Ülke öyle bir kamplaşmaya sahne oluyor ki futbol da bundan nasibini fazlasıyla alıyor. Yukarıda saydıklarım sadece son bir haftanın sıcak başlıkları. Memlekette kimsenin kimseye güveni kalmadığından futbol tartışmaları da çok sert geçiyor.
Ve o sıcak başlıklar…
Türk futbolunda kime sorsanız “mağdur”. Kendini mağdur gören bu kadar çok olunca, çözüm bulmak neredeyse imkansız. TFF de ne yapacağını bilemiyor. En kolayını seçiyor, kararları erteleyebildiği kadar erteliyor. Şampiyonluk sayısı gibi içinden çıkamadığı meselelerde de klasik yöntemi seçiyor, komisyona hava ediyor.
Semih Kılıçsoy henüz 18 yaşında. 14 yaşından bu yana da milli takımlara aşina. Montella onu A Milli Takım’a çağırıp U21’e gönderince ortalık birbirine girdi. Ne menajer iddiaları kaldı ne de Beşiktaş düşmanlığı. Ancak gözden kaçan şuydu: Semih’in geçen haftaya kadar A Milli ve U21 tecrübesi hiç yoktu. A Milli Takım kampının havasını soludu, U21 takımıyla ilk maçında da Gürcistan filelerini havalandırdı. U21 takımında 90 dakika oynadıkça tecrübe kazanacak, belki de yazın Avrupa Şampiyonası’nda A Milli Takım kadrosunda olacak.
Günün sonunda Semih kaybeden değil, kazanan taraf oldu
Yumruk olayı günlerce Türkiye’nin gündemini belirlemişti. Hakemler “sahaya çıkmayız” deyince futbolla birlikte adeta hayat da durmuştu ülkede. TFF, hakeme fiili saldırıya karşı önlem almış, yeni düzenleme yapmıştı. Bundan sonra hakeme saldırı olursa, ilgili kulübe puan silme ve ligden düşürme cezası uygulanacaktı. Bazı kulüpler itiraz etti. Saldırı suçunun kulüpleri değil, bireyleri bağlaması gerektiği vurgulandı. Geçen üç ayın sonunda ise tartışmanın ateşi yatıştı, Tahkim Kurulu düzenlemeyi sessiz sedasız iptal etti. Peki, getirilen ceza mı doğruydu, yoksa iptal edilmesi mi? Yoksa o düzenleme göstermelik “dostlar alışverişte görsün” adımı mıydı?
Bana sorarsanız... Kimseye güven kalmadı.