Züleyha Kandöker - Ankara
Yurtta yetişen çocuk ve gençler, ayrımcılığa uğrama, haklarına erişememe, medyada ve toplumda etiketlenme ve dışlanma gibi hayatlarının birçok alanında sorunlarla karşılaşıyor. 2007 yılında kendileri de Yozgat Yetiştirme Yurdu'nda yetişen bir grup idealist genç tarafından kurulan Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği (Hayat Sende), devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerin, temel yaşam becerilerini kazanmış şekilde, ayrımcılığa uğramadan hayata atılması vizyonuyla çalışmalar gerçekleştiriyor.
Koruma altındaki çocuk ve gençler ile korumadan ayrılan bireylerin, karşılaştıkları güçlüklere yönelik yenilikçi politikalar geliştirmek ve buna hizmet edecek uygulamalar yapmak misyonuyla faaliyet gösteren derneğin vizyonu ise, “koruma altında yetişen çocuk ve gençler ile korumadan ayrılan bireylerin ayrımcılığa uğramadan eşit ve güçlü bir şekilde hak ve fırsatlara erişebildiği bir dünya” olarak belirlenmiş. Derneğin ana amaçları, uluslararası alanda çocuk koruma sistemlerine ilişkin derinlemesine araştırmalar yapmak, bu modelleri ülkemize uyarlamak, koruma altındaki ya da korumadan ayrılan bireylere hukuki ve psikososyal destekler vermek, üniversite eğitimine devam eden gençlere burslar sağlamak.
2012’de Hayat Sende, Isparta Yetiştirme Yurdundan ayrılan gençlere de öğretiyorlar. Onlar derneğe biraz daha hak temelli bir yaklaşım kazandırıyor. Genelde devlet koruması altında yetişen çocuk ve gençler alanında çalışan kurumların hayır, merhamet, vicdan temelli çalışmalar yürüttüğü tespit edilmiş, buna karşı merhamet duygusuyla değil hak temelli bir yaklaşımla çalışmalar yürütülmüş. Şu an yaklaşık 23 bin çocuk devlet koruması altında bulunuyor. Bunların 9 bini koruyucu aile yanında hayata hazırlanırken yaklaşık 14 bini de kurum bakımında hayata hazırlanıyor.
“Etiketleme, olumsuz söylem ve ayrımcı tutumlar hep var”
Hayat Sende’nin çalışmalarını, derneğin Genel Koordinatörü Rumeysa Bozdemir ile konuştuk. Derneğin çalışmalarını iki temel başlıkta ayrıldığını söyleyen Bozdemir, birincisinin güçlendirme çalışması, diğerinin de savunuculuk olduğunu belirtti. Güçlendirme çalışmasında, koruma altında yetişen çocuklar, gençler ve korumadan ayrılan bireyleri doğrudan güçlendirmeye yönelik, hukuki danışmanlık, psikolojik destek, mentorluk programları ve sosyal hizmet danışmanlığı gibi çok çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. Savunuculuk noktasında ise yine koruma altında yetişen çocuk ve gençlerin, bireysel sorunlarından tutun da çoğunluğu toplu olarak etkileyen farkındalık kampanyaları gibi konulara kadar pek çok alanda savunuculuk çalışmaları yürütülüyor. Depremden sonra koruyucu aileyle ilgili sayılara baktığımızda ciddi bir artış olmadığını bildiren Bozdemir, yaklaşık 450 bin gibi, başvuru sayısında büyük bir artış olduğunu, ancak bu artışın çok duygusal bir refklesle olduğuna işaret etti.
Devlet koruması altındaki bireylere yönelik medyada sürekli inşa edilen etiketleme ve olumsuz söylemlere karşı mücadele eden bir dernek olduklarını vurgulayan Bozdemir, “Doğru Sözlük” çalışmasının içeriği ve hangi kaygılarla oluşturulduğunu şöyle anlattı:
“Doğru Sözlük, 2013 yılında ortaya çıkan bir çalışma. Devlet koruması altında yetişen bireylere yönelik etiketleme, olumsuz söylem ve ayrımcı tutumların hep var olduğunu görüyoruz. Bizim çalıştığımız vakalarda sadece koruma altında yetiştiği için bazı aileler, çocuklarının bu bireylerle evlendirmek istemiyor. Sırf koruma altında yetiştiği için evini kiraya vermeyen ev sahipleri oluyor. Ya da koruma altında yetiştiği için ‘Onu koruyan, soran, eden olmaz’ diye şiddet uygulayan, parasını alan işverenler olduğunu görüyoruz.
Şimdi bu örnekler bir tane olsa, ‘münferit’ der geçeriz ancak biz bunun çok fazla yaşandığını görünce meselenin, gencin kendi karakterinden değil koruma altında yetişmesinden kaynaklı önyargılar olduğunu görüyoruz. Derneğin kurucuları bunu bizzat deneyimlemiş kişiler.
