Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Kent Konseyi Meclisi ve Emin Antik Sanat Merkezi iş birliğinde organize edilen “Erzurumlu Nafiz Kotan Anısına Çok Katmanlı Kent Olarak Ankara” konferansında, 100’üncü yılına girmeye hazırlanan Cumhuriyetin Başkenti Ankara’nın kentsel morfolojisi akademi perspektifinden masaya yatırıldı
Naz Akman/Ankara Emin Antik Sanat Merkezi, Cumhuriyetin 100’üncü yılı dolayısıyla kent hafızasını tazelemek için Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Ankara Kent Konseyi Meclisi ortaklığında alanında uzman kişilerin katılımıyla Cumhuriyete ve Ankara’ya dair ay boyunca çeşitli aktivitelere ev sahipliği yapıyor. “Erzurumlu Nafiz Kotan Anısına Çok Katmanlı Kent Olarak Ankara” konferansıyla başlayan söyleşi dizisinde Cumhuriyetin Başkenti Ankara’nın kentsel morfolojisi değerlendirildi. Emin Antik Sanat Merkezi Danışma Kurulu Başkanı Ümit Yaşar Gözüm’ün yönettiği söyleşide Başkent Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Elif Selena Ayhan Koçyiğit ile Araştırmacı Yazar Mehmet Dağıstanlı, Cumhuriyetin Ankara’sını anlattılar. [caption id="attachment_466909" align="alignright" width="407"] Emin Antik Sanat Merkezi kurucusu İbrahim Terzioğlu[/caption] Konferansın açılış konuşmasını yapan Emin Antik Sanat Merkezi kurucusu İbrahim Terzioğlu, “Her ay burada ülkemizin değerli sanatçılarının sergilerini açtığımız gibi, memleketimizin ve insanımızın geçmişini öğrenip, geleceğe nasıl yön verebileceğimizi, sosyolojik olayları nasıl çözümleyebileceğimiz anlamında ortak akılla paneller düzenliyoruz. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Kent Konseyi Kale Meclisi olarak cumhuriyetin 100 yılında dört güzel panel hazırladık” dedi. [caption id="attachment_466916" align="alignright" width="391"] Antik Sanat Merkezi Danışma Kurulu Başkanı Ümit Yaşar Gözüm[/caption] Emin Antik Sanat Merkezi Danışma Kurulu Başkanı Ümit Yaşar Gözüm ise “Bugün yönetmekte, yürütmekte zorluk çektiğimiz cumhuriyete giden yolculukta yaşanan sürece baktığımızda gerçekten bir avuç insanla yola çıktığımızı, bir avuç insanla beraber bu coğrafyayı yurt edinmek üzere verilen çabayı görmüş olacaksınız. Nafiz Kotan da bunlardan birisi” diyerek sözü Araştırmacı Yazar Mehmet Dağıstanlı’ya bıraktı. İşgal yıllarında halihazırda ticaret yaptığı İtalyanlardan Fiat marka dört tayyare alıp bu tayyare ile düşman üzerine ilk bombayı atacak olan pilota 200 lira mükafat veren aynı zamanda ordu arasında haberleşmeyi sağlamak için telsiz istasyonu alan ve tüm mal varlığını Türk ulusunun bağımsızlığına adayan Erzurumlu iş insanı Nafiz Kotan’ın Cumhuriyet tarihindeki önemini anlatan Dağıstanlı, Cumhuriyetin önemli mimari yapılarında da imzası olan Kotan’ın çok yönlü kişiliği hakkında bilgiler verdi. Dağıstanlı Kurtuluş Savaşı’nın adsız kahramanını anlattı Dağıstanlı Kotan’ın Türk ordusu için verdiği katkıları, “Anadolu’nun bozkırında yetişen tüccar ailenin çocuğu Nafiz Kotan Erzurum’un işgaliyle beraber İstanbul’a yerleşerek burada halıcılık ticareti yapıyor. Nafiz Kotan’ın Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’a geldiği bu dönem oldukça önemli. Harplerle geçen bu dönemde Kotan, Türk ordusunun ekonomik, askeri durumunu da yakından biliyor. Dolayısıyla savaş yıllarında Türk ordusunun eksikliğini bildiği için İtalyanlarla yaptığı ticaret sonucu gizli anlaşma ile ordu için 2 tayyare satın alıyor. Telsiz ve çantalar alıyor. Ayrıca düşmana ilk bombayı atacak pilota da 200 lira nakdi yardım yapacağını belirtiyor. Kotan bununla kalmıyor İstanbul’daki tüm varlığını paraya çevirip Osmanlı bankasına yatırıyor ve ‘şahsıma ait olan tüm varlığımı Mustafa Kemal Paşanın emrine tahsis edilmiştir’ şeklinde talimat veriyor. Tüm bu gelişmeler oldukça zor şartlar altında oluyor” sözleriyle anlattı. Kotan’ın Türk ordusuna yaptığı tayyare bağışını Mustafa Kemal Paşaya bildirdiği telgrafı da okuyan Dağıstanlı, “Nafiz Bey, Mustafa Kemal Paşaya bu durumu telgraf olarak bildirir. Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa hazretlerine; İstanbul’dan satın aldığım ve buraya getirmeye muvaffak olduğum tayyare uçarak bugün geldi. Orduya namıma teberru ediyorum. Kabulünü istirham ile düşman üzerine ilk bombayı atacak zata 200 lira nakdi mükâfat takdim edeceğim. Milletimizin geleceğinin selamete kavuşmasını ve muvaffak olmasını Cenab-ı Hak‘tan temenni ederim’ der. Mustafa kemal bunu öğrenince, Nafiz Bey‘in bu davranışı karşısında yapmış olduğu hizmeti Büyük Millet Meclisi‘nde dile getirerek, ‘Hamiyeti vataniyeniz şayanı şükrandır’ cevabını verir” bilgisini verdi. [caption id="attachment_466908" align="alignright" width="399"] Araştırmacı Yazar Mehmet Dağıstanlı[/caption] Kurtuluş Savaşı’nın gizli kahramanının mezarı yok! Cumhuriyetin kurulmasının ardından Kotan soy ismini alan Nafiz Beyin bu dönemde de Ankara’da bir inşaat şirketi kurarak dönemin önemli mimari yapılarının müteahhitliğini yaptığını anlatan Dağıstanlı, “Nafiz Bey, Millî Savunma Bakanlığı, Türkiye İş Bankası, Sağlık Bakanlığı, Merkez Bankası, Ankara Palas, Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğü, Büyük Tiyatro, Etnografya Müzesi gibi yerlerin müteahhitliğini yapıyor. Mustafa Kemal Paşanın vefatıyla Nafiz Kotan’ın Ankara’daki işleri sekteye uğruyor, inşaat şirketini kapatıyor ve Erzurum’a geri dönüyor. Kotan burada geçirdiği şeker koması nedeniyle yaşama veda ediyor ve bugünkü Erzurum Asri Mezarlığı’na askeri törenle götürülüyor. Aradan 100 yıl geçiyor, Nafiz Kotan’ı unutuyoruz. Kabri aranıyor yok, meğerse mezar orada değişiklik yapılacağı için kayboluyor. Nafiz Kotan’ın mezarı yok!” dedi. Gözüm, Dağıstanlı’nın anlatımına “Bir iş insanı dört uçak alıyor, iki uçak parasını da bağışlıyor, tüm varlığını cumhuriyetin kuruluşuna vatanın kurtuluş sürecine bağışlıyor. Cumhuriyeti biz bu tür fedakarlıklarda bulunan adsız kahramanlar sayesinde kazandık” sözleriyle ilavede bulundu. [caption id="attachment_466914" align="alignright" width="402"] BaşkentÜniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Elif Selena Ayhan Koçyiğit[/caption] Koçyiğit, “Ankara tarihinde üç kez başkent olmuş bir kenttir” Frigler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlı gibi pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan ve tarihinde üç kez başkent seçilen Ankara’nın taşradan Cumhuriyete uzanan mimari dokusunu anlatan Başkent Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Elif Selena Ayhan Koçyiğit de 100 yıllık süreçte Ankara’nın değişimini detaylarıyla masaya yatırdı. Koçyiğit, “Ankara tarihinde üç kez başkent olmuş bir kenttir. 