Barış Durukan
Bu arada üçüncü toplantımız 12 Ekim 2024 saat 13.00-14.30 arası Ankara Tunus Caddesi’nde yer alan James Cook Cafe & Pub’da olacak. Kitap yine Jack London’ın “Vahşete Çağrı” isimli kitabı, ilgilenenlere duyurulur.
Peki başlıkta “Narin” olayı ile ne ilgisi var, şu şekilde anlatayım. Bahsettiğim ikinci kitap Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf” u yazarın ilk romanı olması sebebiyle ayrı bir önem taşıyor. Kitapta hikaye bir taşra kasabasında, Nazilli’de geçiyor. 1930’lu yıllar. Anne ve babası gözünün önünde öldürülen kahramanımız Yusuf’u kaymakam Salahattin Bey evlatlık alır ve büyütür. Kendi öz kızı olan Muazzez ile beraber ailecek büyür. Bu arada Edremit’e tayin olur. Sonrasında Yusuf 19 yaşında iken kasabanın en zengini fabrikatör Hilmi Bey’in oğlu Şakir ile yolları kesişir. Şakir Muazzez’e takılmaya başlar ve bu sebeple Yusuf ile kavga ederler. Bu arada Şakir Kübra isimli bir genç kıza tecavüz eder ve suçu babasının planı ile Yusuf’a atmaya çalışırlar. Ancak Kübra ve annesi plana dahil edilmelerine rağmen Kübra pişman olduğu için kurtulur. Şakir Muazzez ile evlenmek ister. Muazzez’in annesi de bu işe heveslidir. Ancak Yusuf’un tecavüz olayının aslını Salahattin Bey’e anlatması ile iş bozulur. Bu arada Şakir’in babası Hilmi Bey hileli bir kumar oyununda Salahattin Bey’i borçlandırarak Muazzez’i almak ister. Yusuf esnaf arkadaşı Ali’den borç alarak, Salahattin Bey’in borcunu kapar. Yusuf, Ali’yi Muazzez ile evlendirmek ister. Muazzez isteksizdir. Bu arada evlilik hazırlıklarına başlayan Ali’yi Şakir bir düğünde herkesin önünde öldürür. Ama güce tapan ve güçlüden yana olan kasabalı bu işi örtbas eder. Ve hikaye bu komplike alavere, dalavere ve aldatmacalarla devam eder. İnsanın içi kararıyor gerçekten yapılan kötülüklerden, kafası bulanıyor yapılan entrikalardan vs. Bu hikayeyi Sabahattin Ali 1931 yılında Aydın cezaevinde yatarken tanıştığı Yusuf isimli bir mahkumun hikayesine dayanarak yazar. Yani gerçek olaylar baz alınmıştır. 1920’li yıllarda geçen bu karmaşık, gayri ahlaki, yozlaşmış ilişkilerin olduğu hikaye o dönemin gerçeklerini yansıtan bir hikaye.
Yıl 2024, ülkemizde, Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde Narin isimli 8 yaşında bir kız çocuğu Kur’an kursu dönüşü kayboluyor. Eldeki tüm teknoloji, ekipman ve insan gücünün seferber edilmesine rağmen bulunamıyor. Aradan 19 gün geçiyor. Zavallı yavrucağın cansız bedeni köyün yakınındaki derec yatağında paçavra bir çuval içinde bulunuyor. Bu süreçte anne, abi, amca, baba dahil ailenin hemen her ferdi gözaltına alınıyor. Bir kısmı bırakılıp geri alınıyor. Köyde kimsenin olan bitenden haberi zaten yok! Gözaltı sayısı artıyor. Kim yaptı, niye yaptı, nerde yaptı, suç ortağı var mı belli değil. Ceset çürümeye yüz tutmuş. Yani bulunmadan önce zaten öldürülmüş. Ne olduğu hiç belli değil. Bu arada komşu köyden de ilişkili olaylar ve kişiler olabildiğine dair laflar dolanıyor. Narin’in köyü ve komşu köyden kimsenin ağzını laf açmıyor. Yani Kuyucaklı Yusuf’daki gibi tahminim güce tapan ve güçlüden yana olan köylüler bu işi örtbas ediyor. Yani aynı alavere, dalavere, entrika ve güçlünün güçsüzü ezdiği oyunlar, kısacası “Filler ve Çimenler”.
Kitap okumamızda Kuyucaklı Yusuf kitabı ile ilgili en önemli çıkarımımız işte bu oldu. Tam yüz yıl önce taşrada gerçekleşen boktan ne iş varsa ne ahlaksızlık ne vahşet ne suç varsa yüz yıl sonra aynen devam ediyor. Bir arpa boyu (İngilizcesi “Barleycorn” bu arada) yol alamamışız. Maşaallah ülkemiz uçuyor gerçekten de.
Bu yazıyı diğerlerine göre biraz daha kısa tuttum, nedeni bir kız çocuğu babası olmanın da beni bu “Narin” olayının çok çok fazla etkilemesi. Haberlere bakamıyorum, içim acıyor ve çok üzülüyorum. Ama en acısı işte bu gerçek: yüz yılda bir arpa boyu yol alamamışız.