Serra Taylan
Türkiye’de, 24 Ocak 2020’de Elazığ’ın ardından, 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli büyük depremlerde, on binlerce kişi hayatını kaybetti, yüzbinlerce insan evsiz kaldı. Nice emekler verilerek kurulan hayatlar bir anda yok oldu. Barınma, depremin ilk şokunu yaşadıktan sonra yüzbinlerce insanın en büyük sorunu haline geldi. Kahramanmaraş depreminin üzerinden neredeyse 2 yıl geçerken bir kısım aileler devlet eliyle yaptırılan yeni yuvalarına yerleşirken bir kısmı ise hâlâ evlerine kavuşacakları günü bekliyor. Tabii bir de dar gelirli kiracı aileler var. Onlar sadece günü kurtarmanın derdinde, yarınlarının ne getireceğini düşünmek bile istemiyorlar. 7’den 70’e herkesi yaralayan depremin belki de en masum mağdurları çocuklar. Çocuklar, konteynerde 3. kışlarını geçiriyorlar.
“Çocukların geleceğe hazırlanmasında kurumlara önemli görevler düşüyor”
Konteynerdeki çocukların yaşadıkları travmaları beyinlerinden silmesi ya da içinde bulundukları yaşamın dışında bir yaşam hayal etmeleri çok zor. Çünkü küçük yaşta evsiz kalmanın ne demek olduğunu öğrenmişler. Konteynerdeki evleri, kendilerine ait değil. Bunu da biliyorlar ama dışarıdaki yaşamdan da korkuyorlar.
Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz Uzman Klinik Psikolog Gonca Özdemir, konteynerde yaşayan çocukların geleceğe hazırlanması konusunda devlet kurumlarına önemli görevler düştüğünü söyledi. Psikolog Özdemir, aile ve devletin iş birliği ile çocuklara kaygılarını azaltacak çalışmalar yaptırılması gerektiğini belirterek şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Depremzede çocuklarımızın ‘aidiyet’ duygusunda bir karmaşa yaşadıklarını gözlemliyoruz çoğunlukla. Çocuğun kendi arkadaşları ile oluşturduğu bir dünya, ebeveynleriyle oluşturduğu bir dünya, bir de bu dünyanın içerisinde ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçlarının karşılanmadığını gören çocuklarımız ne yazık ki aidiyet duygusunu kendi yaşam koşullarına göre değiştirirler. Konteynerde yaşamak onlar için aidiyet duygusunu tamamlayan bir faktördür. Fakat gerçek bir evde yaşayan birey gördükleri zaman aidiyet duygularında zedelenme ve şaşırma olabilir. Bu da onlarda kendi yaşamlarını varoluşlarını sorgulayıp imkânları değerlendirmeye yöneltir onları. Bu çocuklarımızda, ‘çocukluk depresyonu’ çok görülmekte. Bu, çocuklarımızın kaygılarını yönetme, baş etme mekanizmaları ebeveynlerin duygusal desteklemelerine göre değişen bir durumdur. Burada özellikle bazı kurumların ön planda olabilmesi taraftarıyım. Belediyeler de çocukların ebeveyn kontrolünde somatik egzersizler yapabileceği programlar geliştirilmeli. Ebeveynleri bilinçlendirme projeleri hazırlanabilir. Çocuklarımızın gelişim aşamalarında yaş gruplarına göre onlara duygusal olarak oyuna destek nasıl sağlanabilir.”
Çocukların “büyük” hayalleri!
6 Şubat depremlerinden sonra Kahramanmaraş’ta kurulan Sakarya Konteyner Kenti’nde yaklaşık 500 aile yaşıyor. Burada kalan çocukların, küçük ama “kendilerince büyük” hayalleri var.
Heyecanla arkadaşlarıyla top oynayan 12 yaşındaki Mehmet, hayatından memnun. Servis olmadığı için yürüyerek gittiği Borsa İstanbul Ortaokulu’nda okuyan Mehmet, “Ne istiyorsun?” sorumuzu, “Arkadaşlarımla mutluyum. Ama okula gitmek benim için çok zor. Servis yok burada. Bilmiyorum belki de pahalı diye servis tutamadılar. Ama ben okula giderken 3-4 kim yol yürüyorum. Bazen okula geç kalıyorum. En büyük isteğim buraya bir servis verilmesi” diye yanıtlıyor.
11 yaşındaki Yusuf ise oyun oynayacakları bir alan istiyor. Ailesiyle birlikte konteynerde yaşana Yusuf, deprem gerçeğinin farkında. Okul ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını söyleyen Yusuf, “Bize yardım malzemeleri geldi. Ama defterim bitince yenisini almakta zorlanıyorum. Kalemliğim yok. Hatta süper kahraman olan bir kalemlik istiyorum” diyor.
4 yaşındaki minik Asaf’ın da en büyük isteği oyuncak. Depremi sadece büyüklerinden duymuş, ne olduğunu bilmiyor. Arkadaşlarını çok seviyor. Elindeki oyuncak iş makinası ile oynarken “Oyun oynamayı seviyorum. Bunun tekerleği kırılmış, yeni araba almak istiyorum. Kocaman bir kamyon istiyorum” diye konuşuyor.