100 yıllık süreçte Ankara’nın ne kadar hızlı değiştiğini, yeni katmanlar eklenirken aradaki bazı katmanların hızla silindiğini fotoğraflarla görebiliyoruz. Tarihi Ankara dediğimiz Ulus bölgesinin günümüz Ankara’sında ne kadar ufacık bir yerde kaldığını görüyoruz” diyerek, kentsel morfolojiden söz etti. Koçyiğit, Ankara’da yaşayan uygarlıklar hakkında “Gençlik Parkı’ndan Kaleye kadar olan bölgeyi tarihi Ankara diye nitelendiriyoruz. Bu tarihi alanda yan yana veya üst üste geçmiş katmanlara rastlayabiliyoruz. Cumhuriyet döneminin erken dönem ve 50 sonrası dönemlerine dair birçok örnek görebiliyoruz. Hristiyanlık, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Friglere dair izlere rastlayabiliyoruz. Yapılan araştırmalarda Çankırı Caddesi’nin yakın çevresinde Friglere ait bulgular bulunuyor. Hacı Bayram meydanında Augustus Tapınağı’nın bulunduğu yerde Frig tanrıları Kibele ve Men’e adanmış tapınak olduğunu biliyoruz. Ankara asıl kentleşmeye Romalılar döneminde başlıyor. 12 mahalleden oluşan sur duvarları bulunan, ana akslarıyla, kent meydanlarıyla, saray yapılarıyla, tiyatrosuyla, hamam yapısıyla tam bir kent görünümü kazanıyor. Ankara Galatya eyaletinin başkenti seçiliyor. Augustus Tapınağı şu an dünyada tek olan, bir diğer örneği replikası Roma’da bulunan bir tapınaktır. Augustus Tapınağı’nın Frigler dönemindeki Kibele ve Men tapınağının üzerine yerleştiriliyor, katmanlaşmanın ikinci fazını burada görebiliyoruz. Tapınağın duvarında Augustus’un bir nevi vasiyetini anlattığı yazıtı var, bu nedenle çok önemli bir yapı. Erken Hristiyanlık Bizans dönemine geldiğimizde kent biraz daha kale ve yakın çevresine çekilmiş bir konumda karşımıza çıkıyor. Önemini kaybetmiyor Aziz Klemens Kilisesi bu dönemde inşa ediliyor, bu kilise ve etrafı o dönemin en önemli yapılarından biri, burası hac merkezi olarak kullanılıyor. Kale bölgesinde roma dönemi eserlerinin yapı taşlarının bir kısmıyla yeni Bizans dönemi yapıları inşa ediliyor. Augustus Tapınağına Bizans döneminde pencereler açılarak bir Hristiyanlık merkezine dönüşüyor bu da katmanlaşmanın üçüncü fazı olarak sayılıyor” bilgisini verdi. “Kentleşmeye dair asıl önemli olan fikir verecek olan dönem Ahiler dönemidir” Ankara’da kentleşmeye dair önemli gelişmelerin yaşandığı Ahilik Dönemi ve sonrası hakkında da detaylar veren Koçyiğit şöyle konuştu: “Selçuklular döneminde Alâeddin Camii inşa ediliyor. Kentleşmeye dair asıl önemli olan fikir verecek olan dönem Ahiler dönemidir. Ahiler için hem dini anlamda hem de sanatkarlık, zanaat kültüründe ön plana çıkmış eserler görüyoruz. Çıkrıkçılar Yokuşu, Bakırcılar, Demirciler Çarşısı Ahiler döneminde ortaya çıkıyor. Ankara’nın en önemli dönemlerinden bir diğeri de Osmanlı’nın himayesine girmesi ve tiftik keçisi yününden yapılan sofun üretimi ve satışıdır. Ankara’nın 15 ve 16 yüzyılda ciddi anlamda zenginleştiğini görüyoruz. Kent bu dönemde iki merkezli hale bürünüyor, yukarı yüz dediğimiz Mahmutpaşa Bedesteni ve At Pazarı’nın bulunduğu bölge, aşağı yüz dediğimiz yer ise Suluhan ve Hacı Bayram Cami’nin olduğu bölge. 17 yüzyılda Celali İsyanları nedeniyle kentte yangınlar ve yağmalar nedeniyle bir yıkım görüyoruz. Kentliler bu dönemde kendi imkanlarıyla surlar yapıyor, bunlar da üçüncü katman yapılar olarak ortaya çıkıyor ancak günümüze gelemiyor. 18. yüzyılda Osmanlı’nın duraklama ve çöküşündeki durum Ankara’da da yaşanıyor. Tanzimat’ın ilan edilmesi İstanbul üzerinden yoğun olarak etkilerin görüldüğü süreci gösteriyor, Ankara için de benzer şeyler var. 1839 yılında Ankara’nın haritası çiziliyor bu çok önemli. Ankara’nın iki yönlü merkez yapısı Ankara 1800’lü yılların sonuna doğru vilayet merkezi seçiliyor, bu da tarihinde ikinci kez başkent olması anlamına geliyor. Ankara’nın idari yapısında değişiklikler oluyor ve iki yönlü merkez yapısı aşağı doğru kaymaya başlıyor. Günümüzde hükümet meydanı dediğimiz yer Ankara’nın ilk idari merkezi olarak şekillenmeye başlıyor. 