Lozan’ın 100’ncü Yıldönümü

Utku ŞENSOY [caption id="attachment_366651" align="alignright" width="509"]

Abone Ol
Utku ŞENSOY [caption id="attachment_366651" align="alignright" width="509"] İsmet Paşa'nın, "bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz" sözleri konferansa damga vurdu[/caption] Dün Lozan Antlaşmasının 100’ncü yıldönümüydü. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde emperyalistlere dersini verdiğimiz Kurtuluş Savaşı sonrası, sekiz ay süren konferansların ardından 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanıp uygulamaya girer ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ölüm fermanı olan Sevr Antlaşması geçerliliğini yitirir. 1993'te Ankara'da evinin önünde, kalleşçe suikastta yitirdiğimiz usta gazeteci Uğur Mumcu’nun vurguladığı gibi, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı” huy edinen bir kısım yurdum insanı, feyz aldıkları kanaat önderlerinin Lozan’a atıfta bulunurken temcit pilavı gibi, “başarısız” suçlamasında bulunmasından esinlenip, bu antlaşmaya “hezimet” diyebilecek kadar ileri gitmeyi marifet sayar. Onlara şunu sormak lazım, “Lozan hezimet ise Sevr nedir?” Bu iki antlaşmayı Şubat 2019’daki köşe yazılarımızda ayrıntılı olarak anlatmıştık. Dileyen o yazılarımıza yeniden göz atabilir. Paris’in Sèvres banliyösünde 1. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükümeti arasında 10 Ağustos 1920'de imzalanan 433 maddelik Sevr Antlaşması, “TÜRKLERİN İDAM FERMANI” denilebilecek nitelikte son derece ağır sonuçları olan bir antlaşmaydı. Sevr’i imzalayanlar ile Saltanat Şurası'nda olumlu oy kullananlar, Büyük Millet Meclisi’nce, 19 Ağustos 1920 tarihinde vatan haini ilan edildi, heyet üyeleri, 23 Nisan 1924’de TBMM tarafından 150'likler listesine eklenerek, 28 Mayıs 1927’deki yasayla yurttaşlıktan çıkarıldı. Bugün hariçten gazel okuyup, emperyalist güçlerin maşası olan, ülkenin altını oymaya çalışan işbirlikçi zihniyet, işte bu güruhun devamıdır. İsviçre’nin Lozan kentinde, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya Krallığı, Japonya, Romanya, Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan Krallığı’nın katılımıyla gerçekleşen Lozan Antlaşmasıyla; “Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve Misak-ı Milli, İtilaf devletleri tarafından resmen tanınmış ve kabul edilmiştir. Bu antlaşmanın yapılmasıyla birlikte Anadolu insanını hiçe sayan Sevr antlaşması geçersiz kılınıp, Kapitülasyonlar kesin olarak kaldırılmış, Türkiye Cumhuriyeti ekonomik özgürlük kazanmıştır! Ayrıca, Rum ve Ermeni iddialarına darbe vurulmuş, Kürdistan kurulması engellenmiştir.” İsmet Paşa ve Dr. Rıza Nur Beyin imza koyduğu Lozan Antlaşması, ana hatlarıyla şöyledir; [caption id="attachment_366652" align="aligncenter" width="800"] Lozan Barış Konferansına katılan temsilciler[/caption] A- SINIRLAR; Suriye; 20 Ekim 1921’de Fransa ile yapılan Ankara antlaşmasına göre belirlendi, Hatay, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kaldı,1939 yılında yapılan bölge referandumu ile Antakya, Türkiye’ye bağlandı. Yunanistan; Mudanya Ateşkes Antlaşmasına göre belirlendi, Meriç ırmağı iki ülkenin sınırı oldu. Irak; Antlaşma sırasında çözülemeyen en önemli konulardan biriydi, Musul-Kerkük sınır anlaşmazlığı nedeniyle bu konu Türkiye ve İngiltere arasında 9 ay içinde çözümlenmek üzere ertelendi. İran; Kasr-ı Şirin antlaşmasına göre, Bulgaristan; 1913 İstanbul Antlaşması’na göre belirlenmiştir. B- BOĞAZLAR; Hassas konulardan biri olduğu için, ilk görüşmelerde bir sonuca ulaşılamadı, daha sonra çözüme kavuşturuldu. Boğazlar, Türklerin başkanlığını yaptığı komisyon tarafından yönetilecektir. Boğazların iki tarafındaki 15-20 kilometrelik alan askerden ve silahtan tamamen