dini siyasete alet ederek, Anayasayı devamlı ihlal ettiklerinden kapanma tehlikesi yaşayabilirler. Bu yüzden ne şiş yansın ne kebap politikası uyguluyorlar.
Samimi olmak lazım. Açık konuşmak lazım.Anayasa ve yasalara sımsıkı bağlı bir şekilde ülkeyi yönetmek lazım. Bu çizgide buluşamaz ve birleşemezsek, geleceğin güzel Türkiyesinden bahsedemeyiz. Düşmanlıkla, kin ve garezle, ötekileştirmekle bir yere varamayız. Bunu artık iyice bilmemiz ve bellememiz lazım.