Genel

“Kutuplaşmış Türkiye’de Kutuplaşmış Gazetecilik”

Abone Ol

Gazeteci Sedat Bozkurt ve ANKA Haber Ajansı Yazı İşleri Müdürü Sinan Tartanoğlu Basın Evi’nin konuğuydu

CEMRE POLAT/ANKARA- Gazeteciler Cemiyetince Avrupa Birliği finansal desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında gelenekselleşen Basın Evi söyleşileri bu hafta “Kutuplaşmış Türkiye’de Kutuplaşmış Gazetecilik” başlığıyla yapıldı. “Türkiye’de gazetecilikte nasıl kutuplaşıldı?” sorusuna yanıt aranan söyleşinin moderatörlüğünü Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu üstlenirken, deneyimli gazeteci Sedat Bozkurt ve ANKA Haber Ajansı Yazı İşleri Müdürü Sinan Tartanoğlu konuşmacı olarak yer aldı. Söyleşi, Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde fiziki ve Zoom uygulaması üzerinden online katılımla hibrit olarak yapıldı. Genç gazeteciler ve gazeteci adayları tarafından yoğun ilgi gören etkinliğe çok sayıda Cemiyet üyemiz katıldı. Söyleşinin ardından katılımcılar için Basın Evi’nde bir resepsiyon verildi. “Kutuplaşmış Türkiye’de Kutuplaşmış Gazetecilik” söyleşisinde medyanın toplum üzerinde yarattığı fikir ayrılıkları ve toplumun medya üzerinde etkileri irdelendi. Konuşmacılar tarafından “Gazetecilikte Kamu Yararı”, “Muhalif Gazetecilik”, “Yandaş Gazetecilik”, “Sosyal Medya Gazeteciliği”, “Havuz Medyası” gibi başlıklar üzerinde duruldu. [caption id="attachment_360417" align="alignright" width="473"] Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı[/caption] Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, medyada ve toplumda kutuplaşmayı konuşurken konunun muhatabı iki tarafın da incelenmesi gerektiğinin altını çizdi. “Bugün medyadaki kutuplaşmaya değiniyoruz. Bu kutuplaşma tek taraflıymış gibi düşünülüyor ama iktidardan yana ve muhalefetten yana, iki taraflı bir kutuplaşma yaşıyoruz. Konuyu irdelerken tüm tarafların değerlendirilmesi gerekiyor” dedi. Yazıcıoğlu, “Seçim sürecinde kutuplaşmış bir medya gördük” Moderatör Yazıcıoğlu, medyada kutuplaşmaya örnek olarak 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine işaret etti. Türkiye’de yaşanan ve medya tarafından yaratılan seçim atmosferi ve ardında gelen süreçte kutuplaşmanın önemli örneklerinin görüldüğünü ifade eden Yazıcıoğlu, “Seçim döneminde kutuplaşmış bir Türkiye’yi konuştuk. Neredeyse yarı yarıya olan Cumhurbaşkanlığı seçim sonucu da Türkiye’nin kutuplaşmış atmosferini açıkça ortaya koyuyor. Bu süreçte başat unsur olarak gördüğümüz mesele, gazeteciliğin de kutuplaşmış olmasıydı. Bu kutuplaşma nedeniyle muhalefet de kendi yanlışlarını ve eksikliklerini göremedi çünkü muhalefeti eleştiren basın mensubu sayısı çok azdı. ‘Havuz medyası’ olarak adlandırılan medya kuruluşlarınca yaratılan atmosfer itibarıyla demokratik tartışmaların yapılabildiği bir seçim sürecine tanıklık etmedik” dedi. Konuşmacılara “Bu kutuplaşma nasıl ortaya çıktı ve bugüne nasıl geldik?” sorularını yönelten Yazıcıoğlu, mikrofonu Sedat Bozkurt’a verdi. Bozkurt, “Kutuplaşma siyasi bir araç olarak kullanılıyor” Medyanın taraflılığına Cumhuriyetin kuruluş yıllarından İkinci Dünya Savaşı’na, Demokrat Parti-Cumhuriyet Halk Partisi çekişmesini anımsatarak Türkiye’nin siyasi tarihi üzerinden örnekler veren Bozkurt, tarihsel bir bakış açısıyla bugünü değerlendirdi. Kendi ifadesiyle ‘iktidara yakın ya da iktidarın medya