Kıskananlar çatlasın da...
Utku ŞENSOY
Tamamıyla kendi imkan ve kabiliyetimizle gerçekleşen doğalgaz keşfimizle ne kadar övünsek azdır. Yerli ve milli olan her şey gururumuzu okşamakla kalmayıp, dışa bağımlılığımızı azaltacak önemli hamlelerdir. Aslında Karadeniz’deki Tuna 1 kuyumuz bu alanda ilk değil. Akçakoca açıklarında bulunduktan sonra, Haziran 2010’da kurulan doğalgaz platformundan günlük 300 bin m3 doğalgaz üretimi başlamıştı. Bu kez bulunan rezervin kapasitesi çok daha ciddi boyutlardadır.
Bu önemli başarıya imzasını atan, araştırmacı, teknik ekip, personel ve emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyor, tarihi görevlerinde başarılarının devamını diliyoruz. Dünyada bu alanda yüksek teknolojiye sahip 5 gemiden biri olan “Fatih”, Mayıs 2018’de faaliyetine başlayan ilk yerli sondaj gemimiz oldu. Haziran 2019’da sondaj çalışmalarına başlayan “Yavuz” ve Mart ayında faaliyete geçen “Kanuni” sondaj gemilerimizle, ilk yerli ve milli sismik araştırma gemimiz Oruç Reis ve Norveç’ten alınan Barbaros Hayrettin Paşa ile denizlerde arama konusunda önemli bir konuma geldik. Dünyada çıkarılan petrol ve doğalgazın önemli bir kısmının denizlerden elde edildiği ve bu payın karadan elde edilene göre her geçen yıl daha da arttığı bir gerçektir. Bu bağlamda sondaj gemilerimizin çalışmalarını gururla izlemeye devam edeceğiz.
Temennimiz Karadeniz’ in yanı sıra Doğu Akdeniz’de bu tür önemli ölçekli keşiflerin yapılmasını bekliyoruz. Özellikle de Kıbrıs adasının batısındaki havzada Yunanistan ve Fransa’nın yaygara koparttığı itilaflı alanda olduğu bilinen “gaz hidrat” yataklarında bulunan ve doğal gazdan 150-160 kat daha fazla enerji üretebilme kapasitesine sahip “sıkışmış doğal gaz” rezervi, bu ülkelerin iştahını kabartmaktadır. Her ne kadar günümüzde sadece ABD, Rusya ve Japonya’nın büyük yatırımlar ve ileri teknoloji kullanarak çıkartmayı başardığı, kara versiyonu “kaya gazı” olan bu fosil yakıt, yakın bir gelecekte ülkemize gerçek anlamda onlarca hatta yüzlerce yıl ekonomik refahı getirebilecek düzeyde müthiş bir kaynaktır. Zaten Yunanistan-Rum Kesimi ve Fransa’nın oluşturduğu Bermuda şeytan üçlüsünün bu bölgedeki pasta kavgasının altında tam olarak bu yatmaktadır. Doğu Akdeniz’de 1870 kilometrelik en uzun kıyı alanına sahip Türkiye, KRK ile Mısır’ın 2003 yılında imzaladığı anlaşmaya göre biraz geç kalınmış olmakla birlikte, Kasım 2019’da Libya ile imzalayıp Birleşmiş Milletler’ e kaydettirdiği “Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma” anlaşmasından doğan yetkiyle bu bölgedeki haklarını sonuna kadar kullanmakta yerden göğe haklıdır ve kullanmalıdır da.
Karadeniz’deki bu keşfe dönecek olursak, bazı çevrelerin karalamaya çalıştığı gibi, “küçümsenecek bir rezerv” olarak görülmemeli. Hemen her seçim öncesi lanse edilen “petrol-doğal gaz keşifleri” ile de karıştırmamalıdır. Ancak, “eksen değişikliğine” yol açacağını ya da Türkiye’yi “küresel aktör” haline getireceğini iddia etmek bu aşamada fazla abartılı ve yersizdir. 320 milyar metreküplük “ispatlanmış rezerv” neresinden bakarsanız bakın küresel boyutta 60 milyar dolar değerindedir.