arındırılacaktır. Ticaret gemileri bu boğazlardan barış zamanında serbest bir şekilde geçebilecek, savaş gemileri ise sınırlandırılacaktır. Boğazlara herhangi bir saldırı olması durumunda gereken önlem Milletler Cemiyeti tarafından alınacaktır. C- BORÇLAR; Antlaşmaya göre; TBMM heyeti Osmanlı’dan kalan borçları ödemeyi kabul etti. Kalan borçlar, ayrılan devletler arasında paylaştırıldı, ödenmek üzere taksite bağlandı. Borçların Türk Lirası ya da Fransız Frangı olarak ödenmesi kararına varıldı, Genel Borçlar Yönetimi ve Düyun-u Umumiye İdaresi kaldırıldı. D- AZINLIKLAR; Türkiye sınırlarında yaşayan tüm azınlıklar Türk yurttaşı sayıldı. Azınlıklara tanınan ayrıcalıklara son verildi, azınlıkların Türk vatandaşlarına verilen haklardan yararlanmaları sağlandı. Nüfus mübadelesi kararı ile Türkiye’de yaşayan Rumlar ve Yunanistan’da yaşayan Türkler yer değiştirdi. Nüfus Mübadelesine İstanbul ve Batı Trakya’da yaşayanlar dahil edilmedi. E- KAPİTÜLASYONLAR; TBMM’nin kararlı olduğu ve kesinlikle taviz vermediği konu olarak bilinmektedir. Yabancı devletlere tanınan ayrıcalıklara tamamen son verildi. Kapitülasyonları fırsat bilerek ülkemizde faaliyet gösteren ticaret kuruluşlarına, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uyma zorunluluğu getirildi. F- PATRİKHANE; Ortodoksların dini merkezi olan bu kurumun, siyasi faaliyette bulunmamaları şartıyla İstanbul’da kalması kararlaştırıldı. G- YABANCI OKULLAR; Yabancı okulların, Türkiye’nin koyduğu yasalara uygun bir şekilde faaliyetlerine devam edebilmesi kararı alındı. Bu okulların düzenlenmesinin Türk hükümeti tarafından yapılacağına karar verildi. Kanımızca Lozan ile; 1- Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve Misak-ı Milli, İtilaf devletleri tarafından resmen tanınıp kabul edilmekle kalmamış, dış politikamızın esasları da belirlenip kalıcı barış sağlanmıştır. 2- Lozan denince en çok eleştirilen konu Doğu Ege Adaları ve On iki adalardır. Ancak unutmayalım ki, konferansa giderken bu adalar zaten bizim değildi! Buna rağmen, Türk Delegasyonu Lozan Konferansı sırasında, Yunan işgalindeki Doğu Ege Adalarını istemiş, özellikle Gökçeada ve Bozcaada ile birlikte Limni ve Semadirek adalarının egemenliğinin Türkiye’ye verilmesi konusunda ısrar etmiştir. Bu isteğe Yunanistan ile İngiltere başta olmak üzere tüm müttefikler karşı çıkıp, Balkan Savaşları sonunda imzalanan Londra Antlaşması ile bu adaların Yunanistan’a bırakıldığını, dolayısıyla bir egemenlik probleminin olmadığını ileri sürdüler. Lozan Antlaşması’nda sadece Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’ye bırakılmıştır. Yine bu antlaşmanın 15. maddesi ile Trablusgarp Savaşı’ndan beri İtalyan işgali altında bulunan Rodos ve 12 Ada İtalya’ya devredilmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise İtalya, bu adaları Yunanistan’a bırakmıştır. 3- Musul-Kerkük konusuna gelecek olursak, I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin, 22 Kasım 1914’te Basra’yı almasıyla fiilen başlayan Musul ve Kerkük’ün elden çıkış süreci, Bağdat’ın 11 Mart 1917’de işgali ile ivme kazandı ve İngiltere, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesinden sonra Musul’u işgal etti, 10 Kasım 1918’de Ali İhsan Paşa şehrin boşaltılmasına karar verdi. Dolayısıyla barış konferansının başlamasından 4 yıl önce kaybedilen bu toprakların, tüm ısrar ve diplomatik manevralara rağmen geri alınması mümkün olmadı. Dolayısıyla; "adaları Lozan'da verdik" ya da “Musul-Kerkük’ü kaybettik” gibi mesnetsiz iddialarda bulunurken, tarihimizi, kulaktan duyduğumuz safsatalarla değil, doğru kaynakları okuyarak iyi öğrenmeli ve o zamanki zor şartları, karşımızdaki deve dişi gibi ülkeleri göz önünde bulundurup fikir sahibi olmalıyız.