1900’lerde Ankara’da yangınlar yaşanıyor, kentin en nitelikli konakları yanıyor., onaracak ekonomik durum olmadığı için kentin yukarı yüzü dediğimiz bu alan kaderine terk ediliyor. Ankara’nın Kurtuluş Savaşı merkezi seçilmesi ile kentin merkezinin aşağı yüze kaymasına neden oluyor. Cumhuriyet ilan edildikten sonra imar hareketlerinin başlaması için kent haritası çiziliyor, 1924’te ilk kent haritası çiziliyor. Ancak bu proje kabul edilmiyor ve plansız imar hareketleri başlıyor. Ulus’taki çoğu yapı bu dönemde ortaya çıkıyor. Osmanlı Bankası, Tekel Binası, İkinci Meclis, Ziraat Bankası, İş Bankası gibi yapılar inşa ediliyor. Genişletme çalışmaları nedeniyle bazı Osmanlı dönemi yapıları yıkılıyor Ankara’nın farklı katmanlarına düşmanlık Erken Cumhuriyet dönemlerinde gerek Türkiye gerekse dünyada mimari yapıların korunmasına yönelik bir bilincin henüz gelişmediğini ifade eden Koçyiğit, çok partili hayata geçilmesi sonrası izlenen Amerikanlaşma politikası ve 1990’larda yönetime gelen büyükşehir belediyesinin kentin dokusunda önemli tahribata yol açtığını anlattı. Koçyiğit Cumhuriyetin bu dönemlerine yönelik ise “Meclisle beraber aşağı yüz dediğimiz bölgede nitelikli yapılar inşa ediliyor, gelişme sağlanıyor. Ancak kale ve yakın çevresinde bir terkedilmiştik hakim. 1930’lu yıllarda imar yarışmaları başlıyor ancak plan çalışmalarının tamamlanması beklenmeden taslak planlar üzerinden imar hareketlerine başlanıyor. Ankara’da 1935 yılında kentleşmeyle beraber gecekondulaşma da başlıyor. 1940’lı yıllarda savaş ve ekonomik problemlerin Ankara’yı da etkilendiğini görüyoruz. Çok partili hayata geçilmesi ve Demokrat Partinin Amerikanlaşma ve özelleştirme vizyonuyla hem İstanbul hem de diğer illerdeki Osmanlı dokuları tahribata uğruyor. Ulus İş Hanı ve Çarşısı projesi yarışmayla beraber yapılıyor. Bu proje korumacılar ve mimarlar açısından önemli çünkü kendi dönemini temsil eden nitelikli yapılardan biri. Kat mülkiyeti kanunuyla bilinen eski Ankara evlerini temsil eden evlerin yıkılıp apartmanların yapıldığını kentsel morfolojinin değiştiğini görüyoruz. Mimari yarışmalar sonucu Anafartalar Çarşısı ve 100. Yıl Çarşısı gibi nitelikli yapılar ortaya çıkıyor. 1990’larda gelen belediye ile tüm süreç değişiyor. 2023 Başkent Ankara Nazım İmar Planıyla ilgili Ankara’nın tamamen taşıt üzerine kurgulanacağı, yayların, tarihin hiçe sayıldığını görüyoruz. Selçuklu ve Osmanlı taklidi olan, kendine özgü dili olmayan yapılar inşa ediliyor. Yenileme yasası çıkıyor, bu yasayla beraber belediyelere geniş yetkiler veriliyor ve tarihi alanlarda istenildiği gibi hareket ediliyor. Taklit tarih yapılarıyla kentin dokusu değiştiriliyor. Farklı dönemlere ait özellikle Bizans erken cumhuriyetin sonları ve modern cumhuriyet sonrası Melih Gökçek için düşman olarak belirleniyor ve birinci derece tescilli yapı olan İller Bankası bir gecede yıkılıyor. Bizans dönemine ait tarihi duvar, alt geçit ve tuvalet yapımı için yıkılıyor. Ankara’nın farklı katmanlarına düşmanlık görülüyor. 2018’de Ulus Meydanı Projesi ilan edildi, bölgedeki yapıların çirkin olduğu öne sürüldü ve yapılar yıkıldı. Taklit yapılar önerildi. Tüm Ankara’daki üniversiteler, uzmanlar, mimarlar projeye itiraz etti, proje yürürlükten kalktı, çarşıların yıkılmayacağı belirtildi.”
Editör: Ahmet Ertüm