Öte yandan gazın yüzeye çıkarılması, yüzer platform alınması, boru sistemleriyle denizden karaya ulaştırılıp kurulacak terminale aktarılmasının maliyeti en iyimser 4-5 milyar doları ve 3-4 yılı bulacaktır. Ülkemiz bu yatırımları yapabilecek güce ve kapasiteye sahiptir. Yine bazı çevrelerin iddia ettiği gibi, çıkarılacak doğalgazın maliyetinin yüksek olabileceği, kar-verimlilik bağlamında “rantabl” olmayacağı görüşleri de yersizdir. Zira bu tür yerli ve milli imkanlarla elde edilecek fosil yakıtların değere dönüştürmenin maliyeti yüksek olsa bile ülkenin ekonomik dengelerine sağlayacağı katkı ve dışa bağımlılığı azaltması bakımından son derece yaşamsaldır. Daha da önemlisi, uluslararası piyasaların çok üzerinde bir fiyatlandırmayla satın alınan Azeri ve Rus doğal gazının önümüzdeki dönemlerde yapılacak anlaşmalarda ülkemizi “enerjiye mahkum” konumundan kurtaracaktır. Ayrıca, pahalı faturalar ödediğimiz doğalgaz konusunda tedarikçilerle yapılacak yeni sözleşmelerde elimizi güçlendireceğini unutmayalım. Dünyada enerji fiyatları gerilerken Avrupa, doğalgazın bin metreküpüne 120 dolar seviyesinde ödeme yaparken, Rusya ve Azerbaycan gazının Türkiye’ye maliyeti 230-250 dolar seviyelerindedir. Ayrıca bu keşifle masada elimiz daha da güçleneceği için, “kullanmadığımız gazın” parasını tedarikçilere ödemek zorunda kalmayacağız.
Konunun uzmanları söz konusu rezervin ülkemizin 7 yıllık ihtiyacını karşılayacağını belirtmekle birlikte, saatte çıkarılacak metreküp hesabıyla bu rezerv, belki de 10-15 yıllık bir zaman dilimi boyunca yerli tüketicinin kullanımına sunulacaktır.
Konuya hangi açıdan bakarsak bakalım, ülkemizin ufkunu açacak bir keşif olduğu gerçeği yadsınamaz. Karadeniz’de bugüne kadar açılan yirmiden fazla kuyuda Akçakoca ile birlikte 2 gaz sahamız ve iki önemli keşfimiz oldu. Umudumuz bunun devamının gelerek, ilk etapta doğalgazda dışa bağımlılığımızı yüzde 98’lerden yüzde 50’lere bir sonraki hedef de ise, yıllık 50 milyar dolar seviyelerindeki enerji bağımlılığımızı asgari düzeye indirmesidir. Yıllık doğalgaz kullanımımız, 50 milyar metreküp seviyelerinde, petrolde dışa bağımlılığımız ise yüzde 91 seviyelerindedir.
Bu keşif ülkemize artık üretici olma yolunu açması bakımından önemlidir. Bu çerçevede arama çalışmalarımızı aralıksız sürdürmemiz gerektiği gerçeğini ortaya koymakla birlikte, son yıllarda rüzgar ve güneş enerjileri konusunda yapılan hamlelere rağmen, yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın hala atıl olduğunu, bu alanda da atılması gereken adımlar olduğunu unutmayalım.
Son bir söz de Varlık Fonu’na bağlanan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ile ilgili. TPAO’nun da daha önce özelleştirilen bazı kritik kurumlar gibi, göz bebeğimiz olduğu, geçmişteki özelleştirme furyasında olduğu gibi bu kurumun da yabancılara satılmasının doğuracağı olumsuzluğu, ülkemizin denetiminde olan tüm bu arama saha ruhsatlarının elden gidebileceği gerçeğinin de göz ardı edilmemesi umuduyla.