sahipliğindeki medya kuruluşları’yla gazetecilik faaliyetinin bugün itibarıyla yapılmadığının altını çizdi. Öte yandan muhalif medyada da ciddi bir sıkıntı olduğuna dikkat çeken Bozkurt, “Türkiye’de sadece medyada değil siyasette, devlette, her yerde bir kutuplaşma görüyoruz. Tarih köprüsü dünün sıkıntılarından ders çıkararak kurulur. Bu ülkede bunu devlet yapamıyor, medya yapamıyor” dedi. Bozkurt, toplumların iktidarlar tarafından kutuplaştırılmasında medyanın kullanıldığını ifade etti ve şöyle konuştu: “Tarihte her zaman iktidardan yana olan ve karşısında gerçek gazetecilik yapmaya çalışan basın vardı. Cumhuriyet tarihinde de iktidar karşıtı basın, her zaman düşman görülmüştü. Kutuplaşma bugüne özgü değil. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi kutuplaşma, 1950’lerin sonunda başladı. O dönemde toplumda medyana gelen kutuplaşmanın basını etkilememesi mümkün değildi. Hatta iktidar bunu basın aracılığıyla uyguladı. Bu kutuplaşma bir tercih ve siyasi bir araçtır.” “Yandaş medya, iktidarın mülkiyetidir” Türkiye’de 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda medyada yaşanan kutuplaşmanın günümüzde olduğundan daha farklı olduğunu vurgulayan Bozkurt, bugün iktidar yanlısı medyanın hükumetin mülkiyeti olduğunu ifade etti. Bu sebeple “Yandaş medyayı değerlendirmeye almayacağım” diyen Bozkurt, “O dönemin kutuplaşmasıyla bugünün kutuplaşması aynı değil. Bugün hükumetin sahip olduğu medya kuruluşlarının hiçbirini değerlendirmeye almayacağım çünkü bahsettiğim dönemlerde gazeteler kendilerini siyasi olarak nerede konumlandırırlarsa konumlandırsınlar, oralarda gazetecilik yapılırdı. Şu an yandaş medya içinde gazetecilik yapılması mümkün değil, oralar iktidarın mülkiyeti. Nitekim oralarda son dönemlerde yapılan zam haberlerini göremedik yahut aldatıcı bir dille gördük. Yandaşlık, havuz medyası olarak tanımlanan yer için uygun değildir. Orası tamamen gazetecilik faaliyetlerinin dışında, halkla ilişkiler, propaganda merkezi olarak çalışan bir yerdir” dedi. Öte yandan muhalif medyanın da kendi hatalarını görmediğini söyleyen Bozkurt, konuya dair “Muhalif medyanın durumu da pek parlak değil. Haber peşinde koşan kimse yok. İncelemeye alabileceğimiz kutuplara ayrışmış, kendini politik olarak anlamlandırmış, bir yere konumlanmış bir medyamız yok” sözlerini aktardı. “Gazeteci kamudan taraftır” Gerçek gazeteciliğin kaybolmadığını ve meslek ilkelerini taşıyanların direnmeye devam ettiğini vurgulayan Bozkurt, kurumsal gazeteciliğe sahip çıkılması gerektiğini ifade etti. Bozkurt konuşmasında “Gazeteciliği öldürmek kolay değil. Gazeteciliğin oksijeni haberdir. Gazetecilik yapılan mecralar değişebilir ama ilkeleri değişmez” sözlerine yer verdi. Gazetecinin her zaman kamu yararına çalışması gerektiğinin ve taraf olunacaksa o “taraf”ın kamu olduğunun altını çizen Bozkurt, “Gazetecilik taraflı bir iştir, gazeteci kamudan taraftır. Kamunun gücünü alarak soru sorar ve haber yapar. Siyasal sistemlerde dördüncü güç olarak bilinmesinin sebebi kamunun gücüdür. Gazetecilik politik bir iştir. Kitle iletişim araçlarının herkese ulaşma yeteneğini iktidarlar sevmez, bunu her zaman engellemeye çalışmışlardır” sözlerini aktardı. Medyanın dördüncü güç olarak asgari düzeyde bir demokrasi düzeni sağlaması gerektiğini söyleyen Bozkurt, “Bağımsız gazetecilik yapabilmek ve özgür