Hayırsevere çocukların ihtiyaçlarına kulak vermeleri çağrısı
Konteyner kentte yaşamın güçlüklerini anlatan sakinlerden Yasemin B., depremden sonra büyük bir travma yaşadıklarını, iki çocuğunun geleceğine dair kaygıları olduğunu belirterek şunları anlatıyor:
“Hâlâ depremin yaralarını sarmaya çalışıyoruz. Devletimiz var olsun. Deprem sonrasında konteyner kentlere yerleştik. Bir kısım vatandaşların evleri yapıldı. Bir kısmımız da beklemedeyiz. Ama bizler yetişkin olarak bile deprem sonrası travmayı atlatamamışken, çocuklarımızda da benzeri sıkıntılar hâl devam etmekte maalesef. Onlar bu travmaları nasıl atlatacak? Birçoğu çok küçükken depremi yaşamış. Hayal meyal hatırlıyorlar. Bu çocuklarımızın oyuncak istekleri var. Daha önemli görülen ihtiyaçları da var belki. Ama onların gözünden bakarsak en çok istedikleri şey oyuncak. Konteyner kentten okullarına gidebilecekleri bir servis olanakları yok. Bazıları günde kilometrelerce yol yürüyorlar. Ailelerin maddi olanakları belli. Bunu karşılayamıyorlar. Ümit ederim ki hayırsever vatandaşlarımız çocuklarımızın ihtiyaçlarına kulak vereceklerdir.”
2020 ve 2023’te depremin korkunç yüzünü iki kere yaşayan Elazığ’da da durum çok farklı değil. Elazığ’daki konteynerkentte, evleri yıkılan kiracı aileler yaşıyor çoğunlukla. Dar gelirli olan bu ailelerin devletten istediği kendilerine de hak sahipliği verilmesi. Ekonomik koşullar nedeniyle konteynerkent dışında kira ödeyebilecek bir gelirleri olmayan aileler, çocuklarıyla birlikte yaşıyorlar. Elazığ’da Kırklar Mahallesi’ndeki konteynerlerde yaşayan çocukların da büyük yürekleri ama mutlu olacakları küçük hayalleri var.
Deprem mağduru çocukların istekleri
Deprem gerçeğiyle küçük yaşta yüzleşen Asya, 3 çocuklu ailenin en küçüğü. Küçük Asya’nın en büyük hayali, kendine ait bir odada, sessiz bir ortamda ders çalışabilmek.
Ablası ve abisi ile ders çalışmak için annesinin telefonunu sırayla kullanmak zorunda kaldıklarını, internete girip ödev yaptıklarını söylerken üzüldüğünden mi, utandığından mı bilinmez gözyaşlarına boğuluyor Asya. “Ev isteyip istemediği” sorumuzu Asya, “Evler sağlam değil, o nedenle burada kalmak istiyorum. Bizim evimiz depremde yıkıldı. Eşyalarımız da hep kırıldı. Depremde evler yıkılıyor, insanlar hep evsiz kalıyor. O yüzden konteynerkentte yaşamak istiyorum. Burayı seviyorum” diye yanıtlıyor.
13 yaşında ortaokul öğrencisi Nida’nın da en büyük isteği tablet. Ailesinin maddi olarak zor durumda olduğunu belirten Nida, şunları söylüyor:
“Bazı şeylerin farkındayım. Okula gidiyorum. Birçok eksikliğim oluyor. Aileme söylemiyorum. Çünkü herkes, her şeye ulaşamayabiliyor. Ama benim en önemli ihtiyacım tablet. Ders çalışmak, büyüdüğümde de öğretmen olmak istiyorum. Okumayı çok seviyorum. Konteynerde yaşıyoruz. Eskiden utanırdım söylemeye. Ama şimdi herkes biliyor. En büyük hayalim bir evimizin olması. Çünkü kaldığımız yer çok küçük. Yazın çok sıcak oluyor.”
Bir hayali bile yok…
Konteyner kentte kızıyla birlikte yaşayan Müzehher Mutlu, çocuklar için en önemli eksikliğin okul servisi olduğunu, konteyner kentteki kütüphanenin açık olmadığını bildirerek şunları anlatıyor:
“Kızım, 7 yaşında. Burada çocukların en acil ihtiyacı kışlık mont ve bot. Birçoğumuz maddi olanakları kısıtlı insanlarız. Eksikliklerimiz çok. Oyuncak, kitap hatta boyama kitabı. Bizim çocuklarımız için önemli istekler. Kendi kızım için konuşmuyorum. Buradaki bütün çocuklar adına konuşuyorum. Onlar için bir oyun alanı olması çok önemli. Bu biz yetişkinler için önemsiz bir talep gibi görünebilir. Ancak onlar için çok önemli. İkinci bir husus okula giden çocuklarımız için kütüphane. Var burada bir kütüphane. Ama açık değil. İnternet, tablet gibi ihtiyaçtan yoksun olan çocuklarımızın ders çalışacağı bir kütüphane çok önemli.
Biz bir kutuda yaşıyoruz. Çocuğumun bildiği dünya burası. Buranın dışına çıkmaktan korkuyor. Bizim de bir evimiz olsun dediğimde ‘Hayır anne ben eve gitmem’ diyor. Ki bu şartlarda bir ev tutmamız da imkânsız. Şartlar malum. Deprem olduğunda çok küçüktü. Bir şeylerin farkında değildi. Ve onun için ev demek içinde yaşadığımız konteyner. Buradan çıkmak istemiyor. Yaşadığımız travmayı bunca zaman geçmesine rağmen biz atlatamadık. Çocuklardan aklı erenler de unutmuyor. Bana sorsanız çocuğun için ne hayal ediyorsun diye? Büyük bir hayalim yok. Konteyner kentin dışı için bir hayal kuramıyorum. Onun için tek hayalim mutlu bir çocukluk geçirmesi. Oyun oynayabilmesi, anne üşüdüm dememesi. Onun hayali ne diye sorsanız. Onun bir hayali yok ne yazık ki…”