Ahmet Çağatay Bayraktar 

Haziran ayının başlangıcı ile aniden baş gösteren yüksek sıcaklıklar özellikle Marmara Denizi’nde 2021 yılında yaşanan bir çevre felaketini akıllara getirdi: Müsilaj. Deniz suyunun ısınmasının yanında en büyük nedeni, denizdeki azot fosfat dengesinin bozulması olan müsilaj sorunu doğrudan kirliliğe bağlı olarak yaşanıyor. Atık su arıtma tesislerinin tam kapasitede çalıştırılmaması veya var olan atık su arıtma tesislerinin sadece fiziksel arıtma yapması, yeterince arıtılmamış suyun da denize boşaltılması müsilajın başlıca nedenleri arasında. Arıtılmayan kanalizasyon sularının denize deşarj edilmesinin yanında sanayi tesislerinin atık sularını arıtmadan denize dökmesi de müsilajın bir diğer nedeni.

2021’de yaşanan çevre felaketi sonrası birçok belediye ve sivil toplum kuruluşu, Marmara Denizi’ne yeniden can vermek için eylem planları devreye soktu, bilim insanlarının hazırladığı raporlar yayımladı. Aradan geçen 3 yılın ardından Marmara Denizi iyileşebildi mi? Alınan önlemler ve uygulanması vaat edilen eylem planlarının etkisi ne yönde oldu? Tüm bu soruların yanıtı ise İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi’nden Doç. Dr. Pelin Çiftçi Türetken, Dr. Ögr. Üyesi Uğur Uzer, Arş. Gör. Esin Yüksel, Arş. Gör. Nurdan Cömert, Arş. Gör. S. Zeynep Çalıcı’nın yer aldığı Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'nün desteklediği seferde aranıyor.

“Marmara Denizi Denizanası Artışı Araştırılması-Faz2 Projesi” başlıklı seferin liderliğini üstlenen İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar Marmara'daki son durumu 24 Saat Gazetesi’ne anlattı.

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi olarak gerçekleştirdikleri seferde Marmara Denizi'nde kırmızı alglerin daha sık görülmeye başladığını tespit ettiklerini belirten Okyar, "Aşırı alg olayları normalinde yoğun bahar yağmurlarını takiben aniden hava sıcaklığının artmasıyla birlikte görülür ve kıyısal alanlarda bahar dönemlerinde rastlanır. Kırmızı gelgit olaylarını etkileyen başlıca faktörler arasında denizin yüzey suyu sıcaklıkları, denizin durağan durumu, düşük tuzluluk ve yüksek besin içeriğini sayılabilir. Yüksek besin içeriği dediğimiz durum ise aslında zararlı algler olarak ifade ettiğimiz bazı fitoplanktonik türlerin ortamdaki azot, fosfor miktarının artışından faydalanarak aşırı artması ve çoğalması olarak ifade edilebilir. Bu durum da özellikle Gemlik Körfezi'nde baş gösterdi” dedi.

“Normalden sık görülmeye başladı”

Peki bu durum Marmara Denizi’nin tamamında mı görülüyor? Okyar şu yanıtı verdi: “Bu olay genelde derinliği az olan sahil sularında, iç deniz, körfezler, göller ve nehir ağzına yakın yerlerde yoğun olarak görülüyor. Normalde ilkbahar ve yaz mevsimlerinde yılda bir iki kez görülen bu olay artık yıl içerisinde daha sık aralıklarla görülmeye başlandı.”

Müsilaj Kurulu toplandı Müsilaj Kurulu toplandı

“Temel neden kirlilik”

Kırmızı alg artışının nedenleriyle müsilajı oluşturan nedenlerin birbirine benzer olduğunu kaydeden Okyar, “Müsilaj gibi kötü bir görüntü mevcut, denizin de rengi kıpkırmızı. Alg artışını oluşturan temel neden ise deniz suyundaki azot-fosfat artışı yani kirlilik. Müsilajda olduğu gibi sadece yüzeyde kötü bir görüntü ile sınırlı kalmıyor. Alg ile kaplı denizde oksijen değeri yüzde 7’ye ulaşabiliyor fakat derinlere indikçe oksijen oranı yüzde birin altında kalıyor. Bu durum aynı zamanda toplu balık ölümlerine sebep oluyor ve su altındaki bitki çeşitliliğine oldukça zararlı.

“Müsilaja neden olan sebepler sürüyor”

2021’den itibaren Marmara Denizi’nde kirlilik seviyesini azaltmak ve müsilaj gibi olayların önüne geçmeyi amaçladıklarını söyleyen Okyar, “O dönemde benim de içinde yer aldığım bilim kurulu kuruldu ve birçok rapor yayımlandı. Burada yapılması gerekenleri meslektaşlarımla birlikte karar vericilere sunduk. Fakat tüm çabalara karşın müsilajın oluşumunu tetikleyen denizdeki kirlilik derecesinin halen var olduğunu görüyoruz. Kırmızı alg artışı bunun en net göstergesi. Bu doğa olayını aynı müsilajda olduğu gibi Marmara Denizi’nin verdiği alarm olarak okumak gerekir” sözlerini kullandı.

Görseller: Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar

Muhabir: Ahmet Çağatay Bayraktar