medya yaratabilmek için güçler ayrılığına dayalı bir demokrasi inşa etmeniz gerekir. Bunun için politik bir mücadele vermek gerekir. Türkiye’de hiç küçümsenmeyecek bir mücadele tarihi var. Bugüne dek verilen mücadeleye sahip çıkmak gerekiyor. Okuyucuyu ve dinleyiciyi de bu mücadeleye ortak etmek gerekiyor. Demokrasi inşa edecekseniz bunu özgür basın olmadan kuramazsınız. Bağımsız gazeteciliğin kamu adına iktidarın neler yaptığını denetleyerek elde ettiği bilgileri seçmenle paylaşması gerekiyor. Bu seçim döneminde medya aracılığıyla neler yapılabildiğini gördük. Montajla avantaj sağladı, devlet televizyonu ile avantaj sağladı. Muhalefet de iktidarı denetleyerek yapılanları seçmenle buluşturamadı. Sandık üzerine kurulan demokrasi başarısız oldu” dedi. Tartanoğlu, “Kutuplaşmanın ötesinde, toplumsal bir savaş yaşıyoruz” Yazıcıoğlu’nun “Kuruluşların haber talebi ve bu kuruluşlarla olan haber ilişkisi konusunda neler aktarabilirsiniz? Sahada aktif bir gazeteci olarak gözlemlediğiniz tablo nedir?” sorularına yanıt olarak konuşan Tartanoğlu, gazetecilerin reflekslerini nasıl kaybettiği üzerinde durarak kutuplaşmış bir gazetecilikten ziyade, kaybolmuş gazeteciliğe vurgu yaptı. Tartanoğlu, “Ankara’da muhabirlerin birbirilerini tanımadığını görüyorum. Muhabirler artık gazete okumuyor, televizyon izlemiyor. Herkes haber yöneticisinin istediği haberi yazıyor. Okur ve izleyicinin kutuplaşmasından ziyade biz de kendi aramızda kutuplaşıyoruz. Gazetecilerin çoğu soru sormadan ve yanıt almadan haber yapıyor. Bizim kutuplaşmamız toplumun kutuplaşmasından kaynaklanıyor. Kutuplaşmadan da öte toplumsal bir savaşı yaşıyoruz. Toplum bir haber değil, mücadele metni okumak istiyor. Biz de arz talep ürünü olarak mücadele metinleri yazıyoruz. Her kesim kendi alıcısının istediği şeyi veriyor ve ertesi güne hazırlanıyor” dedi. Her iki kesimin de yankı odalarında yaşadıklarını, kendilerini alkışlarken karşı tarafa dair hiçbir bilgi edinmediklerini söyleyen Tartanoğlu konuşmasında “Kimse fikrini değiştirmek veya yeni bir şey öğrenmek için haber okumuyor, televizyon izlemiyor. Kutuplaşmanın yarattığı sorunların en büyüğü, iyi haber yazılsa bile yayılmasının önüne çıkan engeller. O haberin kurumları ve iktidarı denetleyebilmesinin önünde çok engel var” ifadelerini kullandı. “Gençler popülerliği ve etkileşimi önemsediği için gazetecilik kayboluyor” “Kaybolan gazetecilik” kavramı üzerine konuşan Tartanoğlu, günümüzde gazetecilik ilkelerinin giderek yitirildiğini söyledi. Sosyal medyanın da etkisiyle sansasyonel haberlerin yayıldığını ve duayen gazeteciler yerine popüler gazetecilerin (!) dikkat çektiğini aktaran Tartanoğlu, “Çok popüler gazetecimiz var. Haber içeriği olup olmadığına bakılmaksızın, haber süzgecinden geçirilmeyen, kulaktan duyma sansasyonel bilgiler sosyal medyada çok fazla ilgi görüyor. İlgi görünce o gazeteciler televizyon yayınlarına çağrılıyor. Televizyon programlarına konuk oldukları için daha çok ciddiye alınıyorlar. Küçük bir bilgi, doğruluğu sorgulanmadan ortaya atılıyor ve iki günlük bir haber oluyor. Şu anda genç gazeteciler gerçek gazeteciliğin bu olduğunu düşünüyor. ‘Bir bilgi ne kadar etkileşim alırsa o kadar iyi bir haberdir’ diye düşünülüyor. Gençlerin gözünde sansasyonel bilgiler ve popüler gazeteciler her türlü güzel haberin önüne geçebiliyor” diye konuştu.