Okulda, özellikle eğitim hayatında koruma altında yetiştikleri için çeşitli ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Örneğin; kişi, adıyla değil ‘yurt çocuğu’ olarak etiketleniyor. ‘Yurt çocuğu’ ifadesinin altında tembel, haylaz, sorunlu önyargısı var. Koruma altında yetişen çocuk ve gençler, bununla da mücadele ettiği için ‘Doğru Sözlük’ çalışması ortaya çıkıyor. Çünkü biz önce şunu savunuyoruz; ‘Değişim önce dilden başlıyor.’ Kişinin niyeti iyi olsa da dil, niyeti de davranışı da şekillendiriyor. Bu sözlük ile amacımız, bu insanları etiketleyen, dışlayan söylemlerin yerine doğru kullanımları önerelim. Dilimizde başlayan dönüşüm hareketlerimize de yansısın.
Örneğin korunmaya muhtaç çocuk değil, korunmaya ihtiyacı olan çocuk ifadesi kullanılmalıdır. Çünkü korunma onun en doğal hakkıdır. ‘Kimsesiz çocuk’ olarak etiketlemek o çocuğu, güçsüzleştirdiği gibi zihinlerde ‘Ben onun hakkını yesem ne olur ki’ gibi kötü bir algı da yaratabiliyor. O nedenle ‘yurt çocuğu, yuva çocuğu’ değil, devlet korumasında yetişen çocuk… Evlatlık değil, evlat edinilen çocuk… Evlatlık verme değil, çocuğu evlat edindirme… Gerçek aile ya da öz aile değil, biyolojik aile… Suçlu çocuk, suç işleyen çocuk değil, suça sürüklenen çocuk… Fuhuş yapan çocuk değil çocuğun cinsel istismarı ya da çocuğun ticari cinsel sömürüsü ifadeleri kullanılmalıdır.”
Sözlüğün ilk çıkış noktası, medyadaki yanlış söylemler
Toplum tarafından koruma altındaki çocukların anne babalarının hayatta değil gibi düşünüldüğünü belirlediklerini söyleyen Bozdemir, dünya genelinde koruma altındaki çocukların yüzde 80’inin anne ya da babasının, anne babaları olmayanların ise kardeşleri, akrabalarının hayatta olduğunu, o nedenle kimsesiz olarak adlandırılamayacağının altını çizdi.
Devlet koruması altındaki çocuk ve gençlere yönelik örseleyici, dışlayıcı, olumsuz söylemler içeren kelime ve cümlelerin kullanımının devam etmesi üzerine “Doğru Sözlük” çalışmasını hayata geçirdiklerini aktaran Bozdemir, sözlüğün ilk çıkış noktasının medyadaki yanlış söylemler olduğunu vurguladı. Dizilerde reyting kaygısıyla bazı durumların abartılarak, ajite edilerek verildiğine dikkat çeken Bozdemir, açıklamalarını şöyle tamamladı:
“Dizilerde bu çocukların kaldığı kurumlar, işkencenin, çok kötü muamelenin bir yuvası olarak resmediliyor. Burada yetişen çocuklar da sorunlu, travmaları olan çocuklar olarak gösteriliyor. Tabi ki oradaki çocukların travmatik deneyimleri, kötü muamelemeye maruz kalma durumları olabilir. Ancak hepimizin olabilir, hepimiz yaşayabiliriz. Burada olan etiketleme ve genelleme yapılması. Yine son dönemdeki dizilerde koruma altındaki kız çocuklarına yönelik olumsuz senaryolar yazılıyor. Kız çocukları için ahlak ve namus anlamında olumsuz; erkek çocukları için de suçlu, mafya gibi profiller çiziliyor. Bu durum, kötü niyeti olan insanlara yol gösteriliyor, bu bireyleri kolay hedef haline getiriyor. O nedenle medya ile ilgili derdimiz çok fazla. Biz medya ile ilgili iki önemli çalışma yapıyoruz. Birincisi, bizimle çalışan gönüllülerimizle birlikte haber taraması yapıyoruz. Olumsuz ifadeleri tespit edip haber kuruluşuna düzeltme yazısı, maili gönderiyoruz. ‘Haberinizde şu ifadelere yer verdiniz, belirttiğimiz nedenlerle kullanmanız doğru değildir’ diyerek olması gerekeni öneriyoruz. İkincisi veri anlamında güçlük yaşıyoruz. Koruma altındaki çocuk ve genç alanında biraz daha özelleşmiş verilere ihtiyaç duyuyoruz. Kamudan şu aşamada genel veriler dışında özelleşen veriler alamıyoruz. O nedenle biz, bir veri tabanı kurduk (www.alternatifbakim.org ). Hem kamu ve sivil toplumdan hem de medyadan verileri derleyip veri tabanımıza ekledik. Medya taraması yapıyoruz. Belli temalar var. Örneğin koruma altındaki çocuklara yönelik olumlu haber sayısı, suça sürüklenme temalı haber sayısı, canına kıyma temalı haber sayısı, yerelde mi ulusalda mı çıkmış bunların rakamlarını yayınlıyoruz. Kısaca söylemek gerekirse, medyadaki olumsuz algılara karşı bu şekilde doğru bir çalışma yaparak mücadele ediyoruz. Bütün çalışmalarımızı hak odaklı bir perspektifle ele alıyoruz.”