"Musica Mundi" ilk konserini CSO Ada Ankara'da verdi "Musica Mundi" ilk konserini CSO Ada Ankara'da verdi
Haber: Deniz Ali Tatar Genç yaşta keşfedilen bir müzik dâhisi: Piyanist Cem Babacan. Müzikal başarısıyla yıllardır ülkemizi yurt dışında temsil ediyor. Babacan, 2007 yılında birincilik ödülü aldığı ve Fransa’da düzenlenen Yves Nat Uluslarası Piyano Yarışması sonrası Uluslarası Serignan Piyano Festivali’nde Avrupa’daki ilk resitalini vermesiyle adını duyurmuştu. Moskova Çaykovski Konservatuvarı’ndan en yüksek derece olan “kırmızı diploma” ile mezun olan Babacan, Maltepe Üniversitesi Konservatuvarı’nda eğitmenlik yapıyor. İsviçre basınında, İngiliz şef Howard Griffiths'in tarafından “Genç yaşına karşın, enstrümanında ustalık düzeyine erişmiş ve şaşırtıcı yorum gücüne sahip bir müzisyen” olarak övgüyle bahsedilen Babacan, kariyerini ve yurt dışı başarısını 24 Saat’e anlattı. “Piyanoya tutkuyla bağlandım” Küçükken çok müzik dinleyen ve müzikten fazlasıyla etkilenen bir çocuk olduğunu söyleyen Babacan: “Müziğe dinleyici olarak başlayan yoğun ilgim, ilkokulda daha da arttı. Bu ilgiyi fark eden müzik öğretmenim, beni piyano derslerine yönlendirdi. Yerinde duramayan bir çocuk olmam sebebiyle başta disiplinli çalışma konusunda zorlansam da sonrasında bu enstrümana tutkuyla bağlandım. Ortaokulda Ankara Devlet Konservatuvarı’nın giriş sınavlarına girdim ve piyano bölümüne kabul edildim. Lisans dahil on yıl boyunca bu kurumda eğitimim devam etti. Mezuniyetim sonrası Moskova Çaykovski Konservatuvarı’nda yüksek lisans çalışmalarına başladım. Burada dört yıl süren eğitimim sonrasında 2012 yılında ülkeme geri döndüm. Bu süreçte aktif konser yaşamım dışında, Maltepe Üniversitesi Konservatuvarı’nda eğitmen olarak da çalışmalarımı sürdürüyorum.” diyerek, müzikal kariyer sürecini özetledi. İzmir Festival Orkestrası, Cem Oslu Piyano Konçertosu ve Hacettepe Senfoni Orkestrası eşliğinde Ateş Pars’ın 2 No’lu Piyano Konçertosu’nun dünyada ilk seslendiren piyanist olan Babacan: Yeni yazılmış ya da hiç çalınmamış orijinal eserlerin ilk icrasını yapmayı, her zaman çok özel buluyorum. Özellikle bizim bestecilerimizin eserleri söz konusu olduğunda çok daha özel oluyor. İcracı için bir ahşap parçasına hayat vermek gibi bir etkisi var.” diye belirtti.   “Sanatla uğraşıyorsanız, bitmeyen ve soyut bir gelişimin içindesinizdir” Sosyal hayatında kendini göstermeyi ve kendine odaklanılmasını çok sevmeyen birisi olduğunu söyleyen Babacan: “Sahnede olmaktan her zaman çok büyük bir keyif alıyorum. Genelde sahnede yaşadığım duygu heyecandan çok mutluluk olur. Dinleyicilerden de bu anlamda hep pozitif geri dönüşler aldım diyebilirim.” Diyerek sahnede yaşadığı heyecandan bahsetti. İngiliz şef Howard Griffiths’in kendisi hakkında İsviçre basınında 2012 yılında yayınlanan yorumunu gördüğünde çok mutlu olduğunu söyleyen Babacan: “Howard’ın bu yorumu, 2012 yılında Zürih’te yaptığım resitalimden sonraydı. Benden tecrübeli ve müzikal anlamda kendini geliştirmiş her sanatçının pozitif veya negatif yorumu benim için çok önemlidir. Çünkü sanatla uğraşıyorsanız bitmeyen ve soyut bir gelişimin içindesinizdir. Her yorum ve eleştiri üzerinde düşünülmeyi hak eder.” diye anlattı.   “Ruslar, Türk müziğine muazzam ilgi gösteriyor” Dinleyiciyi ülkeler bazında karşılaştırmayı doğru bulmadığını söyleyen Babacan, bu noktada çok fazla değişkenin söz konusu olduğunu söyledi. Moskova’da yaşadığı süreçte Rusların çok ciddi sanatsal kökenleri olduğunu fak ettiğini söyleyen Babacan: “Ruslar, tarih boyunca sanatsal eğitime ve algıya eğitimde ciddi yer vermişler. Hayatlarında da sanatın ciddi bir yeri var.  Bu sebeple bizim yaptığımız müziğe ilgileri halen muazzam. Benzer durum Avrupalılar için de geçerli. Türkiye’de bu alanda bilinçlenme daha yakın tarihe dayanıyor. Türkiye’de dinleyicinin geneli belki Avrupa ya da Rus insanı kadar bilgili değil ama meraklı ve beslenmeye aç. Bu da bizim şansımız oluyor. Dinlemeye ve öğrenmeye aç bir dinleyiciyle bir arada olmak bambaşka bir heyecan yaratıyor.” diye anlattı. Tüm dünya genelinde piyano ve klasik müziğe ilgiyi de değerlendiren Babacan, şunları söylüyor: “Tüm dünyada bir dinleyici zümresi olmasıyla birlikte, bir önceki yüzyıla göre ilgi anlamında kayıp yaşıyor diyebilirim. Teknoloji ve hızlı tüketimin maalesef büyük bir payı var. Dinlerken gerçekten anlamak ve keyif almak isteniyorsa, konsantrasyon ve belirli bir bilgi gerektiren bu müzik, çağın genel sosyolojik yapısına aykırı kalabiliyor. Diğer taraftan bakılırsa, başka bir sorunun 21. Yüzyıl'da kendim dahil bu müziği yapan sanatçıların çoğunun sosyolojik ve ideolojik konuları düşünmeyi bırakıp sadece kendi tatminlerine ve mükemmeliyetçiliğe odaklanmaları diye düşünüyorum. Bu durum sanatçının kendini fazla soyutlamasına sebep oluyor. Sonucunda da dinleyici bu müziği yapanları soyutluyor. 20. Yüzyıl'ın ortalarına kadar popüler olan ve dinleyicisine büyük zevk veren bu evrimleşmiş ve sofistike sanat, uygulayıcısının kökenini unutması sebebiyle git gide daha fazla kan kaybediyor.” “Ülkelerin sanatsal ve yaratıcı arşivi, daha zengin olmalı” Gelecek hakkında ise müzik konusunda yapmak istediği çok şey olduğunu söyleyen Babacan: “Türk bestecilerin eserlerini kayıt altına almayı çok istiyorum. Bu konuda çok değerli bireysel çalışmalar olmakla birlikte, genel anlamda yapılan işlerin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bir ülkenin sanatsal ve yaratıcı arşivinin daha zengin olması gerekiyor. Bu konuya benim de daha fazla katkı sağlamam gerektiğini düşünüyorum.” dedi. Sözlü ve yazılı medyanın gelecekte alanlarına daha fazla ilgi göstermesini dilediğini söyleyen Babacan, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Çünkü her sanatçı görüldükçe, duyuldukça ve hissedildikçe motive olur ve daha fazla ürün verir.”